AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ

Y A Z A R L A R
Savaş yüzsüzleri

Savaşlarda hep yenen 'haklı', yenilen de 'haksız' mıdır? Her millet, ülke, birey, yeneceği çok önceden görülebilen 'haksız-ama-güçlü'den yana olmak zorunda mıdır? Savaşın meşruluğu, haklılığı, adaletli olup olmadığı sorgulanmamalı, sivilleri, çoluk-çocuğu, gazetecileri hedef alan saldırılar kınanmamalı mıdır?

Savaş daha bitmiş sayılmaz, ama olsun. Türkiye'de, daha düne kadar, sözlerine, "Biz de savaşa karşıyız, ama..." diye başlayan bazıları, Firdevs Meydanı'ndaki Saddam heykelinin yıkılmasıyla birlikte, hiçbir şart ileri sürmeksizin "Biz savaşa karşıyız" diyenlere karşı saldırıya geçtiler. Irak'ta üç hafta boyunca görülen savaş manzaralarının yürekleri dağlayıcı görüntülerini unutturup kendi 'kirli' tavırlarını haklı göstermenin peşindeler şimdi.

Türkiye'deki tartışmanın 'siyasî' bir yönü de bulunuyor. Savaş üzerine tartışmalar, bazıları için, bir türlü beğenemedikleri Ak Parti'yi yıpratmanın farklı bir yöntemi. ABD askerlerine Türkiye topraklarında konuşlanma izni bağışlayan 'ikinci tezkere'nin TBMM tarafından kabul edilmemesi onlara bu fırsatı sağlıyor. Yazdıklarını okuduğunuzda, sanırsınız ki, Türkiye uzun tarihinin en büyük fırsatını o tezkere yüzünden kaçırmış bulunuyor...

'İkinci tezkere'nin kabul edilmeyişini öncelikle CHP'li milletvekillerinin oylarına borçlu olduğumuz hiç hatırlanmıyor: Oysa, CHP, tek firesiz, o tezkereye "Hayır" oyu vermiş, 363 Ak Parti milletvekilinden 90 küsuru dışındaki büyük gövde ise "Evet" oyu ile tezkereden yana tavır almıştı. Tezkereye verilen "Evet" oyları "Hayır" oylarından daha fazlaydı. Bütün bunlar unutuluyor ve "Irak'taki yağmada biz de yer almalıydık" görüşünün sahipleri, hükümeti, doğru olmayan iddialarla köşeye sıkıştırıyor...

TBMM'nin 'ikinci tezkere'yi kabul etmemesini sağlayan şartlara değinen de yok. ABD'nin BM Güvenlik Konseyi'ne başvurmaktan vazgeçmesiyle doruğa çıkan 'uluslararası meşruiyet' tartışması sözgelimi... Anayasanın 92. maddesinde yer alan, savaş kararının 'uluslararası hukuka uygun olması' şartı en yetkili ağızlar tarafından kimbilir kaç kez tekrarlanmıştı o günlerde. Kafası karışan milletvekilleri, oylamanın 48 saat ertelenmesinin sağladığı zaman aralığında Milli Güvenlik Kurulu'nun (MGK) kendilerini rahatlatmasını bekledi. MGK'dan yapılan iki satırlık açıklamanın sebep olduğu hayal kırıklığı tahmin edilebilir. Bir bölümü medyaya açık Meclis görüşmelerinde, CHP sözcülerinin konuyu ele alış tarzları ise, hâlâ mütereddit olanları "Hayır" cephesine itmeye yetti...

Fazla uzak olmayan bir geçmişte yaşanmış bu olayların şimdi yanına bile yaklaşılmadan Ak Parti hükümetinin ülkeye büyük bir fırsat kaçırttığı ileri sürülebiliyor. Tezkerenin oylanacağı günlerde, hemen bütün gazeteler ve televizyon kanallarında "Savaşa hayır" duyuruları yayınlatan bir partinin lideri bile, şimdilerde, savaştan siyasî medet umabiliyor.

Bir şeyi daha unutmamızı sağladılar: Tezkerenin oylanacağı güne kadar süren Türkiye ile ABD yetkilileri arasındaki müzakerelerin, özellikle siyasî ve askerî konularda, elle tutulur bir mutabakata ulaşmadığı gerçeği... "Savaşa daha aktif katılsaydık, şimdi hem kasamız dolmuştu, hem de masada oturmuştuk" diyorlar, kaçan balığa güzellemeler yazıyorlar, ama Washington'un 'masa' muhabbetinden hoşlanmadığını, 'kasa' konusunda ise muğlak konuşmayı yeğlediğini biliyorlar...

Savaşın ABD üstünlüğüyle sona ermeye yüz tuttuğunun anlaşılmasıyla başlattıkları tartışmanın 'siyasî' yönü, bizim de unutmuş olabileceklerimizi bir kenara bıraksak bile, kabul ettirmeye çalıştıkları tezi desteklemiyor. Türkiye, –savaşın aldığı biçime baktığımızda hiç de gerekmediği ortaya çıkan– 62 bin Amerikan askerinin topraklarında konuşlanması dışında kendisinden beklediği her kolaylığı Washington'a sağladı zaten. ABD savaşta bu kadar erken başarılı olduysa, bunda, Türkiye'nin sağladığı kolaylıkların da katkısı bulunuyor...

Bunları birbiri ardına sıralamamız hükümetin tavrını ve yapılanları onaylamamız anlamını taşımıyor. Tersine, Türkiye, bu haksız ve adaletsiz savaşında ABD'ye hiçbir konuda destek vermemeliydi. Buna rağmen, sonradan sayısının daha da artacağı bilinen 62 bin Amerikan askerinin ülkemiz topraklarında konuşlanmamasını sağladığı için, TBMM'ye şükran hisleri duyuyoruz.

Savaşlarda her zaman yenen 'haklı' olmadığı gibi üstün geleceği önceden bilinen haksızın yanında yer almak da mârifet değildir... Türkiye bundan böyle adımlarını daha da dikkatli atmalı.


11 Nisan 2003
Cuma
 
FEHMİ KORU


Künye
Temsilcilikler
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED