AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Albaraka Türk

Y A Z A R L A R
Hüseyin Cöntürk

Onun ölümünü geç öğrendim. Alaeddin'le aynı gün (26 Haziran 2003) ölmüşler. Hüseyin Cöntürk'ü 45 yıl önce (1958'de) Maraş'ta tanımıştık. O tarihte o 40, biz 18 yaşında bulunuyorduk. Lise son sınıf öğrencisiydik ve bir grup arkadaşımızla (Erdem Bayazıt, Ali Kutlay, Cahit Zarifoğlu, Alaeddin Özdenören vs.) Maraş'ın çeşitli yerel gazetelerinde edebiyat sayfaları hazırlıyor, bir yandan da Ankara'da, İstanbul'da çıkan dergilere yazılar, öyküler gönderiyorduk. O yılın Mayıs ayında Hüseyin Cöntürk, çalıştığı Karayolları Genel Müdürlüğü'nden bir görevle Adana'ya gelmiş. Adana'da bir edebiyat dergisi çıkarmakta olan Ali Kemal (soyadı Şenocak ve yayınladığı derginin adı Sel miydi acaba?) beyle, bizleri görmek üzere Maraş'a gelmişler.

Onun, Maraş'a gelmesi, bizim şahıslarımızla, çıkardığımız edebiyat sayfalarıyla ilgilenmesi bizi hem şaşırtmış, hem de gururlandırmıştı. O sayfalarda kullandığımız bazı müstear imzaları bile sorması onun dikkatinin belirtisiydi. O imzaların takma olduğunu ona açıklamamıştık.

Ben Hüseyin Cöntür'kün yazılarını Varlık ve Türk Dili dergilerinde görüyordum. Ben de eleştirmenin neliği üzerine kendimce bir şeyler çiziktiriyordum. Cöntürk, o yazıları da görmüş ve ilgilenmişti. Bana, yabancı literatürü takip edip etmediğimi sordu. Maraş'ta, böyle bir şey, hayali bile aşardı. Kaldı ki, bizim İngilizce'miz, o sırada bilinen lise İngilizce'sinden ibaretti. Buna rağmen o gece, Cöntürk bize, eleştirme ile ilgili bazı İngilizce kitapların künyesini vermiş, onları okumamızı öğütlemişti. Daha sonra, Ankara'dan, E.M.Forster'ın romanla ilgili bir kitabı ile Rene Wellek'in edebiyat kuramı üzerine kitabını göndermişti. Ben, romanla ilgili kitabı o tarihte okumuş ve yararlanmıştım da. Bu iki kitap sonradan Türkçe'ye de çevrildi.

Cöntürk, o yılın sonunda veya bir yıl sonra ilk kitabı olan Eleştirmeden Önce'yi çıkardı. Bu kitabın sanıyorum ilk tanıtma yazısını da ben yazdım. Gaziantep'te çıkan Meşale dergisinde… O yazıda kavram ve kavram kargaşası üzerinde durduğumu şimdi bile hatırlıyorum. Kavram konusunda, sonraki yıllarda da bunca titizlenmemin kaynaklarından biri, Cöntürk'ün o sıralarda, bu konu üzerinde durmasında aranabilir, diye düşünüyorum.

Sonra, uzun yıllar bağlantımız koptu. Onun, Sezai Karakoç'un bir şiiri üzerine yazdığı eleştirmesinde (Dost, 1962) yaptığı bir hata şiir anlayışı üzerinde kuşku uyandırdı. Şiirde iç tutarlılığı arama hususundaki anlayışını, burada, sanıyorum yanlış uyguluyordu. o şiirde geçen "aslanlar ağladı" istiaresine, "olmaz, aslanlar ağlamaz" diye itiraz ediyordu; buysa, asıl, şiir mantığını kavramamakla birdi bence…

1970'li yılların ortalarında, Ankara'da yeniden karşılaştık. O sıralarda sosyoloji ile ilgilendiğini söylüyordu. Edebiyatla ilgisini kesmişti. Sebebini sorduğumda, edebiyatın keyfî bir uğraş olduğunu, nesnel temelleri olmadığını, böyle şeylerle uğraşmanın zaman kaybı olduğuna ilişkin bir şeyler söyledi. İşte bu yüzden de sosyolojiye yönelmişti. Oysa, hayatının kritik bir kısmını (ki sanıyorum edebiyata ilgisi geç yaşlarda, 40'ına yaklaşırken başlamıştı) edebiyata hasretmişken, şimdi, ilginç bir gerekçeyle ondan kopmaya karar vermişti.

Yeniden bir kopukluk oldu. Son yıllarda, Ankara'da Meşrutiyet Caddesi'nde, Konur Sokak'ta, o civardaki kitapçılarda yeniden karşılaşır olduk. Bu kez, yeniden edebiyata dönmüştü. Genç yazarlarla ilgilendiğini söylüyordu. Fakat artık yazmıyordu. Kendi üzerine yazılan yazılarla da ilgilenmiyordu. Ben ona, hakkında çıkan bazı yazıları hatırlattığımda, bana: "Geçersiz!" diyordu. Bu bağlamdaki konuşmalarımızın hepsinde, en sık tekrarladığı kelime buydu: "Geçersiz!"

Bildiğim kadarıyla, son yıllarda en çok Eser Gürson'la bir araya geliyorlardı. Eser'in ölümünü, yanılmıyorsam, ondan öğrenmiştim. Eser'in ölümünün üstünden bir yıl geçmeden (o, Temmuz 02'de ölmüştü) onu da yitirmiş olduk. Hüseyin Cöntürk, 60'lı yılların başlarında, çevresinde toplanan, ki o tarihte çoğu üniversite öğrencisi olan genç yazarlarla, bir edebiyat ortamı oluşturmuştu. Onlarla dergi çıkartıyor, onlara öncülük ediyordu. Kendisinin "Eleştirmede Taylorizm" dediği ortaklaşa eleştirme yöntemini bu genç yazarlarla denemeye çalışıyor ve bu arada onlara metin tahlilleri yaptırıyordu.

O, edebiyat dünyasına geç girdi, erken çıktı. Çıktıktan sonra da, bir daha geri dönemedi. Mühendisti. Onun edebiyata ve eleştirmeye yaklaşımında, bu mühendis bakışı, sanıyorum başat pay sahibidir. Edebiyatı da "iki kere iki dört" kesinlemesi içinde görmek istedi, fakat aradığını bulamayınca kopup gitti. Ama işlevini tamamlamadan gitti demek doğru değil. İşlevini tamamlamıştır. Kitapları ortadadır. Yeni basımlarını hazırlamak da yayıncılara, vefalı eleştirmecilere düşer.


7 Ağustos 2003
Perşembe
 
RASİM ÖZDENÖREN


Künye
Temsilcilikler
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Karikatür | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED