AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Albaraka Türk

Y A Z A R L A R
Aklı Karışıklar İçin Kılavuz

Türkiye'de eğri olan o kadar çok şey var ki, kendinizi bırakın ekonomi ile sınırlandırmayı, sadece İMF veya Merkez Bankası'na odaklasanız bile, haftada üç dört köşe yazısı olacak malzeme çıkarırsınız. Eğrilik, sadece ülkenin üzerine oturtulmuş olan düzenin Türk insanının ihtiyaçlarına uymamasından ve değişikliğe ayak diremesinden kaynaklanmıyor. Türkiye üzerine ahkam kesen politikacıların, bürokratların, akademisyenlerin, köşe yazarlarının, sivil toplumcuların ve hatta tartışma programlarında mikrofona dadanan seyircilerin tümünün aklı karışık. Bu ülkede hepimiz, bırakın mevcudu ve olması gerekeni kavramayı, kendi durduğu noktayı ve dünyaya bakış açısını bile anlamaktan uzak. Kafalarımız bulanık, görüşümüz sisli. Tabii olarak günü gününü tutmayan, aynı cümle, tavır ve yaklaşım içinde çelişkiler barındıran ikircikli ve hasta bir ruh halimiz var toplum olarak. Aklı karışıkların temel yaklaşımı hissi olmalarıdır. Türk insanının öfkesini, sevincini ve üzüntüsünü bu kadar öne çıkarması tesadüfi olmasa gerek.

Bu ruh halinin en bariz örneğini, son dönemde yaşadığımız dövizdeki düşüş vesilesiyle bir defa da görmüş olduk. Türkiye ekonomisi 70'lerden bu yana, sonu krizle biten bir iki istisna dışında, hemen her zaman reel TL ile yüksek faiz ikilisinin ateşlediği bir ivmeyle ayakta tutulmaya çalışıldığı ortada iken ve bu sağlıksız yapıya rağmen ihracatçımız bir şekilde dış pazar imkanlarını zorlayabilmiş ve bir şekilde genişletebilmiş olduğu halde, şimdilerde serbest döviz rejiminin hakim olduğu bir ortamda dövizin düşüşüne veryansın ediyor; hükümetin bir bakanı da özellikle bu vesileyle "kriz geliyor" diye ortalığı velveleye veriyor. Öte tarafta, kendilerini iktisatçı sayan, ancak iktisat bilgileri sadece neo-liberallerin, o da kendilerinin bile üzerinde mutabık kalamadığı bir kısım sıradan dogmadan ibaret olan akademisyen ve bürokratlar, reel kesimin bu "ayaklanmasına" cehalet damgasını vuruyor ve ilgili kuruluşların ortamı yatıştırıcı politika gütmesini engelliyor.

Daha önce yazdık; bir daha tekrarlayalım. Dış piyasalara açılan, ihracat potansiyeli gelişme çizgisinde olan ve dahili üretim imkanları büyük ölçüde ithal girdilere dayanan Türkiye gibi ekonomilerde ihracat ile döviz kuru arasındaki ilişki oldukça zayıftır. Çıkarın rakamları, yapın istatistiki hesapları ve görün. Bu bir. Bununla birlikte, enflasyonun düştüğü, TL'ye talebin arttığı, iç borcun azaltılmasına yönelik politikaların güdüldüğü ve herkesin faizlerde bir düşüş beklediği bir ortamda, ille de faizleri düşürmeyeceğim, para basmayacağım diye tutturmak da, kafalarına bir yığın bilgi doldurmuş olan, ancak bu bilgileri yoğurmayı beceremeyen aklı karışıkların takınabileceği bir tavırdır. Hiçbir şey olmasa dahi, bu tip politikalar piyasaları rahatlatacak ve aşağı ivmeyi durduracaktır.

Şimdilerde ise İMF ile devam edip etmeme meselesi gündeme oturdu. Malezya'dan "İMF'siz krizden çıkma yöntemlerini" öğrenen başbakan, ekonomiden sorumlu bakanımıza bunları not ettirdi ya, artık İMF'ye ihtiyacımız kalmamış oldu. Hem zaten kimdi ki İMF, Türkiye'nin "kendine has şartlarını" bile algılamaktan uzak bir kurum, zaten bizim neye ihtiyacımız olduğunu bilmeyen? İyi, güzel de, Türkiye'nin kendine has şartlarını, ülke ekonomisinin bugünkü meselelerini ve bunlardan çıkış yolunu ne kadar somutlaştırabildik ki kafamızda. Bunu haydi biz, elimizde sadece hükümet olanlara nasip olan veriler olmadığı için göremiyoruz, peki her gün bir başka çiçeğe konan arı gibi, bir o bürokratın, bir bu yabancı heyetin etkisi altında iki günde bir farklı bir duruş sergileyen ekonomiden sorumlu bakanımız mı görüyor?

Bu fevri çıkışlar, tabii ki, Türkiye'nin her daim İMF müdafii olan kalemşörlerimizi harekete geçirdi. Yok İMF kredisine ihtiyacımız halen varmış, yok İMF, aynı zamanda bir akredisyon kurumumuymuş, yok İMF'siz yapısal program tamamlanamazmış. Elinizi vicdanınıza koyun da bir cevap verin, Türkiye'nin yaşadığı problemlerin yarısı kamunun verimsizliği ise, diğer yarısı da bankacılık sisteminin o rahata alışmış yapılanması değil midir? Peki, İMF'nin yapısal programı, bankacılık sisteminin gerçek anlamda yeniden yapılandırılmasını ne ölçüde destekliyor? Daha da önemlisi, mali sektörün yeniden yapılanması önündeki en büyük engel hükümetten öte bankaların kendisi değil mi? Hem sonra İMF, Avrupa Birliği gibi bir kurum mu ki, Türkiye için olmazsa olmaz bir konumda? Bu, bundan böyle hastanede yaşayalım demek kadar anlamsız değil mi?

Türkiye, aklı karışıklar ülkesi vesselam. Aklı karışıklar için kılavuz yazılsa, onlarca cilt tutar.


25 Haziran 2003
Çarşamba
 
MELİKŞAH UTKU


Künye
Temsilcilikler
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED