T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

R Ö P O R T A J
Çağırsalar Filistin
için çarpışırım

Ben haksızlığa üzülürüm, doğrudan yanayım. Şiddetin her türlüsüne karşıyım. Filistin'de bir haksızlık var ve buna ırk ve din ayırımı yapmaksızın tepki göstermemiz gerekiyor. Çağırsalar, Filistinliler'in savunması için oraya gider çarpışırım da...

Mesleğiniz hep tartışılıyor. Modacı mısınız, terzi mi, dikişçi mi? Ne iş yapıyorsunuz siz?

Bugünlerde herkes modacıyım diyor. Terzi olmak hakaret kabul ediliyor bana da öyle saldırıyorlar. Ben ise iftihar ederek terziyim diyorum çünkü ben iyi dikiş dikiyorum. Ve kendimi de sürekli yeniliyorum ve işime yatırım yapıyorum. Bugün hâlâ zirvedeysem bu kendimi yenilediğim içindir. Modacıysanız, bir atölyeniz varsa iyi bir dikiş vermek zorundasınız. Dünyada modacı diye bir tabir yok. Dizayner, cuturiyer var. Onlar dikiş de biliyorlar çizmesini de biliyorlar. Bunların en büyüklerinden birisi de Yves Saint Laurent'tir.

Bir de houtue couture diye bir şey var. Bazılarınız da kendini böyle tanımlıyor...

Paris'te bu isimde bir sendika var ve bu sendikaya bağlı belli sayıda atölyenin yaptığı işlere houtue couture denir. Bunun da şartları var. Senede iki kere defile yapacaksınız, belli sayıda işçi çalıştıracaksınız... 40 parçadan az olmamak kaydıyla da koleksiyon çıkaracaksınız. Bakın, ünlü modacı Valentino o sendikaya bağlı değil ve çalışmalarını sadece couture olarak yapıyor. Ama gelin görün ki Türkiye'de herkes houtue couture yaptığını iddia ediyor. Çünkü, burada ne söylerseniz o gidiyor.

Tek kişilik elbiseler yapıyorsunuz. Bunlar defilelerde sergileniyor ama hiçbiri sokakta giyilecek şeyler değil. Nerede giyilir bunlar?

Bu elbiseler hiçbir yerde giyilmez, hepsi bizim depolarımızda durur. Çükü, defile bir şovdur. Mesela ben açıklık taraftarı olmamama rağmen orada açık elbiseler sergilerim. Ama müşterim isterse ona müdahale ederim. Benim bir sınırım ve kurallarım var ondan açığına tahammül edemem. Ama defile bir şov ve o kıyafetler de bu şovun bir parçasıdır. Sadece Türkiye'de değil dünyanın hiçbir yerinde böyle açık elbiseler giyilmez. En fazla, bazılarının içine astar falan konularak giyilebilir.

Peki giyilmeyecek elbiseler için bu kadar uğraş niye? Derdiniz ne sizin?

Ben orada güzel bir şov gösterdiğime inanıyorum. Ve bu seneki çizgimi de ortaya koyuyorum. Tarzım budur diyorum. Ayrıcalığımı gösteriyorum.

Sizden giyinmenin bedeli ne kadar?

Kumaşına göre değişir ama genelde 1,5-2 milyar civarında olur.

Türkiye'de kimler iyi giyiniyor?

Bana bunu hep sorarlar, 15 senedir cevap vermem. 15 sene önce de galiba Gönül Yazar'ın ismini söylemiştim. Modacılar, kötü giyinen müşterilerini "en şık" diye ilan ettikleri için bunu protesto ediyorum.

Peki iyi modacı var mı Türkiye'de?

O da çok az... Canan Yaka, Vural Gökçaylı, Hayri Akduman var. Bunlar dikiş dikilen eski tarzda atölyeler. Bunların dışında da bizim tarzımızdan tamamen ayrı bir Cemil İpekçi var. Diğerleri de kendilerine göre birşeyler yapıyorlar işte.

Bu kadar büyük magazin gücü olan modanın müşterisi kaç kişi?

Avrupa'da 50 bin houtue couture müşterisi vardı bu rakam şimdi iki bin 500'e düştü. 20 sene evvel 21 civarında böyle modaevi vardı şimdi bu rakam da 10'a indi. Türkiye'de bir avuç müşteri vardır. Bizde de büyük atölyelerde dikiş diktiren sayısı zorlasan 1000'i bulmaz.

Siz geçen yıl Cengiz Abazoğlu ile bir polemiğe girdiniz ve ona "Yahudi dikişçisi" dediniz. Bu yıl da yardımcınız defilede Filistin'e destek için bayrak çıkardı... Ne oluyor böyle?

O polemiği söyleyeyim... Geçen yılki defile sırasında kulise girip benim konuşmalarımı kaydetmek için bir ses bandı koydular ve sonra da onu montaj ettiler. İki manken için tartışma çıktı. Bizim kurallarımızı anlayamadılar. Neyse sonra o iş kapandı. O, "Yahudi dikişçisi" lafı da benden önce başkasına aittir. Benim için din, dil, ırk farkı yoktur. Bu sene yapılan da öyledir, Musevi düşmanlığı değildir. Barbaros'un yaptığından haberim de yoktu zaten... Ama o sabah TV seyredince duygulanmış, böyle bir şey yapmaya karar vermiş. Dünyanın dikkatini o tarafa çekmek için... Ben haksızlığa üzülürüm, doğrudan yanayım. Şiddetin her türlüsüne karşıyım. Mesela kendisini canlı bomba yapan Filistinli gençler için de üzülüyorum. Orada bir haksızlık var ve buna ırk ve din ayırımı yapmaksızın tepki göstermemiz gerekiyor. Çağırsalar, Filistinliler'in savunması için oraya gider çarpışırım da.

Çok sık polemik konusu oluyorsunuz? Son defilenize bir dansöz ile çıkmak da böyle bir polemik yarattı. Sizin kriterlerinize ne oldu peki?

Dünyanın her yerinde defilenin sonunda çok tanınmış bir isim podyuma çıkar. Böyle bir kaide vardır. Mesela, 1.50 boyunda bir gelin gördüm ama çok ünlü bir sanatçıymış. Ama, Asena konusunda sizinle aynı fikirde değilim. İşini iyi yapıyor, yakından tanırsanız son derece medeni ve konuşması düzgün birisi. Yurt dışında büyümüş, iki lisan bilen birisi. E, popüler de.

Modacılar, kendimize has çizgileri modaya yansıtmıyorlar. Hep Batılı çizgiler görüyoruz...

Türkiye'deki hiçbir kadını Türk çizgileriyle giyinmek çekmiyor. Bu çizgileri benimsemiyorlar. Benim böyle çalışmalarım, mesela gelinlik modellerim bizim kadınlarımızdan çok yabancıların dikkatini çekti. Onlar sipariş verdi. Bizim şal desenine Avrupalı kaşmir desen diyor. Ben müşteriye "şal deseni işleyeyim" diye söylesem istemiyor ama "kaşmir işleyeyim mi " dediğimde hemen kabul ediyor. Aslında Paris'te de böyle. Orada da eskiye çağrışım yok. Rahat ve modern olan tercih ediliyor. Bu yüzden, çok saçma-sapan şeyler yapıyorlar.

SANATÇILARLA ÇALIŞMAM ÇÜNKÜ, BORÇLARININ ÜZERİNE YATARLAR

Ünlü ve şöhretli sanatçılarla çalışmayı sever misiniz?

İlk başladığım zaman müşterim Gönül Yazar'dı. Onunla 30 seneye yakındır çalışıyorum. Ama, aşağı yukarı 15 sene önce artık sanatçılarla çalışmayacağım diye karar verdim. Ama beni terketmeyen birkaç kişiye mesela Türkan Şoray veya Gülşen Bubikoğlu'na devamlı olmamak kaydıyla elbise dikiyorum. Ondan başka da sürekli çalışan hiçbir sanatçıya elbise dikmiyorum. Çok ısrar ettikleri zaman da "getirin günlük bir elbisenizi dikeyim, sahne elbisenizi dikmem" diyorum.

Benim bildiğim herkes reklam olsun diye yapıyor bunu...

Ben dikmiyorum çünkü ben bu işi geçimimi sağlamak için yapıyorum. Para alamadığım işi de yapmak istemiyorum. Sanatçılar, prensip olarak para ödemezler. Çoğunlukla borçlu kalırlar, üzerine yatarlar. Şunun şu kadar borcu var, bunun bu kadar borcu var demeyi de sevmiyorum. Beni tanıyanlar, gözü tok olduğumu ve paramı alamadığımı bilirler..

Kanal 7'deki görüntü beni harekete geçirdi

Mayruk'un ortağı Barbaros Şansal, son defilenin finalinde podyuma bir Ürdün bayrağı ile çıkarak bugüne kadar moda dünyasında görülmemiş bir eylem gerçekleştirdi! 4 yıl İngiltere'de, 2 yıl İsviçre'de moda, renk ve estetik üzerine eğitim gördü. 12 yıldan beri de Mayruk ile çalışıyor. Ve kendisini onun "yamağı" olarak tanımlıyor.

Kendi halinde bir modacıyken, birdenbire bütün ajanslarda birinci haber oldun? Nereden çıktı bu eylem?

Defileye hazırlanıyorduk ve bizim için en yoğun zamanlardı. Ama hangi TV kanalını açsam kan, ölüm, vahşet ve Filistin bayrağı görüyordum. İsrail bayrağı de değil. İsrail bayrağını sadece tankların üzerinde görüyordum. En sonunda, 50 saat uykusuz olduğum bir sırada haberlerde yiyecek kamyonlarının boşaltıldığı görüntülerini izledim. Bir de Kanal 7'de küçük Filistinli kızın çığlığı... O an bir şey yapmam gerektiğine karar verdim. Otel sorumlularından Filistin bayrağı istedim, bulamadılar. Meğer bu bayrak TSK arşivlerinde bile yokmuş. İnternet üzerinden bir Ürdün bayrağı bulabildik. Malum, Ürdün'ün nüfusunun da yüzde 70'i Filistinli. Zaten ikisi aynı ülke. Araya sokulan ve giderek büyütülen bir İsrail var. Ürdün bayrağını bilgisayardan transfer kağıdına geçirdik onu da bir kumaş parçasına ütüyle bastık. Otelin de yardımıyla. Katladım cebime koydum bayrağı.

O panikte bunları nasıl düşündün?

Taammüden bir eylem...Karınca kararınca tarihe bir kayıt düşeyin derim. Defileye davetli 12 tane konsolos da vardı. Zihnimdeki bütün görüntü, finalde bir elimde Asena bir elimde de Yıldırım Mayruk varken bayrak açma sahnesiydi. Çeçen baskınına uğramış bir otelde, uluslararası kamuoyuna bir mesaj vermenin heyecanını yaşıyordum. Sanırım amacıma da ulaştım. Oradaki ezilen insanlar adına yaptım bunu. Bu bir din kavgası değil ve her inanca saygım var. Ama orada benim inançlarım adına ve Tanrı adına yapılan bir yanlış vardı. Buna kayıtsız kalamazdım. Kendi kültürüm adına bir ses yükselttim. Yıldırım Bey'in haberi bile yoktu. Bayrağı görmediği için "ne rahat çocuk bir el sallıyor podyumda" diye düşünmüş.

Tepkiler nasıl oldu?

Yüz tane tepki aldıysam 99'u takdir ve övgüydü. Ama biri beni üzdü. Bir firmanın Musevi Mali İşler Koordinatörü Yıldırım Bey'in Ermeni olduğunu düşünerek, tepki gösterdi. İşte, "siz de soykırıma uğradınız" diye. Halbuki alakası yok, Yıldırım Bey Ermeni falan değil. Ben de ona bir cevap yazdım, acilen özür dilemezse bu metni basına dağıtacağımı söyledim. Bunu yazan bir Türk vatandaşı ve niye elimde İsrail bayrağı da olmadığını soruyor üstelik. Dehşete düştüm. Sonra patronu benden özür dileyen bir faks göndermek zorunda kaldı. Genelde inanılmaz bir destek gördüm, şaşırırsınız. Beni bu eylem için Musevi arkadaşlarım bile takdir etti. Sokakta yaşlı teyzeler boynuma sarılıp beni öptü. Gittiğim gece kulüplerinde görevliler beni alkışlarla karşıladılar. Özel ikramların arkası kesilmedi.

Herkesin içinde bozulmamış bir taraf yaşıyor olması seni şaşırttı mı?

Hepimizde var. Biz neticede zengin terzisiyiz. Ben de burjuva ve zengin bir ailenin çocuğuyum. Annem Eczacıbaşı ailesindendir. Halk bizim bu sorunlara duyarsız olduğumuzu sanıyor ama öyle değil. Oy vermeyenin cezalandırıldığı bir ülkede ben istediğim siyasi görüşü açıklama konusunda özgür olmalıyım. Türkiye 21. yüzyıla giriyor, hepimiz kardeşiz ve bir arada yaşamak zorundayız. Bakın biz yakında gravat ve eşarp projesi başlatacağız. Türkiye'de bugüne kadar eşarp üreten firmaların hangi dine mensup olduklarını gayet iyi biliyoruz. Bu ülkenin insanı olmayı hak eden ve hisseden insanların bu ülkenin zenginliklerini paylaşmasını istiyoruz.

Hak etmeyenler mi var?

Hak edenler var, etmeyenler var. Bizim içimizde de böyleleri var. Ama, son olayda aldığım reaksiyonlar gösterdi ki, "onlar" kendilerini Türk vatandaşı olarak görmüyorlar. Bu beni çok düşündürdü, bunu görmek beni üzdü ve dehşete düşürdü.


 
Moda bizim neyimiz olur!
Magazinle, modayla yakından olmasa da ilgilenirim ama ayrıntılara da pek kulak asmam. Ama geçen sene, zihnime iki modacının tartışmasından ilginç bir cümle kazıldı. Yıldırım Mayruk, Cengiz Abazoğlu'na "ben o Yahudi dikişçisiyle muhatap olmam" deyiverdi. İlginçti... Hani, "acemi dikişçi" ya da "cahil çocuk" gibi laflar etse tamam ama, basbayağı politik bir sıfat kullanıyordu: Yahudi dikişçisi... Bu laf sayesinde moda meselesine biraz ilgisiz bir yerden de olsa girmiştim. Bir politika yazarından da başkası beklenemezdi herhalde... O anda, "eğer bir modacıyla konuşacaksam bu adamla konuşurum" diye ajandama not düştüm. Aradan bir yıl geçti. Bir sabah gazeteleri açtım yine bir Mayruk defilesi, yine bir olay... Ünlü modacının "yamağı"defilenin finalinde, Filistin'le dayanışma için bayrak açmış. Barbaros Şansal diye bir adam. "Tamam" dedim "bunlar tam aradığım modacılar." İsimlerinin Yıldırım ve Barbaros olması da ilk kez o anda dikkatimi çekti. Aradım, Yıldırım Bey de hemen kabul etti konuşmayı. Arkasından bir de "hele şükür, ilk defa televolesiz seviyeli bir konuşma yapacağım" dedi. Ama, asıl iltifat bu değildi. Ünlü modacımız benim iyi giyindiğimi söyledi, övünmek gibi olmasın! Bu arada, bazıları onun soyadından dolayı Ermeni olduğunu sanırlarmış; oysa "mayruk" demek Osmanlıca "muzaffer"demekmiş onu da ekleyelim. Ki, söyleşinin "politik" tarafı bir zarar görmesin...

Elif Erbakan da onun müşterisi
Yıldırım Mayruk, hem asker hem de hafız bir babanın oğlu olarak Bursa'da doğdu. "Tekrarlamayı da bugünlerde faydalı" buluyor, kendisini "Müslüman hem de çok koyu bir Müslüman" olarak tanımlıyor: "Doğduğum günden beri evimizde Kur'an sesi duyardık. Babam evde sürekli Kur'an okurdu. Oruca çok erken başladık. Bugün de orucumu tutarım ama beş vakit maalesef... Üç kardeşim de hacca gitti. Ben ise umre yaptım." Terzi olan ablasının teşvikiyle o da 1960'lı yılların ortalarında askerlik sonrasında, bu mesleği seçti. O günden bugüne ülkenin en tanınmış sanatçılarını ve zenginlerini giydiriyor. Başörtülü müşterileri de var ve hepsinden çok memnun. Necmettin Erbakan'ın kızı Elif'in nişan elbisesini de o dikti ve Erbakan ailesinin nezaketinden de övgüyle bahsediyor. Mayruk şu anda, Türkiye'nin en büyük moda ve dikişevinin sahibi. Önümüzdeki aylarda yapacağı 50. defilenin ardından "bıraktığı boşluğun görülmesi" için ara vermeyi düşünüyor.
28 Nisan 2002
Pazar
 
 
Künye
Temsilcilikler
Reklam Tarifesi
Abone Formu
Mesaj Formu
Ana Sayfa | Gündem | Politika| Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon| Hayat| Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED