AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Albaraka Türk

Y A Z A R L A R
İMF'nin göremediği

Gözden Geçirmenin tamamlanması için Türkiye'ye gelen İMF heyetini yoğun bir gündem bekliyor. Terminleri daha önceden bitmiş, ancak tamamlanamadığı için bugüne kalmış mevzuat ve yasa değişikliğinin yanı sıra, son niyet mektubunda Haziran ayının sonuna kadar gerçekleştirileceği sözü verilmiş olan muhtelif adımların neden geciktiği ile ilgili hükümetle sıkı bir pazarlığa oturacaklar.

Ancak bu yoğun gündem arasında geçmişte olduğu gibi sivil toplum kuruluşlarını ziyaret etmeyi de ihmal etmiyor İMF heyeti. Dün aralarında Müsiad ve Tüsiad'ın da olduğu muhtelif etki gruplarına ziyarette bulundular. Bugüne kadar Tüsiad'la dirsek temasını zaten devam ettirmiş olan İMF, nihayet Müsiad'ı da ziyaret listesine alarak, hem kendi tezlerini onlara birebir anlatma imkanı buldu, hem de onların Türkiye ekonomisi hakkındaki yabana atılmayacak tespitlerini dinleme imkanı buldu. Gerekçesi ne olursa olsun, güzel bir gelişme bu. Türkiye'de kamuoyu gücü, dışarıdan öyle gözükse bile, sadece üç beş bankanın, holdingin ve medya patronunun elinde değil. Politika üreten ve uygulayanlar bunu anladıkları zaman, herkesi kuşatan çok daha demokratik bir yapıya kavuşacağız.

İMF'nin sağladığı mali desteğe yapısal kriterler ekleme geleneğinin 25 yıllık bir geçmişi var. Bu süreç içerisinde İMF, krizde olan ekonomilere ihtiyaçları olan kredi imkanlarını sağlamanın karşılığında söz konusu ekonomileri, liberal ekonominin öngördüğü bir yapıya dönüştürmek için, önceleri dış ticaretin liberalleşmesi, özelleştirme, kamu kesiminin daraltılması, sermaye ve mali piyasaların oluşturulması ile etkin serbest iç piyasaların tesisi gibi konulara ağırlık verirken, sonraları özellikle mali kesim üzerine odaklanmaya başladı. Asya krizinin yumuşak karnını oluşturan mali kesimde reform, İMF'nin başlıca önceliği oldu. Denetimsiz ve etkin olmayan bir mali sektörün, en dinamik ve hızlı gelişen ekonomilerde dahi ulusal sınırları aşan ciddi bir kriz potansiyeli taşıdığı, ancak Asya krizinden sonra anlaşılabildi. Şimdilerde, krediye ihtiyacı olan tüm ülkelere sıkı para politikasının yanında mali sektör reçetesini uzatıyor İMF. Türkiye'ye de yaptığı bu.

Gerçekten de bugün Türkiye ekonomisinin, içinde her daim kriz barındıran en önemli noktalarından biri bankacılık sektörü. Ancak, burada bizimkilerin de, İMF'nin de görmediği bir husus var. Türkiye'de bankacılık sektörünün yapılanması, kriz mağduru Asya ekonomilerinden farklı bir şekilde tezahür etmiştir. Oralarda kamu tarafından organize edilen dışa açık ve ihracat ağırlıklı bir reel sektörün finansörü olarak yapılandırılmış olan bankacılık sektörü, Türkiye'de topladıkları mevduatları ağırlıklı olarak kamuya kanalize ederek büyümüştür. Devlet ile devamlı dirsek teması içinde olan bir kısım sermayenin 1950'lere uzanan karşılıklı çıkar ilişkisi, özellikle 1990'larda, devletin devasa açıklarını finanse etmeye yönelik yeni bir rant aktarım mekanizmasına dönüşmüştür. İşin ilginç tarafı, bir müddet sonra bizatihi bu finansman tarzının kendisi kamu açıklarının başlıca gerekçesi olmuştur. Böylece geçmiş finansman ihtiyacının faizi yüzünden oluşan açıkların, bugün yeniden borçlanarak ve geleceğe daha büyük bir açık devredilerek geçiştirildiği fasit bir daire tesis edilmiştir.

Bu fasit daire, hem kamu bütçe yönetimini imkansız kılmakta, hem de Türk bankacılık sitemini reel sektörün hiçbir finansman ihtiyacına cevap veremeyen hantal ve temel işlevinden uzak bir yapıya sokmaktadır. Dahası, devasa kamu açıkları sebebiyle yüksek seyreden reel faiz oranları enflasyonu azdırmakta, bu da reel sektörü daraltan para politikalarıyla kısmen dizgin altında tutulmaya çalışılmaktadır. Bu durumun temel sorumlusu, söz konusu sermaye grupları ile devlet kademelerinde bu sermayenin desteği ile ayakta duranlardır.

İşte İMF'nin algılayamadığı ve göremediği budur. Kamuya yaslanmış bir bankacılık, verimsiz olmasına rağmen karlı ve nispeten risksiz bir sektördür. Bankacılık sektörüne yönelik her reform hareketi, siyasilerden ziyade bankacılardan tepki görmektedir. Bu tepkinin ulaştığı boyutu Refahyol döneminde gördük.

İMF'ye sunulan niyet mektubu, ağırlıklı olarak sadece kamuyu dizginlemeye yöneliktir. Bu haliyle söz konusu reformların, bugün Türkiye'nin ihtiyacı olan bankacılık sektörünü yeniden yapılandıramayacağı açıktır. Niyet mektubundaki tedbirler yanlış değil, eksiktir. Hedefi şaşırmıştır. Kamu borcunun azalmasını sağlayabilecek pek bir içeriği de yoktur.

İMF heyetindekiler, okulda öğrendiklerini bir süre kenara bırakıp, bu yapıyı tahlil etmeden bu ülkeye fazla bir şey kazandıramayacaklarını ne zaman anlayacaklar? Yoksa, onların böyle bir dertleri zaten yok mu?


9 Temmuz 2003
Çarşamba
 
MELİKŞAH UTKU


Künye
Temsilcilikler
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Karikatür | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED