|
|
İnci Aral'ın bu romanı -Mor- geç kalmış adımların romanıdır. Yazar, romanın ilk sayfalarında eşler arası iletişim akımın kesintiye uğramasını, çeşitli aile içi-dışı faktörler ve diyalog arızalarının ilişkiyi zamanla nasıl aşındırdığını canlandırırken, beraberlik süreci içerisindeki duygusal tahrişi, cinsel elektriği izole eden görünmez, plastik bir tabakaya yaslandırıyor. Susan cerahat biriktirir Mor'da duygu iletişimindeki aktarım eksikliği (susma ve dile getirmeme) sanıldığının aksine bir erdem değil, ilişki altında cerahatli bir öfke birikimine, aile içi sarsıntı ve dalgalanmalara neden olmaktadır. İlişkideki kopma noktası deşifre edilip değişik bir yaklaşımla ele alınarak, 'yenik kadın' aynasında reel bir üslupla ifade ediliyor. Gecikmiş adımların bir aile dramını nasıl kışkırttığı ve hatalarda ısrarın nelere malolabileceği gözler önüne seriliyor. Farkındalığın ağırlığı Romanın ilerleyen sayfalarında tüm masumiyetiyle canlandırılan önce ihmal edilip sonra aldatılmış olan kadının "suç ortaklığına" çok gecikmiş bir öz eleştiri anlatısının satır aralarında rastlıyoruz. Ve barışık olmadığı yönleriyle birlikteliğin önüne geçilmez kırılma döneminde yüzleşmesinin gecikmiş anlamsızlığına... Ama onarılamaz hasarlarla yerle bir olmuş birlikteliğin artçı şokları arasında bu "farkındalık" artık hiçbir şeyi değiştiremeyecektir. Oysa eşler, evliliğin yer-yer sarsıntılara yol açarak aile duvarında çatlaklar oluşturan duygu boşalımını, çekişme ve kavgaya dönüşen hak arayışlarının perde arkasında, kopma anındaki kadar şiddetli olmasa da yaklaşık yıkılmışlıklarla birçok kez derinden hissetmişlerdi... Aldatılmış eş psikolojisine kendini "temize" çıkararak sığınan kadının, kendi iç duygu karmaşasının his aralarında aslında hiç de tek taraflı eleştirmediği, arabanın arka camından bakarken en az eşi kadar kendi hata sürecini de gerçekçi bir yaklaşımla irdelediği bulgularına rastlamaktayız. Yazar, sağlıklı bir toplumun yok edici olgusu boşanma, ayrılma fenomenini ve 'yenik kadın' psikolojisindeki iç barışıksızlığı 'muhasebe' kısımlarında ortaya çıkarıyor. Aldatılmış olmayı kendi kusurlarıyla hastalıklı bir biçimde ilişkilendiren kadın, mantıksız yargılara vararak ruhunu adeta silkeliyor. Kendini yargısız infaz edişiyle görselleşen bu yaşamsal olgu, kadının ruhsal çöküntüsünün yaşam yüzüne çırpıntılı dalgalarla vurmuş ağrılı tortusudur. Aldatılmışlığın tortusuyla Sorun büyük ölçüde kadının aile içi niteliksiz 'duruşu' ile alakalıdır; eşine karşı duruşuyla! Kendisi de sevimsiz ve son derece itici bulduğu halde 'baldız' iğrentisine rağmen, kardeşinin varlığını sürekli bir biçimde eşinin karşısına dikerek tahammülünü rendelemiş ve bıkkınlık meydana getirmiştir. Bu sürekli sarsıntıların eşler arası ilişkide meydana getirdiği çatlaklar duygu sömürüleriyle onarılacak pansuman dönemini de çoktan geçip gitmiştir. İlişki, zamanın çekerek kopardığı takvim yapraklarıyla savrulmuş ve yorgun düşmüştür. Erkek, eşiyle arasındaki tüm elektriği ve çekimi depremlerle geçen yitik bir zamanın tozlu tarihine salıvererek boşluğu kucaklamıştır. Yıllar boyu sürecek yürek ateşini üşüten o amansız boşluğu... Yüzlerdeki halkalar Eşler aralarında simsiyah, aşılmaz ve buz gibi bir yalnızlığı duyumsatan anlaşılamama, tatminsizlik ve yaralayıcı tüm yaşanmamışlıklar mor haleler halinde roman kahramanlarının yüzlerinde renkleniyor. Romanın gerçek adı, karakterlerin gönül yüzünde pandomim sessizliğinde renklenen bu halelerde gizli bir sır belki de... Yara sosyal ilaç edebi... Kangrene dönüşmüş bunalımlı bir evlilik 'yarasının' aşındırıcı söz ve davranışlarla karşıdakinin tahammül sınırlarını gri bir fare gibi durmaksızın kemirişi romanda iç içe geçen farklı çiftlerin aile halkalarında çeşitli biçimlerle canlandırılıyor. Gerek şiddete dönüşen kavga ve gerekse aile içi soğuk savaşın, kaybolan yılların bir birlikteliği düşüş eğimine sürüklemekten başka bir getirisi olmadığı mor bir gerçeklik olarak karşımıza çıkıyor. Aile içi sarsıntı ve dalgalanmalar, farklı çiftlerin aralarında yaşananları kendine yontmalarından yola çıkarak, öfke ve kinin tüm ara tonlarıyla renklendiği sıra dışı bir yaklaşımla ele alınıyor. Bu arada 'öykünün içerisinde debelenirken' 'ölçü' kavramının yer yer ucu kaçmış gibi görünüyor. Tarihe karışmış ya da başka bir değişle modası geçmiş bazı giysi, tercih ve bölge betimlemeleri tünel yaklaşımlarla ele alınarak, romanın düşünsel değeri, ötekileştiren bir zihniyete indirgenmiştir. Bu tür zigzaklar çizilmeseydi anlatım parçalı bulutlu bir hale gelmeyecek, kopmalar ve değerler noktasında dağılmalar yaşanmayacaktı belki. En azından iyi ve doğru kavramları belli bir bakış açısına yontulmayabilirdi diyebiliriz. Buna rağmen 'Mor' bir sosyal olguyu resmediyor olması açısından önemli bir çalışma. MEHTAP GÜR / mehtapgur@yahoo.com
|
|
|