AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Albaraka Türk

Y A Z A R L A R
Bize benzeyen insanlar diyarı

"A, ne kadar da bize benziyorlar!" Buraya ayak bastığımızdan itibaren heyetimizdekilerin ağzından en sık çıkan cümle bu. Etraftaki Portekizliler, uzaktan da yakından da, Türkiye'deki birilerine benzetiliyor. Davranış tarzları, alışkanlıkları, olaylara yaklaşımları... Biri diller arasında da irtibat olup olmadığını sorguladı. Olmadığını öğrenince ne büyük hayal kırıklığına uğradığını görseniz, şaşardınız...

Oysa, Türkiye'den bayağı uzakta, bizden çok farklı gelişmiş bir ülke burası. Tarihlerimiz hep değişik açılardan kesişmiş; ancak biz tarihimize ait neredeyse her şeyi elimizin tersiyle iterken, Portekizliler hiçbir özelliğinden vazgeçmemişler; Lizbon kentini gezerken, tarih sayfalarında gezinti yapar gibi hissediyorsunuz kendinizi...

Dün, bu sütunda, Süleyman Demirel'in cumhurbaşkanlığı döneminde çıktığımız resmî Portekiz ziyaretinden izlenimler okudunuz. Biraz nostaljik takılmış olduk. 1994'te buraya geldiğimizde, gündemin ilk sırasında Türkiye'nin gümrük birliği iştahını bastıracak ikili temaslar yer alıyordu; ertesi yıl, Portekiz'in de sağladığı destekle, gümrük birliğine girdi Türkiye. Şimdi de Türkiye'nin bir niyeti var, Avrupa Birliği'ne (AB) üye olmak istiyor; bu sebeple, Başbakan Tayyip Erdoğan gelecek hafta Lizbon'u ziyaret edecek...

Benim buraya uğrayışımın Tayyip Erdoğan'ın beklenen ziyaretiyle, hatta AB ile doğrudan bir ilişkisi bulunmuyor. Dolaylı ilişki, Türkiye'nin AB üyesi olma isteğinin eski üyeler tarafından ciddiye alınmasıyla kurulabiliyor. Bir Portekiz bankası (Banco Comercial Portugues – BCP), Yunanistan'daki ortağı NovaBank aracılığıyla Türkiye'de bir banka satın aldı; 'BankEuropa' adıyla 3 Temmuz'da faaliyete geçecek bankanın arkasındaki gücü görmek üzere Lizbon'dayım...

Arkadaki güç önemli. Önemi kısa sürede olağanüstü mesafe katetmiş bir başarı öyküsü olmasından kaynaklanıyor. 1985'e kadar bankaların kamuya ait olduğu bir ülkeydi Portekiz; ilk özel banka açma izni o yıl verildi. O izinle açılan PBC, ilk birkaç yıl altlarda dolaştıktan sonra, finans pazar payının yüzde 8'ini elinde tuttuğu 1994'te atağa kalktı ve bugün Portekiz'in en büyük bankası konumuna geliverdi. Mevduatta, kredi kartı sayısında, açılan kredilerde, BCP, yüzde 30'a yaklaşan payla hep en önde geliyor...

Dikkatimi çeken ve bana "Acaba bizde de durum böyle olabilir mi?" sorusunu sorduran en temel özelliği PBC'nin, aynı ülkede ve yurtdışında çok farklı adlar altında çalışması... Hepsi aslında aynı gruba bağlı olduğu halde, birden fazla banka ve sigorta şirketi adıyla mevduat topluyor, sigortacılık yapıyor BCP... Türkiye'ye gelirken BankEuropa adını tercih etmiş...

Hep büyük balık küçüğü yutacak değil ya! 1995 yılında, henüz ülkenin üçüncü büyük bankası durumundayken, BCP, Portekiz'in en büyük finans kuruluşu olan BPA'yı satın alarak kısa zamanda büyük mesafe kaydetmiş... O gün bugündür, finans alanında karşısına çıkan her fırsatı değerlendirip biraz daha büyüyor... Dünyanın dört bir tarafıyla ilişkisi var ve son olarak da, Polonya, Yunanistan ve Türkiye'de ayrı ayrı bankalara sahip oldu.

"Neden Türkiye?" Öyle ya, Avrupa'nın bir ucundaki ülkenin bir bankası, yurtdışında şube açmak istese bile, onca başka ülke dururken neden Türkiye'yi faaliyet merkezi olarak seçsin? "Ben, hâli vakti yerinde müşterilere tâlibim" niyetiyle Türkiye pazarına girmeye hazırlanan BCP'nin en üst düzey yöneticisi, bu soruya, "Çünkü Türkiye gelişmesi en dikkat çekici ülke" cevabını verdi. 70 milyona yakın nüfusuyla Türkiye, hele AB'ye üye olacağı artık neredeyse kesinleşmişken, Avrupa ülkelerinin yatırımcıları için giderek daha câzip hale geliyor...

BCP'nin bir yöneticisi, yemekte, "Eğer şimdi, imkânlarınız imkânlarımızla çakışırken pazarınıza girmezsek, AB üyesi olduğunuzda bugünkünden çok daha büyük meblâğları gözden çıkarmamız gerekebilir" dedi bana. Portekiz'in, meselâ Latin Amerika'daki birçok ülkeyle tarihî yakınlığı var; ancak Brezilya'da bile şube açmayı düşünmemiş... Bir yönetici, "Bizim gözümüz Avrupa dışındaki yerlere kapalı" görüşünü dile getirdi...

Geçen gelişimde, Süleyman Demirel'in arzusuyla Porto kentine de uğramıştı heyetimiz. Porto ile Lizbon arasındaki yaklaşık 300 km'lik yolu otobüslerle almıştık. Portekiz'in şarap kenti olan Porto, aynı zamanda, yakından tanıdığı İslâm uygarlığından eserleri ve esintileri de bağrında barındırıyor... Oradaki Arap Sarayı'nda yediğimiz öğle yemeğini aradan geçen bunca yıla rağmen unutamam...

Derli toplu bir kent Lizbon ve Portekiz Avrupa'nın giderek iddiası artan bir ülkesi. AB üyeliği yolunda mesafe almaya çabalayan Türkiye'nin yanında bulmayı arzuladığı ülkeler sıralamasında da önlerde yer alıyor. Zaten bu yüzden, Tayyip Erdoğan, onca ülke dururken, ilk Avrupa ziyaretini Portekiz'e gerçekleştiriyor... Ben de, âdeta bir öncü kuvvet gibi, ondan önce buraya ayak basmış oldum...

Eğer burada görüştüğüm bankacılar Türkiye'ye dönük genel havayı yansıtıyorlarsa, Portekiz'den AB konusunda anlayış göreceği şimdiden belli Türkiye'nin... En büyük bankası Türkiye'ye girdiğine göre, ülkemizin AB üyesi olmasında Portekiz'in de riski var demektir...

Gerçekten de bize benzeyen insanlar diyarı Portekiz...


25 Haziran 2003
Çarşamba
 
TAHA KIVANÇ


Künye
Temsilcilikler
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED