AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Albaraka Türk

Y A Z A R L A R
"İşaret"in yolumuzu açan işaretleri

Bir ülkenin dünyaya özgün şeyler sunup sunamayacağını anlayabilmek ve görebilmek, o ülkenin kültür, sanat ve düşünce hayatındaki zenginliğe, derinliğe ve yaratıcılığa bakarak mümkün olabilir ancak.

Küreselleşme fenomeni, siyasette, ekonomide, kültürde, sanatta ve düşünce hayatında küre ölçeğinde büyük dönüşümlerin yaşanmasına yol açtı.

Bunlardan ilki, elbette ki, ABD'nin temsil ettiği ve sürgit yeniden-üreterek dünyaya sunduğu neo-pagan, neo-seküler, ayartıcı, baştan çıkarıcı popüler kültür biçimlerinin dünyada tek tip bir kültürün, tek tip duyarlıkların, zevklerin, beğenilerin ve kakafonilerin hızla yaygınlaşmaya ve hükümfermâ olmaya başlamasıdır.

Ancak bu, madalyonun sadece görünen yüzü. Bir de öteki yüzü var madalyonun: Küreselleşmenin, önümüze, henüz farkında olamadığımız türlü imkânlar sunduğunu da görmek gerekiyor.

Bu imkânlardan biri şu: Düne kadar, Batı'da üretilen düşünsel birikimi hep 50 yıl, 30 yıl, 10 yıl filan geriden, üstelik de işimize, ideolojimize, çıkarlarımıza nasıl geliyorsa öylece izliyor ve burada Batıda üretilen birikimi, daha berbat bir şekilde (kendimize benzeterek) yeniden-üretiyorduk. İşte zaman-mekân mesafesinin izafileşmesine ve ortadan kalkmasına yol açan küreselleşme fenomeni, aynı zamanda, Batı'da -ve kısmen başka yerlerde- üretilen kültürel ve düşünsel birikimi, büyük zaman aralıklarıyla geriden değil, eşzamanlı bir şekilde izlememize imkân tanıdı. Bu fenomen, Batı-dışı ülkelerde, seküler aktörlerin Batı'da üretilen şeyleri bize daha berbat şekillerde satmaya kalkışmalarını önledi ve seküler aktörlerin pabucunun dama atılmasına zemin hazırladı.

Artık Batı'da üretilen şeyleri, buradaki -seküler sol veya sağ- karikatürlerinden değil, bizzat Batılılardan izlememiz mümkündü; dolayısıyla, böylesi bir vasatta, bu ülkedeki sekülerlerin bize satacakları hiçbir şey kalmıyordu. O yüzden, seküler karikatürler, Batı'da üretilen şeyleri burada bize satma şanslarını yitirdiklerine göre, hem hep deplasmanda oynamanın, hem de deplasmanda oynayarak sürekli kendi kalesine (ülkesine) gol atmanın hiç de işe yarar, göğüs kabartıcı bir "oyun" olmadığını anladılar. Bu nedenle şimdi/lik sadece kakafoni üretmekle meşguller!

Bu oyun, son derece simülatif (sanal, sahte, sathî) bir oyun. Oysa bu ülkede esaslı bir şeyler söylemenin tek yolu var: Bu ülkenin kültürel zenginliğini, tarihsel derinliğini, fizik ve metafizik dünyaları mezcedebilen düşünsel kuşatıcılığını eksene alarak dünyaya esaslı ve özgün bir şeyler söyleme çabası içine girmek. Bunu da ancak müslümanlar yapabilir artık. Müslümanlıktan beslenmeyen kesimlerin bu ülkede/n dünyaya özgün, kanatlandırıcı ve yaratıcı bir şeyler armağan edebilmelerinin imkânsız olduğu artık gün ışına çıkmıştır.

Yoldaki işaretlere dikkatle baktığımızda karşımıza çıkan tablo şu: Bu ülkenin yeni Mimar Sinanlar, yeni Merâğîler, yeni Yunuslar, yeni Mevlânâlar, yeni Gazalîler çıkarabilmesinin tek yolu, İslâm'ın insan, doğa, kozmik dünya ve Yaratıcı arasında kurduğu, dengeye / mîzana, adalete, hakîkate, hakkaniyete dayanan yaratıcı ruhunu ve kurucu iradesini hayata geçirebilmekten geçiyor.

İşte yayıncılık hayatımızda, "biz"im bu ülkede hem dünyaya esaslı şeyler söyleyebilmemizi, hem de Batı kültürü ve İslâm kültürü konusunda söylenecek şeylerde şemsiye rolü üstlenmemizi, yani bu ülkede her kesime İslâm'ı da, Batı'yı "biz"im öğretebilmemizi mümkün kılabilecek ilkadımlar, 1980'li yıllarda atıldı; önümüzdeki dönemlerde bu adımlar, büyük atılımlara dönüşecek.

Ayşe Şasa'nın Yeşilçam için yaptığı "ümmî sinemacılar" tanımlamasını, Beyaz Saray yayıncıları için de aynen yapabilir ve onları "ümmî yayıncılar" olarak tarif edebiliriz: Bu ümmî yayıncılar, hiç okunmayan, süs eşyası, dekorasyon malzemesi olarak kullanılan cilt cilt kitaplar yayımladılar ve böylelikle ceplerini doldurmakla meşgul oldular sadece.

İşte bu Beyaz Saray efsanesi, 1980'erde ve 1990'larda Yeryüzü, İnsan, İz, Pınar, Ağaç ve İşâret Yayınları tarafından yıkıldı: Tıpkı İlhan Akıncı, Ahmet Şişman, Mahmut Kış, Ali Bulaç, İhsan Kutluer, Mahmut Erol Kılıç, Cevat Özkaya, Nabi Avcı, Bekir Şahin, Mustafa Armağan ve Ahmet Kot gibi, İşaret Yayınları'nın sahibi ve tam bir İstanbul Beyefendisi olan İsmet Uçma da, bu ülkede geleceğimizin işaret taşlarını döşeyen yayıncıların pîri ve öncüsü olarak görülmesi gereken isimlerdendir.

İsmet Uçma, yayın dünyamızda, kültür ve düşünce hayatımızda, medeniyetimizin derûnî anlam haritalarının ve anlamlandırma pratiklerinin, işâret ve yapı taşlarının günümüze taşınmasında, yoldaki işaretlerin neler olduğunun gösterilmesinde kilit rol oynayan öncü yayıncılarımızdandır. 1980'lerde ilk kez onun öncülük ettiği bilimsel araştırmalar dizisi, kültür ve düşünce hayatımızda özgün eserlerin yazılmasına, ortaya çıkmasına kapı araladı.

Bu kitaplardan sadece bir kaçının başlıklarını ve yazarlarını vermem bile yapılan işin ne denli önemli ve öncü bir iş olduğunu göstermeye yeter sanırım: Amidî'de Bilgi Teorisi (Emrullah Yüksel), İsmail-i Ankaravî: Hayatı, Eserleri ve Tasavvufî Görüşleri (Erhan Yetik), N. M. Bin Zengî ve İslâm Kurumları Tarihindeki Yeri (Bahaeddin Kök), Osmanlı Siyasî Kurumları (Şükrü Karatepe), Osmanlı Devletinde Siyaset ve Din (Davut Dursun). İşaret'in işaret ettiği bu yol, diğer yayıncılarımıza da örnek olmuştur.

Burada sessizce büyük işlere imza atan Kudret Büyükcoşkun gibi "cins" bir aydınımızın özenle ve vukûfiyetle latinize ettiği Cevdet Paşa ve Said Paşa gibi âlimlerin Mantık Metinleri'ne de dikkat çekmek ve ayrıca entelektüel titizlikleriyle bilinen Hatemî kardeşlerin eserlerinin de İşaret tarafından yayımlandığını hatırlatmak isterim.

İşaret'in yürüyeceğimiz yolu işaretleyen işaretleri sadece bunlarla sınırlı değil elbette. İsmet Uçma, Beyaz Saray'ın aslâ ticârî bulmayacağı, medeniyetimizin ilim, düşünce, siyaset ve kültür dünyasının yapıtaşlarını ortaya koyan salnameleri, Osmanlı arşivlerini yayımlamaya başladı art arda: İlmiye Salnamesi, Osmanlı'da Oymak, Aşiret ve Cemaatler, İstanbul Camileri (özgün kitabeleriyle), Fatih'ten Günümüze Şairlerin Gözüyle İstanbul (iki cilt), Süheyl Ünver Bibliyografyası bunlardan sadece birkaç örnek. Bu arada İşaret'in önümüzdeki hafta, tam 4 ciltlik Osmanlı Hâriciye Salnameleri başlıklı dev bir çalışmayı da kültür ve düşünce hayatımıza kazandıracağını haber vermiş olayım buradan.

Son olarak, İsmet Uçma'yı medeniyetimizin tıp ve hikmet dünyasını bugüne taşıyan Tıp Araştırmaları başlıklı bir dergiyi yayımlama cesareti gösterdiği için kutluyor, şu küreselleşme çağında artık dünyaya esaslı şeyler söyleyebileceğimizi kanıtlayan yeni eserleri ve yazarları ortaya çıkarmasını diliyorum İsmet Uçma'dan. İlgilenen okuyucularıma İşâret yayınlarının irtibat numaralarını veriyorum: Tel: 0212-528 30 61/62/63 ve fax: 0212-528 30 59.


9 Temmuz 2003
Çarşamba
 
YUSUF KAPLAN


Künye
Temsilcilikler
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Karikatür | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED