|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Kırk yıl boyunca bir yandan tarih araştırmacılığı yaparak pek çok eseri ve ismi gün ışığına çıkaran diğer yandan ise gazetelerde günlük yazılar neşreden Sadık Albayrak, dostlarıyla birlikte önümüzdeki günlerde yazı hayatının 40. yılını kutlayacak. Kırkıncı yılın anısına geçtiğimiz günlerde piyasaya çıkan "Meşrutiyet İstanbul'unda Kadın ve Sosyal Değişim" adlı eserini Albayrak, düzenlenen gecede dostlarına anı olsun diye hediye edecek. Yazarlık serüveninin 40. yılını kutlayan Sadık Albayrak, yazarlık ve 40 yıllık yazı hayatını Yeni Şafak'a anlattı.
Son çalışması "Meşrutiyet İstanbul'unda Kadın ve Sosyal Değişim" geçtiğimiz günlerde yayımlanan Sadık Albayrak yazıyla olan ilişkisini ve kırk yıldır aynı çoşkuyla devam eden yazı serüvenini şöyle anlatıyor: "İlk yazılarımı evimizin duvarına kömürle yazdım" Okuyup yazan ve okumaya değer veren ulema bir aileden geldiğim için okuma yazma hevesim küçük yaşta başladı. Öyle ki, daha okula gitmeden elimde kömür, evin duvarlarına yazılar yazardım. Okumayı söktükten sonra ise büyük bir merakla herşeyi okuyordum. Orta ve lise eğitimimi o yıllarda yeni açılan Trabzon İmam Hatip Okulu'nda tamamladım. Bu yüzden İslâmî konulara büyük ilgi gösteriyor ve bu konularla ilgili her eseri büyük bir dikkatle okuyordum. "Osmanlıca'yı Safahat'ı okuya okuya öğrendim" 1962 yılında İstanbul Yüksek İslam Enstitüsü'ne girdim. Öğrencilik yıllarımda aynı zamanda Sultanahmet Camii kürsü vaizliği görevinde bulundum. Okulda bize Osmanlıca öğretilmemişti. Bir gün Sahaflarda Mehmet Akif'in eski yazıyla basılmış "Safahat" adlı kitabını buldum. Zaten büyük bir bölümünü ezbere bildiğim bu kitabı okurken Osmanlıcayı da öğrenmiş oldum. Harf inkılabı toplumun geçmişiyle bağını kopardı, kendi kültürüne yabancı kaldı. Bu yüzden Osmanlı dönemine ait araştırmalar yapıp bu eserleri günümüz Türkçesine çevirerek halkı kendi kültürüyle buluşturmaya çalışıyordum. Sadece eserler değil, önemli isimler üzerine de çalışmalar yapıyordum. Mesela Bediüzzaman Said-i Nursi'nin hayatını belgelerle ortaya koyan ve kaleme alan ilk kişi benim. Eğer bu topraklarda doğup büyüdüysek kendi kültürümüzü tanımamız gerekiyor düşüncesiyle gücüm yettiğince Sahaflardan yüz- yüzelli kuruşa Osmanlıca eserleri satın alıyor, çeviriler yapıyordum. Bu çalışmalar, bende bir bilgi birikimi oluşturdu. Bir makaleyi bir belgeyi bulmak için saatlerce karda kışta gezerdim. Ancak aradığım belge veya kaynağa ulaştığım zaman dünyalar benim olur soğuğu ve bütün yaşadığım olumsuzlukları unuturdum. "Günlük yazılarımı, güncel olduğu için kitap yapmadım" Mart 1977'de "Yeni Devir"de köşe yazarlığına başladım, daha sonra Milli Gazete'ye geçtim. 25 yıldır bu gazetede yazdım. Şimdi Yeni Şafak'tayım. Ama hiçbir zaman ne yaptığım araştırmaları, günlük yazılarım arasında neşrettim, ne de günlük yazılarımı bir araya getirerek kitap yaptım. Çünkü gazetede yer alan günlük yazıların güncelliği 24 saat için geçerlidir. "Yazarlık çileli bir hayattır, yargılandım, hapiste yattım" Araştırma türü çalışmalar yapmamın sebebi İslâmiyete olan ilgimdi. Bu topraklara bin yıl hakim olan bir toplumun evlâdı olarak geçmişle yüzleşmek istiyordum. Bu düşünceyle araştırmalar yaptım. Kendini İslâm'a adayan büyük insanların hayatlarının çileyle geçtiğini gördüm. Bu insanların bugünün nesline örnek olması için onları geçmişten alıp bugüne taşıdım. Bu araştırmalarım yayınlandıkça yargılandım, hapis yattım. Yazarlık bir çeşit benim için çile hayatı olmuştur. İskilipli Atıf Hoca'nın bir eseri üzerine yaptığım çalışmadan dolayı merhum Necip Fazıl Kısakürek ile birlikte hakim karşısına çıktığımda avukatım bile yoktu. Bugün yasak olan kütüphanelere sokulmayan eserlerim ise ne acıdır ki yurt dışındaki kütüphalenerde kaynak kitap olarak yer alıyor. Kitaplar "İslam Rönesansı"nı gerçekleştirdi Türk toplumu okumuyor deniliyor ama İmam Hatip neslinin okuyarak bir yerlere geldiğine inanıyorum. O yıllarda bizlerin yazdığı kitaplar 5 bin adet basılır ve derhal satılırdı. Ancak diğer kesimlerde bin-bin 500 adet basılan kitaplar zor satılırdı. 70'li yıllardan sonra yurt genelinde verilen konferanslar, yazılan eserlerle "İslâm Rönesansı" gerçekleşmiştir. Rönesans, kitapların oluşturduğu bir ışık hüzmesi ile ortaya çıktı. Okuyanlar da bu ışık hüzmesinin derinliğine ulaştılar. Çünkü birçok alan bakirdi. Bu alanlar keşfedilerek yeni çalışmalar ortaya konuluyordu. "28 Şubat insanlarımızı fikrî anlamda da çökertti" Özellikle 28 Şubat sürecinden sonra bu cephedeki insanlar sürekli suçlandıkları için fikrî mânâda kendilerini geliştiremediler, aksine sürekli kendilerini savunmak zorunda kaldılar. Bu da fikrî anlamda araştırmayı çökertti. Bir zamanlar gündem oluşturan bu insanlar, suçsuz olduklarını ispatlamanın peşine düşmek zorunda kaldılar. Rejime düşman ilân edilen bu insanlar, kendilerini temize çıkarmak için uğraştılar. "Kitabımı çıkartmak için arsa sattım" Türkiye'de yazarlıktan hiçkimse geçimini sağlayamaz. Başka ülkelerde üç-beş tane kitap yazan, bu kitapların geliriyle hayatını idame ettirebiliyor. Ama maalesef Türkiye'de durum farklı. Ben bunları hatıralarıma da yazacağım. Babam yıllar önce Güngören'de bana ve kardeşlerime bir arsa aldı. Ben bunu 1979 yılında kitabımı çıkarmak için sattım, kitabımı bastırdım. Yazarlıktan geçinmek, han, hamam ve villa sahibi olmak birşey ifade etmez. İnsana dua edilmesi herşeyden güzel. Zaten yazarlardan hiçkimse de öyle refah içinde yaşamamıştır. Tabii ki refah içinde yaşayanlar da var. Ama biz Anadolu insanı olduğumuz için mal değil, aldığımız dualar bizim için yeterlidir. Yani ben 40 yıl boyunca hem ailemden kalanla, hem de kitaplarımdan ve köşe yazılarımdan dolayı gazetelerden aldığım maaşlarla geçindim. Tabii güzel olan tarafları da var. Bugün gelip beni ziyaret eden ve gençliklerinde benim kitaplarımı okuyarak büyümüş bir nesille tanışınca seviniyorum. Yazdıklarımın bir işe yaradığını görüyorum.
Çileleri biz çektik
Yaptığım her araştırmadan, yazdığım her eserden dolayı büyük sıkıntılar çektim ama bunlar yolu aşmak için gerekiyordu. Bir zamanlar korku salan, yasaklanan eserler için verdiğimiz mücadelelerin ardından bugün aynı eserler pekçok yayınevi tarafından basılıyor. Çile çektik ama bu çileler bir takım sıkıntıların da aşılmasına sebep oldu. Bizler o yıllarda "İslâm Rönesansı" yaptık.
Yazamamak ölüm gibi
40 yıl boyunca yazarak tepkilerimi, eleştirilerimi dile getirdim. İki yıl askerlik yüzünden, 12 Eylül'den sonra da hapise düştüğüm için yazı yazamadım. Yazmadan yaşamanın ölümden beter olduğunu gördüm. Ortaokul yıllarında iken okuduğum bir kitabın kapağına şu duayı düşmüşüm: "Rabbim bana okuma yazma gücü ve sevgisi ver". Demek Allah benim bu duamı kabul etti ve hâlâ okuma ve yazma sevgim devam ediyor. Her kitabımda ayrı bir belge kullanmışımdır. Bazı kişiler yaptıkları araştırmalara aynı zamanda kendi bakış açılarını gözönünde bulundurarak gerçekleştirir ama ben kendi bakış açımı araştırmalarımdan uzak tutarak bu çalışmaları ortaya koydum. Doğru olan bu. AYŞE OLGUN İSTANBUL
|
|
|
|
|
|
|
|