AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ

Y A Z A R L A R
Pivot olmak bazan piyon olmaktır

Amerikan başkanlık seçimleri yaklaştıkça taraflar kritik konulardaki tutumlarını ortaya koymaya başladılar. Amerika'nın 21. yüzyıl stratejisi hükümetler düzeyinde temel bir farklılık göstermese de uygulamada Demokrat ve Cumhuriyetçi farkı ortaya çıkacaktır Bush yeni ataklar yaparak bir yanda Irak hezimetini gölgelemeye çalışırken diğer yanda savaşı 'meşrulaştırıcı gerekçeler' üretmeye çalışıyor. Savaşı meşrulaştırmak ise terör tehdidinin daha etkin bir şekilde sokaktaki Amerikalı için daha yakından algılanır hale getirilmesidir elbet.

Seçim kampanyasının iyice alevlendiği şu günlerde Demokrat başkan adayı Kerry'nin İran konusunda yaptığı açıklama Bush politikalarıyla çelişik gibi görünebilir. Kerry, başkan seçilmesi durumunda "İran'la bir tür nükleer pazarlık yapabileceğini" açıkladı. Buna göre, İran'ın, nükleer kapasitesini uluslar arası denetime açmayı kabül etmesi durumunda nükleer programına izin verilebileceğini belirterek; bunu reddetmesi durumunda ise İran'ın " barışçıl amaç"lar taşımadığının ispatlanmış olacağını belirtmiş. Haberin ayrıntılarına göre İran "nükleer yakıt üretmememsi ve uluslararası denetim altında diğer ülkelerden alması karşılığında" bu ülkenin "nükleer kapasiteye sahip olmasına izin vermeyi" düşünüyormuş.

Demokrat başkan adayı Kerry'nin İran'la pazarlık yapabileceğini açıklaması aslında Amerikan politikası açısından temel bir kırılmadan çok üslup farklılığını ortaya koyuyor. İran'ı "şer ekseni"ne oturtan Bush politikası ile belli şartlarda da olsa pazarlık yapmayı düşünen Kerry politikasının farkını İran'ın tutumundan bağımsız izah etmek mümkün değil.

İran'ın pazarlık şansı

Hatırlanacağı gibi İran kısa bir süre önce, nükleer teknoloji sahibi olduklarını, İsrail ve Amerika'dan gelen nükleer santralleri vurma tehdidine karşı da gerekli misillemeyi yapabileceklerini açıklamıştı. Bu misillemenin hedefinin sadece İsrail tehdidine karşı söz konusu olabileceği belli. Zaten Ortadoğu'da kendinden başka hiç bir ülkenin değil nükleer silah, enerji alanında bile nükleer teknolojiye sahip olmasını istemeyen İsrail, İran'ı sürekli olarak tehdit etmektedir. Ne var ki İsrail'in saldırması durumunda İran'ın vereceği karşılık stratejik müttefik olarak Amerika'ya karşı yapılmış bir saldırı sayılacağı da muhakkak. Dolayısıyla İran'a yapılacak bir müdahalenin boyutları tüm bölgeyi aşan bir savaş tehdidini içermektedir.

Ve eğer seçimi kazanırsa Bush'un da benzer politikalar izlemek zorunda kalacağı düşünülecek olursa Demokrat başkan adayı Kerry'nin açıklamasına dönecek olursak, Amerika'nın İran karşısında bir tür geri adım olarak da okunabilecek bu politika aslında Ortadoğu ülkelerinin sahip oldukları potansiyeli gösteriyor. Küresel bir güç de olsanız, konvansiyonel ya da nükleer silah gücünüz rakipsiz de olsa siyaseti belirleyen temel unsurun insan ve onun beslendiği var oluşsal değerler olduğunda kuşku yoktur.

Bush yönetimi altında İran'ın hala bir saldırı tehdidi altında olduğunu düşünmemizi gerektirecek bol miktarda neden gösterilebilir. Bu durumda iran'a "akıllı olması" salık verilebilir. Mesela, Amerika'yı ve İsrail'i kızdıracak nükleer çalışmalara girilmemesi, bölgede İsrail karşıtı hareketleri desteklemeyerek Siyonist yönetimin gazabını üzerine çekmemesi gibi temel konularda akıllı davranması, yani , daha barışçı bir dış politika izlemesi gerektiği söylenebilir. İranlı yöneticilere uluslararası ilişkilerin gerektirdiği kurallara uygun davranarak ülkelerini düze çıkarabileceklerini empoze eden dış politika uzmanları, gazetecilerin her gün yazdıklarını bu ülkeyi yönetenlerin okumamış olmaları düşünülemez.

Farkındalık

Aynı türden tavsiyelerin kısa süre önce Türkiye'yi yönetenlere de verildiğini iyi hatırlıyoruz. Amerika'yı kızdırmadan, onun gerçek müttefiki olduğumuzu göstererek savaşa girdiğimiz takdirde nasıl önümüzün açılacağı, Türkiye'nin bir dünya gücü haline geleceği aksi durumda ekonomik ve siyasi olarak dibe vuracağı yönünde uzman görüşlerden geçilmiyordu. Tezkere için yapılan oylamada TBMM'de çıkan beklenmedik sonuç ertesinde memleketin artık battığını söyleyenler hiç de az değildi.

Türkiye özelinde tecrübe edilen ve nükleer enerji santrali konusunda İran'ın da benzer biçimde içinden geçtiği kritik sürecin temel dinamizmini iyi okumak zorundayız. Buradan şu dersler çıkarılabilir:

Irak'ı işgal eden ama elde edemeyen, Afganistan'ı işgal eden ama Kabil ve çevresinden başka yere egemen olamayan Amerika'nın imajının zedelenmesi için yeni bir macera riskini göze alabilmesi çok zor.

Ne yaptığını bilen, siyasi olduğu kadar teknolojik, kültürel alanlarda uzun vadeli stratejileri olan yani 'devlet gibi devlet' tavrı sergileyebilen ülkeler ucuz hesap peşinde koşan siyasilerin yönettiği ülkelerden daha güçlüdürler. Küçük paylar karşılığında 'kendi gibi' tutum sahibi olmayan ülke yöneticilerinin saygınlığı olmadığı gibi uluslararası arenada ağırlıkları da yoktur.

Merkezi rolünden habersiz ülkeler için 'Pivot ülke' olmakla 'piyon ülke' olmak arasındaki benzeşim sadece ses çağrışımından ibaret değildir.

Nükleer kapasite konusuna gelince; bölgenin tek nükleer gücü olan İsrail'in blöf ve tehditleri karşısında İran gibi güçlerin bu kapasiteye sahip olmaktan başka şanslarının olmadığı açıktır. Bunun bedeli, bizzat yöneticileri açısından da hiç de hafif olmayabilir: Pakistan devlet başkanı Ziya ul Hakk'ın başına gelenler yeri geldiğinde herkese hatırlatılır.

Sonuçta, kendi dinamiklerinden beslenen siyasetle gücü birleştirmeden hiç ulus ayakları üstüne duramaz. Aynı zamanda akıllı olmak güçlü ama haksız olana şartsız tâbi olmak anlamına gelmez.


31 Ağustos 2004
Salı
 
AKİF EMRE


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED