AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ

Y A Z A R L A R
"Estetik zevkin incinmesi" ve iktidar

Cumhuriyetin kıyafet reformundan önce; Tanzimat modernleşmesinin getirmiş olduğu Avrupai hayat tarzı ile birlikte, üst tabaka Osmanlı kadınları evlerinin salonlarında erkeklerle bir arada ve baş örtmeksizin bulunuyorlardı.(1) Bu açıdan bakıldığında, kılık kıyafet inkılabını, üst sınıf kadınlarının hayat tarzı ve giyim zevkinin bütün tabakalar için mecburi hale getirilmesi olarak yorumlamak mümkündür.

Şerif Mardin, kıyafet inkılabını, "estetik zevkin incinmesi" kavramıyla açıklar. Mardin'e göre, Osmanlı toplumunda kadın ve erkek giysilerinin dini değerlerden meşruiyet kazanan yapısında, dinin ve insanı çürümeye uğratan halk kültürünün sembolleşmiş halini gördüğü için, Mustafa Kemal kıyafet inkılabı yapmak istemiştir.

Cumhuriyet kamusal alanı, dini değerlerden arındırılmış olarak, Batılı değerlerden beslenen zevk ve estetikle yeniden temellendirilir. Böylece Osmanlı kamusal hayatının belirleyici unsuru olan dini değerler Cumhuriyet ile birlikte görünmez alana itilmiş olur.

Görünür alanın öncelikli sırası; her türlü erkek mesleğini bir kadın olarak başarıyla yapmakta olan kadınlara geçer. Mesleğinde ilk olan kadınlar aynı zamanda "başarılı kadınlar" olarak Cumhuriyet tarihine isimlerini yazdırırlar. Gündüz başarılı bir iş/meslek kadını, gece davet ve balolarda şıklığı bir ideoloji olarak temsil etmek yükümlülüğü altında bulunan bu kadınlar daha sonra feminist kuşak tarafından "yorulmaz kadın kimliği" olarak eleştirileceklerdir. Eleştiri, "her yerde olan bu kadınların esasen kendileri olarak ve bir kadın olarak hiçbir yerde olamadıkları ve bunu talep etmemiş oldukları" üzerinde odaklanır.

"Yorulmaz öncü kadınlar" sosyal hayatın her cephesinde yer alırken Osmanlı bakiyesi dindar ailelerin kızları mecburi ilkokul eğitiminin dışında, kentlerde kız liselerine ya da kız meslek liselerine devam ederek görünür alanın seküler kimliğine mesafeli durmaya çalışmışlardır. Bu tercih genellikle ailelerin tercihi olup, kızların kısmen gönül rızası gösterdikleri bir tercihtir.

Bir taraftan dindar ailelerin kızları kendileri için oluşturulmuş alanlarda alternatif eğitimin hacmini zorlarken, diğer taraftan Hatice Babacan dünya gençliğinin özgürlük aradığı bir dönemde, 68 kuşağının "başörtüsü ile özgürleşen" kimliği olarak görünür alanın estetik zevkini zorlayan bir duruş ortaya koymuştur.

Kıyafet inkılabının temel dinamiği olan estetik zevkin incinmesi/incinmemesi dindar kimliği önceleyenler tarafından da farkında olarak/olmayarak içselleştirilmiş; "başörtülü ama şık", "başörtülü ama zarif", "başörtülü ama şehirli", tanımı, dindar kadın kimliğinin kamusal alana çıkmasına meşruiyet kazandıran yapı olarak kabul görmüştür. Bu esasında Cumhuriyet rejiminin Avrupalı kadının karşısına şık ve Avrupai ölçüler taşıyan Türk kadını çıkarma anlayışına; Avrupa taklidi kadınların karşısına "dindar şık kadın" çıkarma girişimi olarak okunabilecek bir süreçtir. Böylece başörtüsü-pardesü tesettür giyim olarak kamusal alanda dindar kadın kimliğinin en görünür unsurları olarak İslami kesim tarafından onaylanıp desteklenirken aynı zamanda kıyafete verilen destek kızların okumasına verilen desteğe de dönüşmüş olur.

Görünmez alandan görünür alana geçerken dindar kadınların ve kızların kullandığı giyim dili "estetik zevkin incinmesi"ne ideolojik bir önem atfeden Cumhuriyet kamusunu "üzmeyecek" bir şıklık içinde temsil edilir.

Dindar kadın kimliğini kamusal alana taşıyan aktör kimlik olarak Şule Yüksel Şenler'in uyumlu giyimi, baş bağlama şekli, başörtüsüne taktığı broşlar kamusal alanın estetik olarak incinmesini önleyici tedbirlerdir.

70'li yılların dindar kadın duruşu estetik incinmeyi bertaraf etmeye yöneliktir. Bu dönem en iyi ifadesini Hanımlar İlim Kültür Derneği ve bu derneğin yayın organı olan Şadırvan dergisinde bulur. Kapıcı/köylü kadın kimliğinin bir parçası olarak görülen başörtüsüne saygın bir kimlik kazandırmak derneğin ve derginin en temel meselesidir. Üniversite öğrencisi/mezunu tahsilli kadınlar benimsedikleri dindar kadın kimliğine uygun olarak her şeyi en mükemmel olarak -iyi eş, iyi anne, topluma en faydalı şekilde mesleğini icra eden- olarak yapmaya çalışırlar. Bu tutumları öncü Cumhuriyet kadınlarının tutumlarına paralel bir tutumdur. Öncü Cumhuriyet kadınları bütün enerjilerini "Ulusu çağdaş medeniyet zirvesine çıkarmak" için harcarken, dindar kadınlar Allah'ın rızasını kazanmak üzere zamanlarını örgütlemeye çalışmaktadırlar.

70'li yılların dindar kadın kimliği farklılıklar üzerinden değil benzerlikler üzerinden kurulmaya çalışılır. "Örtülü şık kadın" imajı estetik paydada eşitlenmeyi göze alan, bunu gerçekleştirecek kadar kendine güvenen bir anlayışın ürünüdür.

70'li yılların "şık dindar kadın kimliği" 80'ler boyunca kamusal alanı değiştirmeye yönelik muhalif bir tavra dönüşür. Muhalif tavır, her şeyin "İslamcasını" üreten/tüketen tüketim toplumu zihniyeti içinde geçerlilik alanını gittikçe kaybederken; 70'li yılların dindar kadın olarak ontolojik duruşu sergileyen "şık dindar kadın kimliği" içi boşaltılmış ama şıklığı korunmuş olarak 90'ların ortalarından itibaren geri döner. Bu geri dönüş bir anlamda tesettür modasının başlangıcı sayılabilecek bir zamanlamanın da ipuçlarını sunar.

Dindar kadınların görünmez alandan, görünür alana, görünür alandan medyatik alana geçiş sürecinde; kamusal alanın, denetleyici tek kategorisi olarak estetik kategorinin varlığını koruyor olması dikkat çekicidir. Estetik kategorinin iktidar alanı; dindarlar ya da medyatik (artist/şarkıcı) kimlikler olduğunda öne çıkması; denetlenen ögeler olarak siyasilerin tesettürlü eşlerinin kendilerine en uzak bulunan kategorideki (manken, şarkıcı, artist, sosyete sayfalarının müdavimleri) diğer kadınlarla şıklık yarışına tâbi tutulması, üzerinde özellikle durulması gereken bir problem alanı.

İktidarın mensupları, eşleri başörtülü olmadığında estetik denetleme mekanizmasının dışında tutulmaktadır. Konu mankeni aracılığı ile (konu mankeninin bedeninin üzerine Tayyip Erdoğan'ın kafası montajlanmıştır) kendisine gardrop hazırlanan; nerede ne giyeceğine varıncaya kadar yol gösterilen, ilk genel başkanın Tayyip Erdoğan olması kamusal alanın denetleme mekanizması olarak estetiğin nasıl keskinleşebildiğine iyi bir örnek teşkil etmektedir.

Siyasilerin tesettürlü eşleri "estetik açıdan" denetlenip, sıralamaya ve şıklık karnesine tâbi tutulurken; iktidara, kamusal alanın estetik duruşunu bozmaya tevessül etmemesi gerektiği mesajı verilmiş oluyor. Kamusal alanın estetik zevkinin incitilip incitilmediği konusunda uzman görevi üstlenen modacılar, başörtülü first leydilerin giyim kuşamı dini değerlerden uzaklaşıp aksesuar kategorisine yaklaştıkça alkışlıyorlar. Böylece başörtüsü; onu başında taşıyanlar tarafından dini emirlere riayet maksadıyla toplumsal bir mesafe olarak değil de, şıklığın bir parçası, estetik zevkin bir unsuru olduğunda "normalleşiyor".

(1): Bu konuda merak edenler Naciye Neyyal'in hatıratına bakabilir.


11 Nisan 2003
Cuma
 
FATMA K. BARBAROSOĞLU


Künye
Temsilcilikler
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED