T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Meclis ne yaptı, seçmen ne yapmalı!

Neresinden bakılırsa bakılsın Meclis yanlıştan geri dönmüş, izahı güç bir adımdan son anda caymıştır. Türkiye, seçim yoluna devam etmektedir. Bu da şaşırtıcı değildir zira, seçim için geri sayım başladıktan sonra terazinin karşı kefesine ne koyarsanız koyun, diğer kefedeki sandık ağır basacak, kamuoyunun ve bir kurum olarak siyasetin seçim talebi erteleme teşebbüsüne galebe çalacaktır. Dün de böyle olmuştur. Suyu tersine akıtma niyeti akamete uğramış ve Meclis de itibarını epeyce sorgulatacak bir kararın eşiğinden dönmüştür. Yine de bu Meclis'in, Uyum Yasaları'ndaki şaşırtıcı başarıya rağmen siyaset tarihine pek de makbul cümlelerle yazılabileceğini söylemek mümkün değildir. Son derece başarısız bir ekonomi ve demokrasi yönetimine imza atan hükümet de nihayet bu Meclis'in ürünüdür.

Yine de iki dönemdir, "küskünler hareketi"yle görünen ve yaşanan bir gerçeğin altını çizmekte yarar vardır. Milletvekillerinin parti yönetimlerinden, partilerin de iktidar seçeneklerinden bağımsızlaşmaları, Meclis'in demokratikleşme cesaretini kışkırtmaktadır. Bağımsızlık elde edilince, en radikal demokratik değişiklikler için bile destek bulunabilmekte; normal zamanlarda gündeme dahi getirilemeyen konular artık kaybedecek bir şeyin kalmadığı seçim arefelerinde meşruiyet zeminine çekilebilmektedir. Ne var ki, ufukta sandık görüldüğünde Meclis'in yasama meşruiyeti zayıflamaktadır. Yani, demokratikleşme önerileri her defasında muteber olmayan yöntemlerle ve o önerilere kulak asılmayacak zamanlarda ortalığa atılmaktadır.

İyi fikir, kötü zamanlama ve kötü niyet! Gerçek siyaset, bu iyi fikri doğru zamanda masaya getirip sonuç alabilmektir. Ama, böyle bir zamanlama başarısı da bugüne kadar sağlanabilmiş değildir. Hal böyle olunca "demokratikleşme" denilen şey sadece, seçimlere yakın Meclis'te başgösteren "illegal siyaset"in önemsediği talihsiz ve sevimsiz bir kızıl elma hedefinden ibaret kalmaktadır.

Peki, bu zamanlama becerisi yeni dönemde tahakkuk edebilecek midir? Bakalım...

Şimdi seçime gidiliyor ve seçmen eldeki bütün malzemeleri alt alta koyup hem geçen dönemin hesabını soracak hem de gelecek için Türkiye'ye istikamet verecektir. Ancak, bu gidiş ve hatta seçimin dün son vartayı da başarıyla atlatması Türkiye'nin sorunlarını çözmek üzere olduğu anlamına gelmemektedir. Ülke seçime gidiyor ama, sanılmasın ki "küskünler"in gölgesinden kurtulan demokrasi gölgesiz; günlük güneşlik bir geleceğe doğru koşmaktadır. Hiç de öyle değil. Kurtulan sadece seçimdir, demokrasi değil...

Seçimi erteletme girişiminin gerekçesi oldukları için dikkate alınmayan ve muteber görülmeyen ama gerçekte son derece önemli bazı kritik yasal ve anayasal düzenlemelerin eksikliği, hem demokrasinin hem de Türkiye'nin 3 Kasım'dan elde edebileceği faydanın önünde engel olmaya devam etmektedir. En başta, mevcut siyasi partiler ve seçim yasaları artık demokrasinin aradığı ve istediği çeşitliliği, seçenek zenginliğini taşıyamamaktadır. Ama bundan da önemli olan bir eksiklik, Türkiye'nin seçime "yasaklar"la gidiyor olmasıdır.

Tıpkı, 18 Nisan 1999 seçimlerine de bugünkülere benzeyen yasaklarla gittiği gibi.

Yasaklılık, yani Tayyip Erdoğan, Necmettin Erbakan, Murat Bozlak, Akın Birdal ve diğerlerine yönelik seçilememe kararının demokrasi üzerinde nasıl etkiler yaptığını, bu eksikliklerin Türkiye'ye daha nelere; ne kadar zaman ve para kaybına ve ne kadar istikrarsızlığa mal olacağını görerek, yaşayarak ölçeceğiz.

Tıpkı, 28 Şubat'ın tanzim ettiği siyaset üzerine geçirdiğimiz son 5 yılın ve son seçimin ürettiği Meclis tablosunun maliyetlerini yaşayarak öğrendiğimiz gibi...

Türkiye –şükür ki- bir seçime gidiyor ama, bu seçim 40 milyon insanın dilediğini oylama imkanı bulabileceği hatta büyük ihtimalle dilediğini icra makamına yani başbakanlığa oturtabileceği bir seçim olamayacaktır. İnsanlar, temel hakları olan bütün seçeneklerin önlerine serildiği özgür bir seçimle iradelerini gösterme yerine, gerçekte yeni bir yasaklı siyaset tanzimatının kilometre taşlarından başka bir şey olmayan 3 Kasım'ın sunacağı "sandık zevki"yle yetindirilmektedir.

Seçim bu yüzden, yani yasaklar marifetiyle siyasete yeni istikamet verme niyetinin açığa çıkmış olması nedeniyle çok önemlidir. Seçmen 3 Kasım'da kendisini, hem "küskünler"in hem de "mütebessimler"in yerine koymak zorundadır. Bu cendereden demokrasi lehine sonuç çıkabilmesi için, oyların yasaklı siyasetin tasarımına karşı kullanıldığının unutulmaması lazımdır.


2 Ekim 2002
Çarşamba
 
MUSTAFA KARAALİOĞLU


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED