AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ

K R O N İ K  M E D Y A
Gönül İş Bankası'nı dalgalandırmak ister, 'bayrak' bahane!

Herşeyden önce çok mu çok acayip bir durum... Bir günlük ulusal gazete niçin ülkenin bir bankası ile elele verip bir ek yayımlasın? ("Petrol Ofisi, Petrol Ofisi!" diye mırıldananlar acele etmesin, o kadarını biz de biliyoruz!) Bir banka (olayımızda Türkiye İş Bankası) tabii ki doğum günlerini birtakım yayınlarla kutlayabilir; hele bu doğum günü 80. Yıl gibi derli toplu bir yıldönümüne rastlamışsa. Ama bu doğum günü partisine ülkenin bir günlük gazetesinin ortak olması da ne demek?

Önümüzdeki bu "ek", "Atatürk'ün Bankası" adını taşıyor. Eki hazırlayan "editör", böyle durumlarda hep yapıldığı gibi bir "takdim" yazısı da yayımlamış. Burada, "Atatürk'ün Bankası adını verdiğimiz ve Türkiye İş Bankası'nın tarihini özetleyecek bir ek hazırlığına başlama nedenlerimizden biri" denilerek şu nedenden söz ediliyor:

"... başlama nedenlerimizden biri, elinizdeki bu ekin kapağındaki fotoğrafta yer alıyor. O fotoğraf, 1954 yılında çekilmiş. Demokrat Parti (DP) döneminde, Kastamonu Tosya'da... DP'nin mitinginde, Tosyalılar, 'İş Bankası isteriz' pankartı açıp, kasabalarında bir İş Bankası şubesi istemiş. 8 Kasım 1954'te istedikleri olmuş, Tosya'da bir İş Bankası şubesi açılmış ve hâlâ açık..."

Ama görüyorsunuz; haddinden fazla uzatılmış bu hikayenin niçin "ek hazırlığına başlama nedenleri"nden birisi olduğunu henüz anlamış değiliz. Tosyalıların elli yıl önce "İş Bankası isteriz" diyerek pankart açmaları ile Hürriyet'in elli yıl sonra "İş Bankası" eki yayımlaması arasında ne gibi bir ilişki olabilir ki? Yanlış anlaşılmasın; Tosyalılar elli yıl önce "İş Bankası isteriz" pankartını Hürriyet gazetesinin önünde filan da açmamışlar; Tosya'da açmışlar....

Neyse, biz "editör"ün takdimini okumaya devam edelim: "Ekin hazırlanmasındaki diğer neden, cumhuriyet ile yaşıt sayılabilecek İş Bankası'nın 80 yıllık süre boyunca ülke ekonomisinde oynadığı rolü belirleyebilmekti...."

Bakın, "ek hazırlığına başlama nedenleri"nden ikincisi de bir tuhaf... Ne yani, şimdi Hürriyet gazetesi bugünden itibaren ülke ekonomisinde önemli rol oynayan banka ya da diğer kuruluşlar için de "ekler" mi hazırlayacak? (Biz şimdiden söyleyelim: Eğer niyet bu ise, buna ne kağıt, ne de okur sabrı dayanır!)

Gelelim "ek" ile önümüze getirilen İş Bankası tarihine:

Ek'TEKİ ESRARENGİZ BÖLÜM

"Atatürk'ün Bankası" adlı ekte şöyle "esrarengiz" bölümlere rastladık. Mesela:

"Varlık Vergisi / Bankacılık kesimini ilgilendiren bütün konularda hassas çalışmalar yürüten İş Bankası'nın 2'nci Dünya Savaşı yıllarında bir tür sınava tabi tutulduğu alanlar arasında Varlık Vergisi de vardı. Türkiye tarihinin sıklıkla tartışılan konularından olan Varlık Vergisi döneminde İş Bankası, daha sonraki yıllarda müşterilerinin de takdirini kazanmış olan uygulamalar gerçekleştirdi. Sonuçta İş Bankası yönetimi müşterilerine Varlık Vergisi konusunda yardımcı oldu."

Ne dersiniz, sizce de tuhaf değil mi bu satırlar? Ek yazarları epeyce gayret etmişler ama mesele yine de anlaşılmıyor. Yani İş Bankası'nın Varlık Vergisi meselesinde oynadığı rolü tam olarak anlayamıyoruz. "Müşterilerinin de takdirini kazanmış" olan bu uygulamalar nelerdi acaba? Banka yönetimi müşterilerine Varlık Vergisi konusunda nasıl "yardımcı" oldu? "Ek"ten kalkarak bu ve benzer soruları cevaplayabilmek imkansız. İnsan hiç değilse kendisine sormadan edemiyor: İş Bankası, Varlık Vergisi nedeniyle iflasın eşiğine gelmiş olan gayri müslim müşterilerine mi "yardımcı" oldu, yoksa iflasın eşiğine gelmiş olan gayri müslim müşterilerinin mal varlıklarını elde etmeye çalışan müşterilerine mi?! Mesele gerçekten anlaşılmıyor....

İş Bankası tarihinde önümüze çıkan ilginç bir başka bölüm de "Soyadı iş'liler" başlığını taşıyor. Mesela şöyle satırlar: "Daha sonra Banka başka bir konuda ilk ve tek haline geldi. Aslında bu konu oldukça ilginç... Soyadı Kanunu'nun çıkmasını takiben İş Bankası, öz Türkçe listeler hazırladı. Bu listeler çalışanlara dağıtıldı ve soyadı seçimine yardımcı olundu. Aynı dönemde çok sayıda İş Bankası çalışanı kendisine 'iş'li soyadı seçti."

İlginç değil mi? Banka bir taraftan mevduat toplarken, bir taraftan da öz Türkçe isimler dağıtıyor....

"Atatürk'ün Bankası" ekinde bizim ilgimizi çeken bir husus da, Necip Fazıl Kısakürek'in (evet evet, o Necip Fazıl) İş Bankası'nda bir dönem (1929-1938) muhasebe müdürü olarak çalıştığının bir iki kez tekrarlanması oldu. "Ek" bu bilgiyi şu "giriş"le veriyor: "İş Bankası kadrolarında her kesimden insan vardı. Bunlar arasında bir örnek olarak ünlü şair Necip Fazıl Kısakürek verilebilir."

"Ek"in Türkiye İş Bankası ile Doğan Holding ortaklığının Petrol Ofisi'ni satın alması hikayesini çok duygulu bir tarzda hikaye ettiğini gözlemliyoruz: "... Bu ekonomi, 1999 Marmara Depremi'nden sonra Uluslararası Para Fonu'nun (IMF) desteğine ihtiyaç duydu. IMF desteği Türkiye ekonomisinin yeniden yapılandırılmasını içeriyordu. Bu amaçla 'kur çıpasına' dayalı bir program uygulanıyordu. Bankacılık sisteminin yeniden yapılandırılması da program dahilindeydi. Bu şartlar altında Türkiye'de bazı kamu şirketlerinin satış yoluyla özelleştirilmesi, ayrıca çeşitli hizmet lisanslarının satışıyla da devlete gelir temini söz konusuydu. İş Bankası bu noktada devreye girdi. 2000 yılı şubat ayında alınan tekliflerin değerlendirilmesi sonucunda, İş Bankası-Doğan Holding ortaklığı 1 milyar 260 milyon dolar bedelle Petrol Ofisi'nin yüzde 51'ini satın aldı."

EK'İN UNUTTUĞU SAYFA

Gelelim elimizdeki "ek"in "unuttuğu" bir sayfaya: Biz elimizdeki "ek"i birkaç kere baştan sona (tabii ki hızla!) taramamıza rağmen, İş Bankası söz konusu olduğunda hemen akla gelen bir sayfa ile karşılaşmadık. (Eğer yanılıyorsak hemen düzeltiriz.) Karşılaşmadığımız bu sayfa, CHP-İş Bankası ilişkilerine ayrılmalıydı. Hayret, "ek"te kültür yayınlarından cam sanayiine kadar herşey var ama bu konuya hiç girilmemiş. "Ek"in üç beş sayfası bankanın "Yönetim Kurulu" ve "İcra Kurulu" başkan ve üyelerine ayrılmasına rağmen, bu sayfalarda da kimin hangi kontenjandan bu koltukları doldurduğundan hiç söz edilmemiş... Oysa biliyorsunuz; CHP'nin elindeki hisse senetleriyle İş Bankası yönetiminde söz sahibi olması, artık pek çok çevre tarafından "uygun" bir ilişki olarak görülmüyor. Düşünebiliyor musuz; ülkenin sosyal demokrat anamuhalefet partisi, ülkenin en büyük bankalarından birisinin yönetiminde!

Evet, Hürriyet'in "Atatürk'ün Bankası" adlı eki işte böyle bir ek...

Ama isterseniz, yazıyı bitirmeden önce, Hürriyet genel yayın yönetmeni Ertuğrul Özkök'ün, söz konusu ek yayımlandığı gün köşesinde nelerden söz ettiğine şöyle bir değinelim.

EK, 'BAYRAK' BAHSİYLE TAÇLANDIRILIYOR

Özkök, "Türkiye'nin en güzel dört bayrağı" başlıklı yazısında, artık yapacak başka iş kalmamış gibi, ülkede karşılaşıp da çok beğendiği birkaç "bayrak"tan söz ediyordu. Hangileri mi? İstanbul'da "Tekfen binası" üzerinde karşımıza çıkan, Bodrum Gümbet'te tepeye dikilen, İstanbul Harbiye Orduevi'nin tepesine yerleştirilen ve de tabii ki "en güzel bayrak" olarak İş Bankası genel merkezinin tepesinde dalgalanan bayrak!

Fakat Özkök'ün bu yazısı bize göre öyle "acemice" kurgulanmıştı ki, yazı "bayrak" üzerine bir "deneme" gibi başlayıp, yönünü süratle "Atatürk'ün Bankası" İş Bankası'nın tanıtımına doğru çevirmişti...

Tabii ki tahmin ettiğiniz gibi "İlk ve son kumbaram, Türkiye İş Bankası'nın verdiği paslanmaz çelikten yapılmış küçücük kasaydı" duygusallığı içinde... Madem öyle biz de yazıyı "ek"te karşımıza çıkan eskinin bir kumbara reklamı ile bitirelim: "Çocuk büyür adam olur / Kumbarası da kasa olur." (K.B.)


'Halk'ı boşver, 'enteresan halk'a bak...

"Azerbaycan'da bir odaya kapatılıp tecavüze uğrayan genç... Eskiden işi gücü gayet yolundayken şimdi bankta yatıp kalkan bir adam... Gülleri neden sulamadın, diye kapıcıyla girdiği tartışmada öldürülen sevgilisinin anısına güllerden kitap ayracı yapan kadın... Dışarıdan kırık aşk hikâyeleri, cezaevlerinden cinayet hikâyeleri, 40 yıldır yakalanamayan soyguncunun hikayesi... Hiçbiri kurgulanmış senaryolar değil, ünlü insanların hayatlarından kesitler değil, hepsi gerçeğin ta kendisi, ünsüz, sıradan insanların yaşadığı olaylar... Şimdi Hürriyet'in 'Anlatsam roman olur' dizisinde buluşuyorlar..."

Hürriyet Pazar'da Emel Armutçu'nun gene Hürriyet'ten Faruk Bildirici'nin fikir babalığını ve editörlüğünü üstlendiği "proje"yi takdim ederken başvurduğu satırlar bunlar...

"Proje"yi (bu kelimeyi tırnak içinde kullanmamıza bir anlam atfetmeyin lütfen; onu, tabii tırnak içine almadan Hürriyet öylece kullanıyor) uzun uzun anlatmaya gerek yok sanırız; yukarıdaki takdim yeterli. Biz kaçırmışız, "Anlatsam roman olur"a basından iki eleştiri gelmiş sadece, onlar da "meseleyi yanlış anlamaktan" kaynaklanıyormuş. Faruk Bildirici şöyle diyor:"Şu ana kadar olumsuz bakan iki kişi biliyorum. Radikal'den Zeki Coşkun ve Ülkü Tamer... Ama bir yanlış anlaşma oldu sanırım. Onlar bu projeyi, şimdi herkes roman yazacak ve Hürriyet de değerlendirecek gibi algılamışlar."

Oysa öyle değil, bu, Bildirici'nin dediği gibi bir "gazetecilik olayı..." Yani:

"İnsanlar bana yazıyor, ben alıp bir elemeden geçiriyorum, onlarla konuşarak, gerekirse bazı taraflarını yeniden yazmalarını isteyerek o öyküye farklı bir yön veriyorum."

Bu satırlardan bir gün sonra, üstelik bu kez "yanlış anlaşma" olmaksızın yeni bir eleştiri daha geldi "proje"ye... Milliyet'ten Ece Temelkuran, bu girişimi "halk"tan kopan medyanın "enteresan halk"la buluşması gibi bir karşıtlık içinde değerlendiriyor ki, bizce hiç fena değil. Bakalım siz ne diyeceksiniz:

"Akşam gazetesinin reklamlarında, büyük gazetelerin 'Cilalı İbo marka' köşe yazarları ile dalga geçiliyor. Köşe yazarı kadın suşi'den yiyor, köşe yazarı adam sokağın tozu girmesin diye camı kapıyor. Gazete diyor ki, 'Bizim köşe yazarımız böyle değil. O, sizin içinizde!'

Zaten içinde olunması gereken 'halka', böyle bir yakınlık "fark' olarak satılmaya çalışıyor bugünlerde. 'Biz, sizi biliyoruz, sizinle ilgileniyoruz' cümlesi kuruluyor mümkünse. Hürriyet gazetesi misal, son günlerde bir proje başlattı: Anlatsam roman olur! Bizatihi halkımızın anlattığı 'enteresan' hikâyeleri yazacaklar gazetede. Çok enteresan hayat hikâyeleri ile çıkabilirsiniz ekrana! Gösterilmek için hakikaten acayip bir şey anlatmalısınız. Yoksa halkımız, kusura bakmayın, siz gazetede televizyonda bahsi geçecek kadar enteresan değilsiniz!

Kalabalıklar için çalışan basın - yayın organları artık ancak lütfediyor ilgisini halka. Ama iyi bir perende atmak koşuluyla!

Medyanın özel gösterimleri için 'kullan - at' bir halk dizaynı yapılıyor böylece. Şapkadan tavşan çıkaran bir halk bu. Böyle bir gösterinin asıl gerekçesi ise aslında tüketim yapacak kadar parası olan orta sınıfı 'eğlendirmek'. Hijyenik, korkak ve kuralcı orta sınıf için alt sınıfın vurdulu kırdılı, kan revan içindeki hayatından 'derlemeler', 'seçkiler' yapılıyor ekranlarda ve sayfalarda. Çünkü alt sınıf, orta sınıftan daha çok göğüs göğse çarpışıyor hayatla. Göğüs göğse olduğu için de kâh bağrı yanıyor, kâh memeleri görünüyor! Bu da hep şaşırmak, şaşkınlıkları ve korkuları üzerinden kendi sınırlı hayatını olumlamak isteyen orta sınıfa 'gerçek şovu' sunuyor. Zaten sonra da reklamlar giriyor. Gösteri sadede geliyor: Bir şeyler satın alın!" (A.G.)


31 Ağustos 2004
Salı
 
YÖNETENLER: Kürşat Bumin
Alper Görmüş


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED