|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Başbakan Bülent Ecevit'in Washington gezisi tam bir 'çıkartma' aslında. Turgut Özal döneminden beri böyle ilgi çeken bir gezi hatırlamıyorum. "Sabah gazetesi, geziyi, sekiz yazar ve bir karikatüristiyle izliyor; Washington muhabirini de eklerseniz tam on kişilik bir büyük ekip" diyeyim de gezinin medya boyutunu siz anlayın... Yüzlerce işadamı... Bakanlar, bürokratlar... Pişmiş aşa su katmak istemediğim için, yazıma, bir olumlu yaklaşımdan satırlarla başlamak istiyorum. Sadece bu geziyi değil bundan öncekileri de aynı potada değerlendiren Hasan Cemal'in satırları Başbakan Ecevit'in moralini epey yükseltmiştir. Şöyle diyor Milliyet yazarı: "Başarısız Washington ziyaretine pek rastlanmaz. Bu konuda her iki başkent de öteden beri duyarlıdır. Türk devlet adamlarının, cumhurbaşkanı ve başbakanlarının Washington ziyaretleri genellikle başarılı geçer. Tersi sürpriz olur. Ecevit'in bu ziyareti de başarılı geçecek. Zaten çok iyi bir dönemini yaşamakta olan Türk - Amerikan ilişkilerinin böylece bir adım daha ileri gitmesidir normal olan." Benim de umudum ziyaretin başarılı geçmesi. Ancak, yola düşmeden hemen önce, bir ortak tanıdığımız aracılığıyla Yalçın Küçük'ten gelen mesaj üzerine, elimi tahtalara mı vurayım, getirene "Ağzından yel alsın" mı diyeyim bilemedim... Kendisine özgü tezlerini dikkatle izlediğim Yalçın Küçük, "ABD ile üst düzeyde yeni bir temas oluyor, kanlı olaylar beklemek lazım" demiş... Tabii, size 'şifreli' gelen bu cümlenin önü-arkası da bulunuyor. Prof. Ahmet Taner Kışlalı 21 Ekim 1999 günü bir suikastta hayatını kaybetti. Birileri yakalanıp yargılandı ve sadece Kışlalı'yı değil 31 Aralık 1990'da öldürülen Prof. Muammer Aksoy'dan 24 Ocak 1993'te teröre hedef olan Uğur Mumcu'ya kadar bir dizi 'lâik aydını' öldürmekle suçlandılar. Mahkeme geçenlerde üç idamla sonuçlandı; ancak, mahkeme kararında sanıkların 'aydın cinayetleri'ni işledikleri iddiası yok... 'Şifreli' cümle ilk kez Prof. Kışlalı öldürüldükten sonra dikkatimi çekmişti. Yalçın Küçük, 'Aydınlık' gazetesinde, cinayetten bir hafta önce, şu düşünceyi okurlarıyla paylaşmıştı: "Öyle görünüyor, ülkemiz yönetenlerinin, Amerikan cumhurbaşkanları ile temasları mutlaka kutlanmaktadır ve çok zaman kan akmaktadır. Peki şimdi Clinton'un, Kasım ayında ülkemize ziyareti kararlaştırıldığına göre, bu, kaçımızın öleceği anlamındadır; bir kişi mi, İmralı mı, bilemiyoruz." (Yalçın Küçük, Amerikan-Eli, Aydınlık, 17 Ekim 1999). Küçük'ün tezine göre, Türkiye'yi yönetenlerin ABD cumhurbaşkanlarıyla temasları, öncesi veya sonrasında, kan dökülmesine yol açmakta. ABD başkanı Bill Clinton'un Türkiye ziyareti öncesinde bu tezi kaleme alırken, "Kaçımız öleceğiz?" diye soran Küçük'ün merakı bir hafta sonra, Prof. Kışlalı cinayeti ile giderilmiş oldu. Ben bu teze Kışlalı cinayetini irdeleyen bir Kulis'te yer vermiştim. Yalçın Küçük, tezini desteklemek üzere, George Bush'un Türkiye'ye geldiği 1991 Ağustos ayında, 12 Dev-Sol militanı ile Diyarbakır'da Vedat Aydın'ın öldürülmesi örneğini veriyor. İki gündür burada yayımladığım Menderes'in ABD gezisi (Ekim 1959) ardından Türkiye'de çok kan döküldüğünü de biliyoruz; 27 Mayıs 1960 darbesine sokakların hareketlenip kan dökülmesiyle gidilmişti. Uğur Mumcu suikastını, Turgut Özal ile, New York'ta kaldığı The Peninsula Oteli'ndeki odasında konuştuğumuzu gayet iyi hatırlıyorum... Dört gazeteciydik ve Özal, "Bu ancak iyi saatte olsunların işi olabilir" demişti bizlere... Tezi ortaya atanın görüşünü elbette bilemem, ama bu tür tezleri dinleyenlerin zihninde bazen yanlış düşüncelerin oluştuğunun farkındayım. Prof. Kışlalı cinayeti sonrası o tezi buraya aktardığımda, "Ne yani, cinayetleri ABD mi işliyor?" sorusunu yöneltenler olmuştu meselâ... Oysa, Türkiye-ABD üst düzey temaslarının Yalçın Küçük'ün deyimiyle "Her seferinde kanla kutlanması" ABD'nin tören merakıyla ilgili olmak zorunda değil. 'Kansever' örgütler her ülkede var. Geçen hafta Washington'a gelen Yunan başbakanı Simitis'in bir 'şok' ile karşılaştığını duymuş olmalısınız. Ziyaret sırasında gösterime sokulan bayağı itibarlı bir haber programında (Sixty Minutes), 17 Kasım terör örgütünün 'Yunan gizli devleti' ile irtibatlı olduğu iddia edildi. 17 Kasım örgütü, Amerikalı ve Türk diplomatlarla onlara çalıştığına inanılan başka hedeflere suikast düzenledi bugüne kadar. 'Sixty Minutes' programı, "Dökülen kanların sorumlularının, gelmiş geçmiş bütün Yunan hükümetlerinde işbirlikçileri var" tezini örneklerle işledi. Buradan ne çıkarıyoruz: Yunanistan-ABD ilişkileri de düz bir zeminde yürümüyor; orada da 'kan' rengi olan kırmızı ikili ilişkiler fazlasıyla ön planda... Bülent Ecevit'in yanına aldığı bakanlar ve üst düzey bürokratlarla gerçekleştirdiği Washington çıkartması, Hasan Cemal'in beklediği iyimserlikte sonuçlar verebilir. Vermeli de. Ecevit Washington'a geldi ve ABD üst düzeyiyle görüştü diye kimse hayatını kaybetmemeli. Yalçın Küçük'ün "İkili temaslar kanla kutlanıyor" tezinin her ziyaret için geçerli olmadığı bu geziyle ispatlanmalı. Bu yazıyı, gözünü kan bürüyenlere, "Vazgeçin" mesajı olarak da kabul edebilirsiniz. Washington'a geldim, ama görüyorsunuz, aklım Türkiye'ye takılı...
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |