T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Güven ve sorumluluk boşluğu

Ülkemizin insanları, uzun zamandır hangi siyasilere güveneceğini bilememekte; sosyal ve ekonomik konuların çözümünde, sorumluluk sahibi mercilerin kimler olabileceğini bulmaya çalışmaktadır. Gerçekten de, güven ve sorumluluk; toplumsal hayatın temel sorularına cevap bulacak en önemli hususların başında gelmektedir.

Hükümetlerin çabaları ve fonksiyonları, nedense toplumsal problemlerin çözülmesini sonuçlandırmamakta ve siyasi sistemin geçerliliğini bile tartışılır hale getirmektedir. Halbuki, hükümetlerin varlığı; toplumsal problemlerin takibi ve çözülmesi manasını taşımaktadır. Hükümet organları, halkın ekonomik ve sosyal geleceğini garantiye alabilecek kararların alınması için kurulmuşlardır. Hükümetler, mazeret üretme veya çaresizliklerini halka anlatma mevkileri değildir. Ama bütün bunlara rağmen; ekonomik gelişme durmakta, sıkıntılar ağırlaşmakta, kaynaklar israf edilmekte ve hatta, halkın hayati ihtiyaçları üzerinde ciddi spekülasyonlar yapılmakta ve haksız menfaatler elde edilmeye çalışılmaktadır. Birkaç ülke hariç, hiçbir ülkenin sistemi, bu derece toplumunu rahatsız edici, ümitlerini yok edici ve toplumsal yıkım karşısında, -bilerek veya bilmeyerek- aciz kalan bir yönetim tarzı ile karşı karşıya bulunmamaktadır. Burada dikkat edilecek en önemli nokta; hükümetlerin, belirli grupların etkisi altında bir türlü kurtulamayışları ve halkın istekleri doğrultusunda hareket edemeyişleridir.

Türkiye'de gelişmiş diğer ülkelerden farklı olarak; yönetim ve halk güvensizliği ve diyalogsuzluğu ciddi bir şekilde kendini göstermektedir. Halkla ile yapılan kamuoyu yoklamalarında, devlet kavramının ciddi bir şekilde yara aldığı ve geleceğe korku ve güvensizlik ile bakıldığına şahid olunmaktadır. Buradan çıkarılabilecek sonuç; toplumu inandırabilecek bir program veya sistemin, henüz halk kitlelerine sunulamamış olmasıdır.

Toplum, devlet kavramının koruyuculuğu ve güvenini aramakta fakat, bir türlü bulamamaktadır. Halk, devlet kurumlarında ilgi görmeyen, azarlanan veya haklı bir meselesine cevap bulmakta zorlanan bir sistem içinde olmanın derin ızdırabını yaşamaktadır. Doğruların bu şekilde hırpalandığı bir ortamda; dürüstlük veya vatanperverlik gibi değerlerin ne ölçüde yaşayabileceği, herkesin bilgisi dahilindedir.

Böyle bir sistemde, menfaat ve soygun gruplarının son derece iyi çalışmakta olduğunu ve sistemsizlik ile güvensizliğin, böyle bir kesime büyük avantaj ve nimetler sağladığını söyleyebiliriz. Dolayısıyla, dürüst ve iyi niyetli insanların hiçbir değer kazanmadığı böyle bir ortamda, sistemin kimlere hizmet ettiği ortaya çıkmaktadır.

Bütün bu olumsuzluklara karşılık; doğrunun ve dürüstlüğün hakim olabildiği sistemlerde insanların huzurlu ve kazançlı olduğunu bilerek, geleceğe damgasını vuracak bir sistemi hakim kılmaya çalışmak; kaçınılmaz görevlerimizin başında gelmektedir.

Sürekli hayal kırıklığı ve ümitsizlik içerisinde yaşamamak için; tüm siyasi ve ekonomik haklarımızı kararlı bir biçimde kullanmanın, yegane çözüm olabileceğini düşünüyorum. Bunun için; kendimizi gözeten bir "araştırma ve hak arama grupları" oluşturarak, sistemi de demokratikleştirme imkanımız sözkonusudur. Sonuçta da, beklenmiyen üzüntü ve sıkıntılarla karşılaşmak yerine; kendi anlayış ve çözümlerimize rıza göstermek ve gücümüz nisbetinde sıkıntıları taşımak durumunda kalırız. Tabii ki, kendimize ve çevremizdeki insanlara güvenebiliyor ve onların sorumluk içinde görevlerini yapabileceğine inanabiliyorsak..


20 Ocak 2002
Pazar
 
SAMİ ŞENER


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED