T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

A K T Ü E L

Bugün 'Venedik'te ölüm yok'
ama 'Veronika ölmek istiyor'

MEHMET OCAKTAN / VENEDİK
Bir yolculuğun henüz anılaşmamış anılarını yazmak için belki bir süre beklemek gerekir. Ama benim zamanım yok, Ülker'in davetlisi olarak katıldığım Venedik gezisini daracık bir zaman aralığına sıkıştırmak zorundayım. Eğer yolculuğun büyülü rüzgarından uzaklaşırsam, anılarım sis gibi dağılıverir diye korkuyorum. Katedraller, yüzler, gıcırdayan gondollar birbirinin içine akar...

Victor Emanuel heykelinin önünde solumda deniz, sağımda Dükler Sarayı ve bir zamanlar ünlü Kazanova'nın da yattığı hapishane var, San Marco Meydanı'na doğru yürüyorum. Burası kelimenin tam anlamıyla Doğu ile Batı'nın birleştiği nokta... Napolyon'un ifadesiyle de San Marco Meydanı, "Avrupa'nın misafir odası..."

Doğu ile Batı'yı birbirinden ayıran çizginin San Marco Klisesi'nin tam önünden geçtiğinden çok emin değilim. Daha doğrusu, Doğu-Batı arasındaki "kültürel fay"ın daha farklı bir bağlamda değerlendirilebileceğine inanıyorum. Her neyse, ben Doğu'yu da Batı'yı da unutmadan, sonsuzluğa açılan kapıyı arıyorum...

Bu sular üstündeki küçük adayla, bu sular şehriyle ilk kez karşılaşıyorum. Bir şehre nüfuz etmekle, onu sonsuza dek hayallerinde yaşatmak arasında müthiş bir çelişki var. Tıpkı, orada kalmakla içinden geçip gitmek gibi bir şey...

Katedrallerin biraz insanı ürküten soğukluğuna rağmen, bir yüzük kadar zarif, saf ve pürüzsüz bir şehir Venedik...

Bugüne dek kalbim ince efsanelerin hayaliyle yaşadı. Bu yüzden, çoğu defa, güneşi Venedik'in ardında batarken hayal etmiştim hep. Fakat o yüze gülücü, "şüpheli dilber", sıra bize gelince güneşi kıskandı bizden...

Gondolcuların fısıltıları arasında güneşin batışını seyretmeyi beklerken, karlarla kaplı Venedik ne kadar da sessizdi... Grand Kanal'ı bir kefen gibi sarıp sarmalayan beyaz sessizlik gondolcuların seslerini usulca alıyor, onları maddelikten kurtarıyor, suların üzerine dağıtıyordu adeta...

Şiddetli rüzgarla kar tanelerinin birleştiği noktada, o güzelim su şehri daha da sessizleşiyordu!.. Kürek şıpırtılarından, gondolun simsiyah duran sivri burnuna dalgaların kof çarpışlarından başka bir şey duyulmuyordu. Sadece kendi kendine konuşan gondolcunun fısıltıları...

İlk defa bir Venedik gondolunu görüp de, geçici bir ürpertiyi, gizli bir korkuyu duymayan var mıdır acaba?

Ünlü romancı Thomas Mann, "Tabutlarda görülen siyahlığıyla bu acayip taşıt; şıpırtılı gecelerin suskun ve suçlu serüvenlerini hatırlatır; daha da fazlasını, ölümün kendisini, tabut altlığını, gamlı cenaze alayını, son ve sessiz yolculuğu hatırlatır" diyor.

Dar sokakları, kanal ve köprüleri, birbirine benzeyen ufak meydanlarıyla yarı masal, yarı yabancı tuzağı olan Venedik'e, güneşin bulutların arasından nazlanarak da olsa solgun bir gülümsemeyle saçlarımızı okşadığı bir akşamüstü veda ettik.

Siesta uykusundan çoktan uyanmış ve gecede yeni bir uykuya hazırlanan Venedik'le usulca vedalaşıyorum. Sesleri, kokuları, renkleri ve dokunuşlarıyla hissettiğim Venedik'i yanıma alarak...

Ve son durak Slovenya'nın başkenti Ljubljana... İnsan hayatında bazı şehirlerin çok özel bir yeri vardır. İşte benim için Ljubljana bu özel şehirlerden biri... Çünkü burası Veronika'nın deliliğin sınırlarında dolaştığı şehir... Brezilyalı yazar Paula Coelho'nun, çağımız insanını rahat bırakmayan "delilik" olgusunu işlediği "Veronika Ölmek İstiyor" romanının kahramanı Veronika'yı hatırlamadan Ljubljana'ya başlamak olmazdı.

Veronika'nın bu acılar şehrinde hüzünleri sarıp sarmalayıp bir kenara koymalıyım. Çünkü Ljubljana'da çok uzun bir gece olacak... Bu yüzden, en büyük yeri sevince ve coşkuya ayırmalıyım. Çünkü bu gece, Ülker basketbol takımının Slovenya'nın "Union Olimpija" takımıyla zorlu ama muhteşem bir maçı var. Benim gibi hayatında ilk kez basket maçına giden birisi için bu gece çok önemli.

Gazetemizin genel müdürü sevgili Mehmet Atalay'la yanyana izliyoruz maçı. Sporun içinden gelen birisi olarak Atalay son derece rahat... Bense içimden sürekli şiirle basketbol arasında bir ilişki kurmaya çalışıyorum... Ünlü Rus romancı Tolstoy, "bale ayakların şiiri" demişti... Baleye göre belki biraz zorlama olacak ama, eğer doğru oynanırsa galiba basketbol ritmik olarak şiire en yakın duran spor...

Sporun diliyle, "Bu maçı alıcaz başka yolu yok" sloganlarıyla başladığımız maçı, Ülker basketbol takımının belki de şiir kadar güzel oyunuyla başarıyla noktalamıştık. Artık sevinç şarkıları daha gür çıkabilirdi... Türkiye'de basketbolu geniş halk kesimlerine sevdirmede önemli bir rol oynayan Ülker'e gerçekten tebrikler...

Ljubljana'ya karlı sokaklardan geçerek, bu "coşku gecesi"nin sevinç şarkılarıyla veda ediyoruz...

Bugün, 'Venedik'te ölüm' yok... Ama 'Veronika ölmek istiyor...'

 
3. Hamsi Şöleni yapıldı
Trabzon Belediyesi ile Trabzon Lokantacılar Odası'nın birlikte düzenlediği 3. Hamsi Şöleni yapıldı. İpekyolu Fuar Alanı'nda düzenlenen şölende konuşan Belediye Başkanı Asım Aykan, Hamsi Festivali'ni uluslararası boyuta taşımak için çalışma yaptıklarını belirterek, "Trabzon'da hayat hamsiyle başlar. Hamsinin çıkmadığı mevsimlerde dar gelirlinin yüzü gülmez. Trabzon'da 500 civarında balıkçı yanlızca hamsi avlayarak geçimini sağlıyor" dedi. Şölende daha sonra, hamsili pilav, hamsi kuşu, hamsi kayganası ve hamsili pide kategorilerinde yarışma düzenlendi. 65 hamsili yemeğin katıldığı yarışmada, hamsili pilav dalında Şengül Zorba, hamsi kuşunda Nurhan Bayraktar, hamsili pidede Hatice Şahin, hamsili kayganada ise Emine Samak'ın yaptığı yemekler birinci oldu. Yarışmada her kategoride birincilere 100'er, ikincilere 75'er üçüncülere ise 50'şer milyon lira ödül verildi. Şölen alanında 1.5 ton hamsi pişirilerek vatandaşlara dağıtıldı.
'RUM PONTUS FAALİYETLERİ' İDDİALARINA TEPKİ Trabzon'da bulunan 46 meslek odası, dernek ve siyasi parti temsilcileri, son günlerde bazı basın-yayın organlarında yer alan "Rum Pontus faaliyetleri" iddialarını kınadı. Ortak açıklama yapan 46 meslek odası, dernek ve siyasi partinin temsilcileri, Karadeniz Bölgesi'nin sorunlu bir coğrafya olmadığını, ancak yapılan bazı programlarla sorunlu gösterilmeye çalışıldığını belirterek şunları belirttiler: "Son günlerde bölgemizle ilgili, milletimize ve tüm dünyaya karşı, insanımızı rencide edecek ve milli reflekslerimizi zaafa uğratacak nitelikte, özellikle ulusal televizyonlarda bazı haber ve programlar yapılmaktadır. Bu tür yayınlar, tarihi gerçeklere tamamıyla aykırı olup toplumumuzda infiale sebep olmaktadır."

20 Ocak 2002
Pazar
 
Künye
Temsilcilikler
Reklam Tarifesi
Abone Formu
Mesaj Formu
Ana Sayfa | Gündem | Politika| Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon| Hayat| Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED