T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Ekonominin durumu ve ödül

Ekonomiden sorumlu Bakan Kemal Derviş, önemli bir ödül aldı. Türkiye'yi Arjantin'e dönüştürmeden, ekonomik dengeleri kurabildiği için en parlak ekonomi bakanı seçildi.

Bütçe rakamları

Oysa üç aylık bütçe gelir-gider dengesi, Türkiye'yi halâ dalgalı sularda gösteriyor.

Dövizin, istikrarsız bir seyir içinde olduğunu, ihracatçının sıkıntısını ve herkesin her an yabancı parada âni bir yükselme beklediğini bir kenara bıraksak bile, karamsarlığa kapılmak için ilk üç ayın bütçe sonuçları yeter.

Kriz Şubat 2001'de yaşandı. Üzerinden bir yıldan fazla zaman geçti. İşte geldiğimiz nokta:

1) Bütçedeki toplam gelirler 15 katrilyon 27 trilyon lira. (Gelirlerdeki artış, geçen yıla göre % 42. Bu oran, enflasyonun altında kalıyor. Bir başka ifade ile gelirler reel olarak artmamış.)

2) İlk üç ay ödenen faiz miktarı 16 katrilyon 540 trilyon lira. (Ödenen faiz geçen yıla göre % 243 oranında artış gösteriyor.)

3) Bütçe açığı 12 katrilyon 635 trilyon lira. Yıllık programda toplam bütçe açığı 26 katrilyon lira olarak tesbit edilmişti. Demek ilk üç ayda, yarı miktara ulaşmış bulunuyoruz.

Kesici'nin görüşleri

İlhan Kesici, Anap'ın eski milletvekillerinden. Ama daha da önemlisi, Demirel'in DPT müsteşarı. Devlet Planlama Teşkilâtı'nda başarıyla görev yaptı. Buna rağmen ayağı kaydırılacakken, kendisi istifa ederek politikaya girdi. Her başarılı kişinin başına geldiği gibi, beklenmedik şekilde, milletvekili adayı gösterilmeyerek, bu dönem Parlamento dışında bırakıldı.

Yukarıdaki rakamları yorumlamasını bir de kendisinden istedik.

Bir kağıt kalem alarak şunları yazdı: Uyan arkadaş! Artık uyanmanın zamanı geldi.

Ve sonra bazı tesbitlerini dikkatimize sundu:

1) Türkiye tarihinde, hiçbir dönemde, faiz ödemeleri, toplam gelirleri aşmamıştı. Oysa, toplam gelir 15 katrilyon, toplam faiz 16.5 katrilyon lira. Vergi gelirleriyle mukayese ettiğimizde ise, arada çok daha büyük bir fark mevcut: Toplam vergi gelirleri 11.7 katrilyon lira. Faize ödediğimiz para 5 katrilyon daha fazla. Devlet, vergi gelirinin tümünü faize veriyor. Bu yetmiyor. Başka gelirler de buna ilâve ediliyor. Gene de tek bir faiz kalemi ile, bütün gelirler suyunu çekiyor.

2) Harcamalar içinde, personel giderleri 5.2 katrilyon lira. Faiz, 16.5 katrilyon lira. 2 milyon kamu personeline, faizciye verdiğinizin sadece üçte birini veriyorsunuz. Hani fazla personel, enflasyonun sebebi olarak gösteriliyordu?

Ödül meselesi

Gelelim, Derviş'e verilen ödüle. En başarılı bakan ilân edildi.

Buna karşı da İlhan Kesici'nin söyleyecekleri var:

"Ödülü basın büyütüyor. Benzer bir ödül 2000 yılında, Merkez Bankası Başkanı Gazi Erçel'e, dünyanın en parlak Merkez Bankası Başkanı sıfatıyla verilmişti. Hazine Müsteşarı Selçuk Demiralp de, dünyanın en iyi borçlanan Hazine Müsteşarı olarak ödüllendirilmişti. Sonuç herkesin malûmu."

Yeni RTÜK Yasası çıktıktan sonra, İlhan Kesici bu sözlerini bir televizyon kanalında sarfetse "Halkı karamsarlığa sevk ettiği" gerekçesiyle, kanal cezalandırılırdı.

Henüz vakit varken, bari gerçekleri söylemeye devam edelim.

Tabii tenkit etmek kolay da, dümenin başında olunca gemiyi yüzdürmek daha zor.

Bu yüzden Kesici'ye "Siz olsanız ne yapardınız?" diye sordum.

Kesici, bu tip sorulara ayak üstü cevap vermeyecek kadar tecrübeli. Ama gene de, bir konunun altını çizdi: "Karar alma mekanizmalarına ve ekonomik programların oluşmasına halkı iştirak ettirirdim. Halk derken, burada ekonomik aktörleri kastediyorum. Ekonomik - Sosyal Konseyi, öyle göstermelik olarak değil, her hafta toplar ve orada alınan kararlar doğrultusunda, iktisadî hayata yön verirdim."

Bankalar meselesi

Aklımı sürekli kurcalayan bir soruyu da Kesici'ye sormadan edemedim:

- Şu paralar nasıl tahsil edilecek? Her birinin devlete taktığı para, 100 milyonlarca doları buluyor. Ama o kişiler gene evlerinde rahatça oturuyorlar. Biri, çok lüks bir tekne yaptırıyormuş. Kimi, evini bir şirketin üzerinde tutuyor. İçinde gene kendi oturuyor. Bir başkası buna bile lüzum görmüyor. Hiçbiri hayatını küçültmedi; lüks ihtişam sürüyor.

İlhan Kesici: "Kamu alacaklarını, amme alacağı haline getirmelisiniz. Borcunu ödeyinceye kadar veya bir şekilde devlet ile sulh oluncaya kadar kredi kartı sahibi bile olamaz. Devlete tek kuruş borcu kalmışsa, o görkemli hayatını idame ettiremez. Kamu vicdanını rahatlatmış olursunuz."

* * *

Söz batık bankacılardan açılmışken, halâ faaliyetlerini sürdüren bankacılar konusunu da ele aldık:

-Ne oldu bu İstanbul yaklaşımına? Hani devlet, Dünya Bankası'ndan para temin etmişti? Belirli şartlar dahilinde, sermaye yeterlilik rasyosunun yükselmesi için bankalara bu para aktarılacak, tedricen mevduattan devlet güvencesi kaldırılacaktı? Bu suretle, Türkiye'nin finansal yapısı güçlenecek, krizin ana sebebi olan banka hortumlarının da önüne geçilecekti?

İlhan Kesici, bu konunun da "yattığını" söyledi. Çünkü bankalara verilen paranın karşılığında, devlet, verdiğinin nereye ve nasıl tahsis edildiğini yakın takip altında tutmak istiyor.

İşte bankalar buna itiraz ediyor.

Kısacası, sıfıra sıfır, elde var sıfır.

Malî af

Öyle büyük baskı grupları mevcut ki ülkemizde, çıkan kanunları uygulamak mümkün değil.

Gazete patronu, aynı zamanda televizyon kanalı sahibiyse, bir de bankası varsa, onun hoşuna gitmeyen düzenlemeleri nasıl icra edebilirsiniz?

Holding bankacılığının mahsurları dünyanın her yerinde tartışılır. Ama, bunun da ötesinde, medyaya hâkim olan grupların, aynı zamanda bankalarının da bulunması, ekonomiyi, daha önce gördüğümüz gibi büyük bir krize sokabiliyor.

Bir büyük gazete genel yayın yönetmeni "Neden bankaların sermaye yeterlilik rasyoları öngörüldüğü gibi yükseltilmiyor, niçin alınan tedbirler uygulanmıyor?" diye soracağına, "Banka hortumcuları neden af kapsamı dışında bırakıldı?" diye yazabiliyor.

Türkiye, banka hortumları yüzünden, şu veya bu şekilde 50 milyar dolar kaybetti. Bu büyük krizin temelinde, finans sektöründeki hastalık yatıyor. Hem kendi banka kaynaklarını "babalarının malı" gibi kullanmışlar; hem de kamu bankalarından alınan krediler donuk hale gelmiş; ödemiyorlar veya ödeyemiyorlar.

İlk işaretleri aldık: RTÜK Yasası'nı geçirdikten sonra, herhalde milletvekillerine yeni talimatları, dolandırıcılar ve sahtekârlar için af çıkarılması olacaktır. Zaten Mesut Yılmaz bunu seslendirmeye başladı: "Nereden buldun'dan önce, malî af çıkarılmalı" dedi.

RTÜK Yasası

Herkes RTÜK Yasası'nın sakıncalarını görüyor. "Aman" diyor Yılmaz Karakoyunlu, "Hele bunu, bir, kılına dokunmadan çıkaralım. Cumhurbaşkanı'nın vetosunu bu şekilde aşalım. Yeni bir yasa ile, aksaklıkları düzeltiriz."

Amaç 29'uncu madde. Televizyon sahipliğini düzenleyen ve onlara kamu ihalesine girme hakkını tanıyan madde. Sahtekârlık yapanlara, örtülü bir af geliyor.

Kanun, Ecevit'in de içine sinmedi. Öyle söylüyor. Ama ne yaparsınız "Emir, demiri keser"

Ne kötü bir jübile! Yazık Ecevit'e!!! Ona kimse ödül de vermiyor.


1 Mayıs 2002
Çarşamba
 
NAZLI ILICAK


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED