AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Albaraka Türk

K R O N İ K  M E D Y A
Yokluğumuzdaki en iyi
ve en 'kofti' manşetler

Madem ki izne çıkıyoruz, o halde bugün sayfamızda eğlenceli bir şeyler de olsun...

"İyi"yi ille de "en önemli, en ses getiren" anlamında kullanmıyoruz; okuyana "Vay canına amma ilginç" dedirten, keza başka gazetelerden meslektaşlarda "Adamlar iyi bulmuşlar, helal olsun" duygusu uyandıran, biraz da kıskançlık yaratan manşetlerden söz ediyoruz...

Bu çerçevede, bizce izin günlerimizin en "iyi" manşeti, Sabah'ın "2B Bombası" manşetiydi... Manşetten öğreniyoruz ki, "Orman vasfını yitirmiş" ya da kısaca 2B diye tanımlanan alanlarla ilgili olarak hükümetin izlediği politika meğer CHP'nin seçim bildirgesinde aynen varmış. İlaveten, AK Parti'de seçimden önce hiç böyle fikirler yokmuş. Sabah'taki (3 Ağustos) Erdal Şafak imzalı haberin birinci sayfa spotları:

"2B BOMBASI... Baykal'ın karşı çıktığı '2B'lik orman alanlarını verimli kılmak' aslında AKP'nin değil CHP'nin seçim vaadi... Sabah, Türk siyasi hayatının alışkanlığı haline gelen duruma göre davranmanın yeni bir örneğini yayımlıyor. Türkiye'de siyasetin parti program ve seçim bildirgelerine göre değil, iktidarda ya da muhalefette olmaya göre yapıldığının belgesini... Son günlerin en gözde siyasi tartışması, 'orman vasfını yitirmiş' ya da kısaca 2B denen arazilerin satışı. AKP, Cumhurbaşkanı'nın veto ettiği, CHP'nin ise oylamasına bile katılmadığı bu konudaki Anayasa değişikliğini ikinci kez Meclis'ten geçirdi... Oysa, 'orman alanı dışına çıkarılan arazilerin ekonomik açıdan verimli olarak değerlendirilmesi için 2B uygulamasının başlatılması, CHP'nin 3 Kasım öncesindeki seçim bildirgesinde aynen yer alıyor. AKP'nin yaptığı bunu alıp geliştirmek."

Sabah'ın haberinden ödünç alarak ifade edersek, "Türkiye'de siyasetin parti program ve seçim bildirgelerine göre değil, iktidarda ya da muhalefette olmaya göre yapıldığını" herkes söylüyordu ama doğrusu bunu bu kadar çarpıcı bir biçimde ortaya koymak Sabah'ın kısmetineymiş...

Sabah böylece yeni bir haber kaynağı da keşfetmiş oluyor. Gazeteler artık muhalefetteki partilerin karşı çıkışlarını hep bu "kerteriz noktası"na göre değerlendirecekler. Keza bundan böyle siyasi partiler bir projeye karşı çıkmadan önce dönüp kendi programlarında, seçim bildirgelerinde ne yazdığına bakmak zorunda kalacaklar...

EN 'KOFTİ' MANŞET STAR'DAN...

Star gazetesinin 17 Temmuz tarihli manşeti aynen şöyleydi: "MEMLEKETİ RİZE'DE TAYYİP'E 'AMERİKAN UŞAĞI' DİYE BAĞIRDILAR..."

Olmayacak bir şey değildi... Binlerce kişi içinde birileri de Tayyip Erdoğan'ın ABD politikalarını onaylamıyor, hatta onu "Amerikan uşağı" olarak değerlendiriyor olabilirdi... Eh, böyle bir şey de uydurulamayacağına göre herkes, hepimiz "olmuş böyle bir şey herhalde" deyip geçtik... İki nokta vardı hafiften kafa kurcalayan: 1. Bu önemli haber neden Star'dan başka hiçbir gazetede yayımlanmamıştı? 2. Bu şekilde bağıran kişiler, mitingte neden tepki görmemişti? (Yanlış anlamayın: "Tepki görmeliydi" demiyoruz, bir "Türkiye gerçeği"ne "maalesef" tonlu bir gönderme yapıyoruz.)

Bundan 17 gün sonra, Dünden Bugüne Tercüman'dan (3 Ağustos) Hadi Özışık'ın köşesini okumayanlar, meseleyi hâlâ böyle biliyor. Özışık, mitingdeki polis kayıtlarına dayanarak, bir kişinin "Amerikan uşağı" diye bağırdığını, ama kendisine böyle hitap edilenin Tayyip Erdoğan değil, Cem Uzan olduğunu koyuyor ortaya... Özışık'ın, "Sevgili dostum Saygı Öztürk, arzu ederse ufak bir çalışma sonrasında ele geçirebilir" dediği polis kaydının çözüm metni aynen şöyle:

"Kürsüdeki mikrofondan teşekkür konuşmasının ses yankıları net anlaşılamıyor... Bir vatandaş: 'Allahsız Cem Uzan, Allahsız Amerikan uşağı, Amerikan uşağı mısın...' Başka bir vatandaş çiçek veriyor... Konuşmalar gürültüden anlaşılamıyor... Bir diğer vatandaş: 'Başbakanım, Başbakanım. Sayın Başbakanım..."

Bağıran kişinin adı Mehmet Yanık'mış... Bu vatandaş, Star'daki haberden sonra poliste verdiği ifadede de sözlerinin Cem Uzan'a yönelik olduğunu bir daha tekrarlıyor...

Star gazetesinin haberini "yokluğumuzdaki en kofti manşet" seçmekte haksız mıyız? (A.G.)


Cumhuriyet'in 'Olaylar ve görüşler'i...

Cumhuriyet gazetesindeki "Olaylar ve görüşler" sayfasının editörlüğünü yürütmenin zor mu kolay mı olduğuna bir türlü karar veremiyoruz... Buraya yağmur halinde yorum ve değerlendirme yağdığı, bazı yazıların arasına sıkışmış olan ve yazının 3-4 ay öncesine ait olduğunu fâş eden cümlelerden hemen anlaşılıyor; düşünün bazı "görüş"ler bu sayfada kendine yer bulabilmek için aylarca beklemek zorunda kalabiliyor...

Bu açıdan bakıldığında, editörün işi kolay görünüyor... Sayfadaki yazıların döne döne tekrar edilen üç-beş kavram etrafında örülü olması da bir başka kolaylık... Sayfa editörü, yazıların "genel geçer" özellikleri nedeniyle onları istediği zaman kullanabiliyor... Yazılarda tarih olmadığı için, okur bunları editörün arzusu doğrultusunda "yeni" yazı olarak algılıyor. Fakat yukarıda dediğimiz gibi bazı yazılar arasına gizlenmiş bazı satırlar yazının aylar önce kaleme alınmış olduğunu ortaya seriveriyor ve ortaya tuhaf bir durum çıkıyor.

Mesela Dr. Coşkun Özdemir tarafından kaleme alınmış "Türban Savunucuları..." başlıklı yorum... Dr. Özdemir'in "aydınlanma, bağımsızlık, özgürlük, akıl ve bilim" doğrultusunda, "Türban savunucuları"nın ağzının payını verdiğini söylemeye gerek yok. Fakat şu satırlar, yazının üç ayı aşkın bir geçmişinin olduğunu ortaya koyuveriyor:

"Son 23 Nisan kabul töreni nedeniyle ortaya çıkan bunalımla ilgili olarak... İktidarın mescit tasarısı kabul edilirse; toplu konut sayılan her sitenin apartmanlarında ve işyerlerinde birer mescit yer alacak..."

Bizim değerlendirmemiz şöyle: O sayfada yayımlanan yazılar öylesine biribirine benziyor, öylesine "basit" ki, sayfaya "görüş" yağmasından daha doğal bir şey olamaz.

O zaman da konserve "görüş"lerin yayımlanması kaçınılmaz olur... Tek yol, yazı içeriklerinin zenginleşmesi ve sayfa editörünün bu yönde bir zorlamaya girişmesi... Olmayacak bir şey ama biz vazifemizi yapmış olalım... (A.G.)


NİHAYET!

Radikal'in 3 Ağustos tarihli yazısı manşeti itibariyle gerçekten "tarihi" bir sayıydı. ülkede AB yolunda, yani demokrasi yolunda atılan önemli adımları kafayı iktidarın "rengine" takmadan ciddi bir biçimde değerlendirme yolunu iyiden iyiye giren bu gazete, "Kızıl Elma Koalisyonu" manşetiyle, bize göre önemli bir adım daha atıyordu.

Manşet günümüze ilişkin haklı ve yerinde bir tespit içermenin yanısıra, ülkede bugüne kadar öne çıkan hakim sol siyasetin tarihine nokta kıymak açısından da öğretici, hatta gülümseticiydi.

İşte, nihayet ülkenin "sol liberal" (yoksa "liberal sol" mu?" cenahta yer alan belki de tek gazetesi, "Ulusal solcular ve ülkücüler yanyana aynı pencereden bakıyor" diyerek, noktayı koyuyordu...

"Kıbrıs'ta tavize, AB üyeliğine ve uyumun yasalarına karşılar. ABD ile Avrupa'nın Türkiye'yi böleceği konusunda hem fikirler. Mitinglerde beraber slogan atıp, aynı yayınlarda birlik çağrısı yapıyorlar."

Daha ne olsun?!

Radikal'in bu önemli manşeti ertesi gün gazetenin yayın genel yayın yönetmeni İsmet Berkan'ın köşesinde daha bir açıklığa kavuşturuldu. Berkan, "Türkiye'yi anlamak için yeni devrik çerçeve" başlıklı yazısında şu haddinden fazla radikal sözlere başlıyordu:

"Şimdilerde yeni bir siyasi gelişme izliyoruz; Türkiye'nin Türkçü-torunlarıyla kendilerine utanmadan "sol" adını veren bir takım Kemalizm milliyetçileri bir araya geliyor."

Radikal yazarı bu sözleri takiben ilginç bilgiler de veriyordu. Mesela, Mümtaz Soysal'ın "Siyaset kulislerinde dolaşan iddialara göre" az kalsın Cem Uzan'ın Genç Partisi'ne katılmak üzereymiş...

Berkan, sözü CHP'ye getirerek, Meclis'te AB uyum paketlerini destekleyen partinin bazı söylemlerinde "Kızıl Elma" koalisyonuna hayli yakın durabildiğini de hatırlatıyor. Gerçekte CHP'nin durumu böyle değil mi? Anamuhalefet partisi "Kızıl Elma" ile "Sosyolist enternasyonel" arasına sakışmış (ve epeyce çaresiz) değil mi?

Berkan'ın ülkenin içinde bulunduğu ve "Eski Rejim'den kopuş" olmak niteleyebileceğimiz yerel haline ilişkin şu tespiti de çok yerinde:

"Önemli olan, siyasetin ne Türk demokrasisiyle birlikte giderek normalleşiyor ve gerçekten kuvvetli fikri zeminlerde yapılmaya başlanıyor olması. Şimdi partiler bu flu zeminlerden çıkıp kendilerini net ifade etme ihtiyacı içindeler (...) zaman içinde bütün taşlar yerine oturacak."

Berkan'ın bu sözlerinden kalkarak "Demokrasi mi (yani asıl olanda "hukuk"mu?) siyaseti normalleştiriyor, yoksa siyasetin normalleşmesi mi demokrasiyi geliştiriyor?" sorusu sorulabilirse de, Radikal yazarının çizdiği tablo bütününde yanlış değil.

Söylediğim gibi, Radikal gibi "Sol liberal" cenahta yer alan bir gazetenin böyle bir yayınla çıkmasını biz önemli bulduk. Bakalım, bu gayretler sonucunda belki bu ülkenin kötü talihi de değişir ve ortaya "Kızıl Elma"yla filan flört etmeyi aklından bile geçirmeyen, tarihinde yer alan sayısız demokrasi karşıtı fikir ve eylemi nihayet reddedebilen özgürlükçü bir sol siyasal akım da çıkar... Her olumlu adım "Yalancılar" tarafından atılacak değil ya!... (K.B.)


Mahrum Kalmayın

"Kimi arkadaşlarımız, her ne olursa olsun, AKP iktidarının ivedilikle düşürülmesi ve başka bir iktidar formülünün bulunmasını istiyorlar ve buna uygun arayışlar içinde oluyorlar. Bu arkadaşlara hak vermiyor değilim. Fakat gene de AKP'ye bir şans verilmesinden yanayım"
Toktamış Ateş, Cumhuriyet
5 Ağustos 2003

"Gazetelerin yazdığı haberlerin acaba ile karşılanması gerektiğine inanıyoruz. Haberlerine inanılmayan bir gazetenin reklamlarına da güven duyulmayacağını biliyoruz."
Ergun Babahan, Sabah
4 Ağustos 2003

"Güneş ... üzerinden kayboluyor...
Hava sıcak!...

(...)

Dün sabah televizyondan CHP İstanbul İl Kongresi'nin sonuçlarını öğrendim. Kazanacak kişi zaten belliydi... Öyle oldu, Mehmet Bölük seçimi kaybetti. Benim dikkatimi çeken, kongre salonunda 'sıkmabaşlı' birkaç kadın delegeydi...

'Sıkmabaşlı CHP'li kadın delege olur mu?
Demek oluyormuş!...

(...)

Bir yandan Atatürk devrim ve ilkelerinden söz edeceksiniz, öte yandan 'sıkmabaşlı' hanımları CHP'den delege yapacaksınız!...

(...)

Ege'deyim Hava sıcak!...
Yaprak kıpırdamıyor!..."
Hikmet Çetinkaya, Cumhuriyet
5 Ağustos 2003

"Geçen hafta bu köşede yer alan ' fındık yemek istemiyorum' başlıklı yazının çok sayıda tepki aldı.

(...)

Radikal yazarı Nuray Mert bir şeyler yazmış.
İçinde "ibretlik adam" gibi kelimeler geçer.

(...)

Bu kadını TV'lerde izlemiştim. Agresif ve sinirliydi.
Bırakın gülmek, gülümsediğini bile görmedim.
Allah bilir hayatında hiç kahkaha da atmamıştır.

(...)

Bir avuç fındık acaba kendisine iyi gelir mi?"
Şemsi Yücel, Yeni Şafak
5 Ağustos 2003


7 Ağustos 2003
Perşembe
 
YÖNETENLER: Kürşat Bumin
Alper Görmüş


Künye
Temsilcilikler
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Karikatür | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED