AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ

Y A Z A R L A R
"Dördüncü Dünya Savaşı"

Şu satırlar eski CIA Başkanı ve yeni Irak kabinesinde Enformasyon Bakanı olarak görev alacağı öne sürülen James Woolsey'in The Guardian'daki makalesinde yer aldı; bir okuyalım:

"Dördüncü Dünya Savaşı başladı. Terörizme karşı savaş bunun sadece bir parçası. Bu savaş, 20'nci yüzyıl boyunca (1'inci ve 2'nci Dünya Savaşları'nda ve 3'üncü Dünya Savaşı da denilebilecek Soğuk Savaş'ta) inşa edip savunduğumuz liberal uygarlığa, Arap ve Müslüman dünyasından gelen tehditlere karşı demokrasiyi genişletme savaşıdır. Soğuk Savaş gibi 40 yılı aşkın bir süre kadar uzun sürmeyeceğini umut ediyorum, ama 1 ve 2'nci Dünya Savaşları kadar da kısa olmayacak. 4'üncü Dünya Savaşı, belki 10 belki de 20 yıl sürebilecektir.

"Saddam Hüseyin, Suudi kraliyet ailesi mensupları ve teröristler artık şunu anlamalılar biz, ABD son 100 yılda 4'üncü kez uyandırıldı. Bu ülke artık harekete geçti. Bu savaşı biz seçmedik. Baasçı faşistler, İslamcı Şiiler, İslamcı Sünniler seçti. Diğer savaşları kazandığımız gibi bu savaşı da kazanacağız. Bu savaş daha önceki savaşlar gibi bizim, onlara karşı savaşımız değil. Bu savaş, özgürlüğün zorbalığa karşı savaşıdır.

"Teröristleri ve diktatörleri sinirlendirdiğimizin farkındayız. Onları sinirlendirmek istiyoruz zaten. Onların Amerika'nın artık harekete geçtiğini ve korkuttukları insanların yanına aldığını anlamalarını istiyoruz."

Bu, bir savaşın ilanı.
Gerekçe: Liberal uygarlığa yönelen tehditlere karşı demokrasiyi genişletme...
Alan: Arap ve Müslüman dünyası.
Hedef: Baasçı faşistler, İslamcı Şiiler, İslamcı Sünniler
Süre: Belki 10 yıl, 20 yıl...

Sovyetler'in dağıldığı zamandan beri ilan edilen Amerikan bakışı bu.

Francis Fukuyama'nın çerçevesini çizdiği şekilde, liberal uygarlık tarihin tırmanacağı son uygarlık zirvesi, liberal insan son insan ve Amerika, bu uygarlık iddiasını global boyutta hayata geçirme misyonunu üstlenen Batılı güç.

Bush doktrininde "ahlaki boyut" diye nitelenen şey de bunu ihtiva ediyor. Amerika onun için Irak operasyonuna "Özgürleştirme harekatı" adını veriyor.

Aslında meydan okuma ve bunu her türlü vasıtayı devreye sokarak gerçekleştirme iradesi, Sovyetler'in dağılması ile birlikte oluşmuştu. Yani yeni değil. 11 Eylül'ü kim yaptıysa onun görevi sadece sıcak süreci "tetikleme" idi.

İngiltere Başbakanı Thatcher ve ardından dönemin NATO Genel Sekreteri Willy Claes, "liberal uygarlık için yeni tehdidin fundamentalist İslam olduğu"nu açıklamışlardı.

Bu arada biz, Türkiye olarak "birinci öncelikli tehdidin irtica olduğu"nu keşfetmiş ve adeta yeni NATO konsepti çerçevesinde bir pilot uygulamaya başlamıştık.

Şimdi Amerika bunu belki daha kıyıcı ölçülerde "global ölçek"te uygulamaya koyuyor.

Ben sorup duruyorum: Acaba bizim 28 Şubatımızın aktörleri, projelerinin bugün yürümekte olan "savaş"la bağlantısının olduğunu düşünüyorlar mıdır?

Biz, Türkiye insanları olarak, bu tür eylemlerin hep bir "psikolojik savaş" boyutu olduğunu biliriz. "Andıçlama"yı öğrendik çünkü. Biz Türkiye insanları olarak "irtica ile mücadele" denen şeyin nasıl bir kayma ile, toplumun temel değerleriyle vuruşma haline geldiğini de biliriz. çünkü o süreçte kebapçılar yeşil sermaye olmuş, o süreçte camiler tehdit belgesi haline gelmiş, o süreçte devletin açtığı okullarda okuyan öğrenciler "potansiyel mürteci" damgası yemişlerdir.

Bunları bildiğimiz için İslam konusunda bizim 28 Şubat aktörlerimiz kadar bile bilgisi ve hassasiyeti olmayan, olamayacak olan Amerika'nın hem de "sıcak savaş" boyutuna ulaşmış bir eylem içinde İslam coğrafyasında nasıl cinayetler işleyeceğini tahmin etmek zor olmasa gerek.

Hele bunun içine bir de, "liberal uygarlık" denen şeyin maskelediği global sömürü hesabını koyarsanız...

Bu coğrafyada 10 yıl, 20 yıl sürecek bir savaş...

Acaba kimler Baasçı olacak, kimler Sünni İslamcı, kimler Şii islamcı?

Irak'ta kaç kişi öldürüldü şu ana kadar? Bunların kaçı Sünni İslamcı'ydı, kaçı Şii İslamcı?

Bebeler hangi terör örgütüne bağlıydı acaba? Ya kadınlar?

Kurunun yanında yaş da yanar değil mi?

Irak'tan sonra sıra Suriye'de mi İran'da mı? Woolsey "Suudiler"i de sayıyor. Belki Pakistan'ın nükleer gücünü unutmuştur...

Türkiye asla ve kat'a İran'la ve Suriye ile selamlaşmamalı değil mi?

28 Şubat sürecinde bir kısım insanlar ötekileriyle yanyana görünmekten nasıl da kaçınmaya çalışıyorlardı? Bu psikoloji insanları da etkiler devletleri de... Gücün tehdidine hedef olmamak için "mimlenmiş" insanları ve ülkeleri terkedeceksin.

Sıra sana gelinceye kadar?

Aslında sırada İslam'ın kendisi var.

Bu işler gide gide bir "din projesi" oluşturmaya varır, biliriz. Amerika'nın da "ilahıyatçılar"ı vardır, otururlar, cihaddan vs. arınmış bir İslam üretiverirler... Hatta belki kimileri, liberal uygarlığın İslam'a aykırı olmadığının bile fetvasını verirler. Niye bir "liberal İslam" yorumu geliştirilmesin...

Ne yapmalı bu durumda?

En iyisi Türkiye'yi Amerika'nın dümen suyuna sokup, onunla birlikte global 28 Şubat misyonuna doğru kürek çekmek mi?

Bence bunu 28 Şubat'ın en hızlı aktörleri bile istemiyordur. Çünkü Amerika'nın stratejik hesaplarına en küçük bir güven duymuyorlardır.


11 Nisan 2003
Cuma
 
AHMET TAŞGETİREN


Künye
Temsilcilikler
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED