T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
İdam cezasını kaldırmak kolay... Ammaaaa...

Avrupa Birliği yolunda, Türkiye'nin önüne çıkan engellerden birisi veya birincisi, idam cezasının kaldırılmasıdır. Burada şunu söyleyebiliriz ki, esasen Türkiye'de de facto, yani fiilen idam cezası kalkmış sayılabilir.

1984 yılından beri Türkiye'de idam cezası uygulanmamaktadır. Bu gün de, Apo dışında kimseye idam cezasının uygulanmasını isteyen yoktur. Apo'nun idamını istemek de, sadece iç politikaya yönelik bir taktikten ibarettir.

Buna rağmen, idam cezasının kaldırılması için gerekli Anayasa değişikliğinin önündeki engeller kalkmış sayılamaz. Ancak şunu söyleyebiliriz ki, bu engelleri aşmak sanıldığı kadar zor da değildir. İdam cezasını er veya geç kaldırırız. Ancak idam cezasını kaldırmakla, bu konuyu halledeceğimizi sanmıyoruz. Türkiye'de, halkın idam konusuna bir bakışı vardır ki, asıl güçlük bu bakışı değiştirmekle karşımıza çıkacaktır.

*   *   *

Türkiye'de hepimize musallat olmuş bir hastalık vardır: İki kişi bir araya geldiği zaman, "ne olacak bu memleketin hali" diye düşünmek ve arkasından da memleketi düzeltme çaresi olarak, birçok kimsenin asılması gerektiğini görmek... Bilhassa meyhanelere gidelim, lokantalarda içki içenleri dinleyelim; duyacağımız sözer şunlardır: "Ulus Meydanı'nda 150 kişiyi asacaksın ki, görecekler, bu işler nasıl düzelir..."

Bu konuşmalardan çıkaracağımız sonuç şudur: Türk kamuoyunda idam, memleket meselelerini halletmek için yegane çare ve en kestirme yoldur. İşte "asıl güçlük buradadır" dediğimiz zaman kastettiğimiz şey, şuuraltımıza kazınmış bu zihniyetin nasıl ortadan kaldırılabileceğidir.

*   *   *

Bu zihniyet, sadece meyhanede kafa çekenlere ait değildir. Tarihimizde, bu şekilde düşünülmüş ve bu şekilde uygulanmış yüzlerce misal bulmak mümkündür. Koca Osmanlı İmparatorluğu saltanatı devam ettirebilmek için, tek çare olarak idam cezasını uygulamakta bulmuş ve adeta bunun kanununu çıkarmıştır. Dünyanın en büyük gücüne sahip ve hatta vizyonuna sahip padişahlar saltanatlarının bekası için başka çareler bulamamışlardır. Hatta işin kolayına giderek, başka çare de aramamışlardır.

Cumhuriyet tarihimizde bile, idam, birçok memleket sorununu halletmek için en kestirme yol olarak seçilmiştir. İdama bu yönüyle bakan zihniyetin, başka meselelere bakışı da buna göre şekillenmiştir. Diyebiliriz ki, dayak ve işkence; idamı memleketi ıslah etmek için çare görenlerin tavsiye ettikleri metotlardır. Başka bir ifadeyle, dayak ve işkence, idamın gayri meşru çocuklarıdır.

"Ulus veya Taksim Meydanı'nda 150 kişiyi asalım" diyenlerin, bu sözlere ilave ettikleri bir fikir daha vardır. Bunlar derler ki, "basacaksın sopayı... basacaksın sopayı... bakın bu işler nasıl düzelir."

İdam, dayak ve işkencenin, tarihine bu kadar karıştığı ve hatta atasözlerine kadar girdiği pek az ülke vardır. "Dayak cennetten çıkmadır" diye bir atasözümüz vardır. "Eti senin, kemiği benim" sözü bu atasözünün başka bir versiyonudur. Polis, cinayeti çözmek için dayak atar... Öğretmenler için dayak atmak, pedagojinin en geçerli kuralıdır. Çoğu anneler, çocuklarını bu metotla terbiye eder.

*   *   *

Hatırlayalım... Emekli bir Tümgeneralimiz, TBMM'nin önünde bazı milletvekillerini asmaktan bahsetmişti... Bu kimse, Türk ordusunda Tümgeneralliğe kadar yükselmişti... Üstelik Türkiye'nin en iddialı partisini kurmaya çalışıyordu... Bu sözleri söylerken de yanında, Anayasa Mahkemesi Başkanlığı yapmış bir kimse ile, Adalet teşkilatının en yüksek kademesi olan C. Başsavcılığı yapmış iki muhterem hukukçu da bulunuyordu... İşin garip olan yönü şudur ki, o iki muhterem hukukçudan en ufak bir tepki de gelmedi.

Asmak..., dayak atmak..., işkence yapmak... işte beyinlerimizi esir almış şeytanlar... Biz Anayasamızı değiştirerek, idam cezasını kaldırırken, bu şeytanlardan nasıl kurtulabileceğimizi de düşünmek zorundayız. Unutmayalım ki, bürokratsak vatandaşlara karşı kötü davranmamızın altında bu zihniyet vardır. Yok yere cinayet işleyen insanın kafasında "öldürerek konuyu halletmek" gibi iptidai bir anlayış yatmaktadır.

Yassı Ada'da 30 kişinin idamına karar verenlerin kafasında bu kolay çözüm yok muydu? Orada üç kişiyi idam ederken Türkiye'yi düzelteceğimize inanmıyor muyduk?

İdam cezalarının kalkması veya kalması hakkında tartışmalar yapılabilir. Buna ait tezler, gerekçeler ortaya dökülebilir. Bunlar normaldir. Ancak, her şeyin çaresinin idam olduğunu, delilleri ortaya çıkarmanın dayakla mümkün olduğunu, dayağın öğretimin bir metodu olduğunu sanmak anormaldir. Asıl böyle düşünenlerin ıslaha ihtiyacı vardır.

Batı toplumuna üye olabilmek için şeklen idam cezasının, dayağın, işkencenin yasaklanması yetmez. Bunların, birer insanlık suçu olduğuna içten inanmamız da gereklidir.


10 Haziran 2002
Pazartesi
 
CEVDET AKÇALI


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED