AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ

K Ü L T Ü R
Farklı bir pencereden 1950'ler

Rosie Pinhas-Delpuech'in, kurulduktan çeyrek yüzyıl sonraki cumhuriyeti, dönemin 'İstanbul'unu ve eğitim sistemini merkeze alan 'Bizans Süiti' adlı anlatısı, yaşananları çok dilli ve çok kültürlü bir pencereden aktarıyor.

  • HALE KAPLAN ÖZ
    Rosie Pinhas-Delpuech, zihnindeki 1950'lerin Türkiyesi'nin yansılarını Bizans Süiti isimli kitabında topladı. Yapı Kredi Yayınları'nca yayınlanan anlatı türündeki kitap, cumhuriyetin ilk yıllarında, toplumun kanının deli aktığı yıllarda yaşananları, küçük bir çocuğun gözlemleri yoluyla anlatıyor. Farklı diller, dinler ve kültürler arasında kalmış bir kız çocuğunun, Rosie Pinhas-Delpuech'in, İstanbul'da yaşadığı yıllarda, kendi tabiriyle dönemin diktatoryal demokrasisi ve Türkleştirmeye yönelik baskılarının öne çıktığı bir dönemde, ilkokul çağındaki bir çocuk olan Rosie dili ile birlikte, bayrağını, ülkesini ve dünyasını bu ülkede tanıyıp şekillendiriyor. Anlatı, küçük kızın ilkokul döneminden sonra ortaokul döneminde ev ortamından tanıdığı bir dille öğrenim göreceği Notre Dame de Sion okuluna kaydını yaptırmak üzere başvurmasına kadar geçen süreyi kapsıyor. Genç cumhuriyet döneminin hadikapları üzerine kurulu bu anlatı, farklı bir kültüre ait küçük bir çocuğun yaptığı yüzeysel ama bir o kadar da derin tespitleri barındırıyor.

    Bir üçlemenin ilk kitabı

    Bizans Süiti'ni dil ve kültürü anlatan iki ayrı anlatı kitabı takip edecek. Kitabın yazarı Rosie Pinhas-Delpuech Bizanz Süiti isminin kesinlikle siyasi bir sebebi olmadığının altının önemle çiziyor. Yazarın bu ismi seçmesindeki ana etken Bizans sanatı olmuş. "Kitaba Bizans Süiti adını koymamın asıl sebebi estetiktir. Bizans sanatında değişik parçaların bir arada kullanılması, mozaik sanatı İstanbul'un çok kültürlü yapısıyla uyuşuyor. Kitabın adı Bizans Süiti değil de Mozaik Süiti olarak düşünülebilir."

    Daha önce Fransa'da yayınlanan ve Türkiye'deki büyük değişimi ortaya koyduğu için büyük ilgi uyandıran kitap, son dönem politikalarıyla 50 yıl öncesinin kıyasalanabilmesi açısından iyi bir dış gözlem özelliği taşıyor.

    Rosie Pinhas-Delpuech Türkiye'de yaşadığı döneme ister istemez eleştirel bakıyor. "Küçükken baskıdan daha çok korkuyordum, demokrasinin ne kadar önemli olduğunu çok geç anladım" diyen yazar, cumhuriyetin çok genç olduğu bu dönemde sadece azınlıklara değil herkese baskı uygulandığını, diktatoryal demokrasi denebilecek bir rejimin hakim olduğunu söylüyor. Fakat yazara göre demokrasiyi yerleştirebilmek için de böyle bir dönemden geçilmesi şart. Yazar, "Hürriyeti zorla kabul ettirmek aslında çok tezat gibi görünse de felsefi bakımdan çok doğrudur. Çünkü insan kul olmayı daha kolay kabul ediyor" diyor.

    Türkiye değişiyor

    Rosie Pinhas-Delpuech edindiği her kültürü kendinin gibi benimsemiş. Türkiye'ye gelmeye ve burayı gözlemlemeye devam ediyor. Ama artık bir yetişkin gözüyle. Türkiye'nin bugünkü durumunu nasıl değerlendirdiğini soruyoruz yazara, cevap umut verici: "Avrupa'ya açılış ve kültürel gelişim beni çok sevindiriyor. Çok pozitif bir faaliyet var. Benim çocukluğumun Türkiye'sinden çok farklı bir Türkiye görüyorum. Bizim zamanımızda konuşulması bile söz konusu olmayan bazı meseler çok rahat tartışılabiliyor. "

    Çok dilli ve kültürlü hayatla ilk tanışma

    İlk dili Türkçe olan ve o dönemde İstanbul'da okuduğu bir Türk okulunda Türkçe'yi öğrenen Rosie Pinhas-Delpuech Bizans Süiti'ni yazmaya çokdilli ve kültürlü yaşamı içindeki kimlik arayışı sonunda karar vermiş. Baba tarafından Almanca'nın, anne tarafından Yahudi İspanyolca'sının baskın olduğu bir aileden gelen yazar ilk dili ile dünyayı ilk algılayışını yansıtıyor kitaba. İşte okula ilk başladığı yıllardan bir anekdot: "10 Kasım 1952 günü saat dokuzu beş geçe. Okul avlusunda toplanmış birkaç yüz çocuğun başının üstünde havada sirenler çalıyor. Siyah önlük giymiş ve beyaz pikeden yuvarlak yaka takmış çocuklar bahçe yollarıyla ayrılan siyah bloklar oluşturmuşlar. Sıra düzeni inzibat koluyla ve minik bedenleri itip kakan jimnastik öğretmeninin haykıran komutlarıyla sağlanıyor. Burnu siyah önlüklerden yükselen toz, kusmuk, yiyecek ve tebeşir karışımı kekremsi kokuyla dolan çocuğun tek ufku, etrafında üst üste yığılan gövdeler. Başının üstündeki bulutlar ağır ve gri. Çocuk başını kaldırmaya, gözünü kırpmaya cesaret edemiyor. Talimat taşlaştırıcı: Hareketsiz ve sessiz duracaksın; nefes alma-yacak, öksürmeyecek, gülmeyecek. konuşma-yacaksın; ucunda ölüm, hücre cezası ve daha kötü şeyler var..."

  •  
    80'lerin 'kontrollü' sesi sustu
    Hiçbir zaman Madonna ya da Michael Jackson gibi yerleşik ve kalıcı bir pop ikonu olamasa da, 1980'li yılların hit parçası 'Self Control' ile sesi hafızalara kazınan Laura Branigan, 47 yaşında uykudayken öldü. Branigan, 80'lerin kazananı, 90'ların kaybedeni idi.
    Cumhuriyetin ilk ressamlarının Avrupa serüveni
    Türkiye İş Bankası, 80. kuruluş yılında cumhuriyetin ilk kuşak ressamlarını özel bir sergiyle anıyor.
    ABD günah keçisi mi, özgürlük havarisi mi?
    Okan Arslan ve Selçuk Arı'nın ortak çalışması "Amerika Özgürlük Havarisi mi? Yoksa Günah Keçisi mi?" Platin Yayınları'ndan çıktı. Eski Amerikan Başkanlarından Bill Clinton'un "İlk defa olarak, iç politika ile dış politika arasında fark yok" şeklindeki tarihi açıklamasından yola çıkan çalışma, Amerikan toplumunu ve siyasetini oluşturan kurucu unsurları tarihsel bir perspektifle ve seçici bir yöntemle ele alıyor. Günümüz Amerikası'nı da tahlil eden kitap, bu sayede Amerika'nın izlediği politikaların doğruluğu konusunda okuyucuyu ikna etmekten ziyade, Amerika'yı nesnel şekilde anlatmaya yönelik analitik bir çerçeve sunuyor. Amerikan gücünü oluşturan iç unsurların ve dış politikanın tarihsel arkaplanı çerçevesinde, Amerikan toplumunun kökenleri, dinsel arkaplanı, geçmişten günümüze Amerikan dış politikası, Roma ve Amerika kıyaslaması, bir politika aracı olara Hollywood ve 11 Eylül ile değişenler kitabın dikkat çeken başlıkları.
    Tel: 0 312 435 29 69

    Yeni yüzyıl için yeni bir 'Hayvan Çiftliği'
    Michel Faber'in Aslında Hepimiz Aynızı adlı romanı Artemis Yayınları'ndan çıktı. George Orwell'in Hayvan Çiftliği ile karşılaştırılan, sosyal içeriğin ağır bastığı bir bilim kurgu olan roman, düş gücü ile günlük yaşantının iç içe geçtiği, okura en olağan görünenin bile tuhaflıklar taşıyabildiğini gösteren, sürükleyici bir kitap. İnsan doğası üzerine kurgulanmış, psikolojik gerilim havası taşıyan bilim kurgu romanda kahramanımız Isserley'nin insan olma çabası ve büründüğü maske altındaki duygulu kişiliği okuru şaşırtacak nitelikte. Hayatta kalma ve bunun için verilen ilkel savaşın romanı.
    Bilgi tel: 0 212 511 53 03
    31 Ağustos 2004
    Salı
     
    Künye
    Temsilcilikler
    Abone Formu
    Mesaj Formu
    Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
    Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
    Bilişim
    | Dizi | Çocuk

    Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
    © ALL RIGHTS RESERVED