AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ

Y A Z A R L A R
Topluma inanmadan idarî reformu gerşekleştirmek mümkün değil...

Türkiye'de bir türlü aşmayı başaramadığımız bir kısır döngü içerisinde bocalamaktayız. Bu kısır döngüyü anlama ve açıklama noktasında farklı yaklaşımların olması normal.

Sadece cumhuriyet döneminde değil ondan önce de çokça tartışılan bir "idari reform" çıkmazımız var. Türkiye'nin 19. yüzyıl tarihi aynı zamanda her alanda bir reform/yenilik/inkılap tarihidir. Genelde Tanzimat Dönemi olarak kestirme şekilde anlatılan bu dönem Gülhane'de okunan Tanzimat Fermanı ile başlatılır ve dönemin bitiş tarihi konusunda ortak bir görüş yakalanamaz. Bu tarihten önce de siyasi otorite aracılığıyla gerçekleştirilecek "inkılap"larla toplumun/devletin çöküşünün önüne geçilmesi için girişimler olmuştur. Ancak bu yöntemin kurumsallaşması için Tanzimat Fermanı en iyi başlangıç olmuştur.

İki asırdır idari reformu konuşuyoruz...

Evet Tanzimat'tan bu yana idari reform çalışmaları kamu yönetimimizin en önemli gündem maddesini oluşturmuştur. Son bir asırda Osmanlı siyaseti idari yapıyı yenilemek için ardı ardına bir dizi faaliyet gerçekleştirmiş ve 20. yüzyılın başlarında tarihten çekilmiştir. Yerini ikame eden Türkiye Cumhuriyeti de seksen yıllık ömrü süresince idari reform tartışmalara sahne olmuştur. Bu çerçevede önemli yenilikler/reformlar gerçekleştirilmiş olmakla beraber bugün de benzeri tartışmalar gündemimizde olduğuna göre bu çabalar yeterli ve kalıcı olmamıştır.

Türkiye'de idari reform veya yeniden yapılanma imkanlarının en yüksek seviyede ortaya çıktığı dönemler Mecliste tek bir siyasi partinin çoğunluğu ele geçirip tek başına iktidar olduğu dönemlerle darbe sonrasında Meclislerin tatil edildiği veya dışarıdan yönlendirildiği dönemler olmuştur. Siyasi karar alma mekanizmasının daha rahat ve engelsiz işlediği dönemler olan "olağanüstü rejim dönemleri" bu açıdan değerlendirilebilir. Bu tespitin bu rejimlerin meşruiyetini onayladığım anlamına elbette gelmemelidir.

Ellili yıllarda Demokrat Parti (DP), Meclis'te elde ettiği mutlak hakimiyet ile ülkeyi yönetti. Ancak tek parti dönemindeki merkeziyetçi, devletçi, tahakkümcü idari sistemi yeniden yapılandırmaya yanaşmadı. Tek parti tecrübesinden gelen DP de, bazı toplumsal talepleri önemsemekle beraber, temel sorunun merkezde toplanan otorite eliyle çözümleneceğine inanıyordu. 27 Mayıs darbesi ile iktidarı ele alan Milli Birlik Komitesi'nin de idari reformu gerçekleştirip merkezde toplanmış kamu otoritesini şehirlere, yerel otoritelere dağılması beklenemezdi. Çünkü askeri tecrübeden gelen ekip her şeyi merkezin kontrolünde istiyordu. 12 Mart sonrasındaki asker yönlendirmeli yönetim de, 12 Eylül sonrasındaki Milli Güvenlik Konseyi rejimi de farklı düşünmüyorlardı. Hatta 1961 Anayasasıyla nispeten sağlanmış olan liberal ve yerel açılımlar "elbise geniş oldu" gerekçesiyle daraltılarak devlet otoritesinin güçlendirilmesi adına idari yapıda merkezin hakimiyeti daha da artırılmıştır. Bu arada 1965 sonrasındaki Adalet Partisi yönetimi ile 1983'ten sonraki Anavatan Partisi yönetimi sırasında idari yapıda kısmi anlamda önemli adımlar atılmışsa da genel yapı ve çerçeve olduğu gibi kalmıştır.

Türkiye merkeziyetçi yapı ile gidemez...

2002 seçimlerinden bu yana ülkemizde güçlü bir tek parti iktidarı var. Meclis'te iki siyasi parti bulunuyor. İktidar partisi yüzde 65'lerde bir temsile sahip. Dahası Ak Parti toplumun değişim ve yenilik taleplerine olumlu cevap vererek gelmiştir. Türkiye'nin uzun zamandır bir türlü üstesinden gelemediği reformları yapmayı, dünya ile bütünleştirmeyi, Türkiye'yi dünyadaki çağdaş gelişmelerle tanıştırmayı vaat ederek oy almış bir iktidar. Meclis'teki milletvekili sayısı Anayasayı bile değiştirebilecek güçtedir. Toplumun geniş kesimleri reform ve yeniden yapılanmadan yana tavır içindeler.

İşte böyle bir tablodan sadece idari alanda değil tüm diğer alanlarda da reformun veya yeniden yapılanmanın başarılamaması için hiçbir sebep kalmıyor! Ama sonuç ortada! İki yıldır toplumun tartıştığı ve statüko yanlılarının dışında herkesin merakla beklediği Kamu Yönetimi Reformu ile buna bağlı İl Özel İdaresi, Belediye Kanunu gibi tasarılar bir türlü yasalaşamıyor. İşte benim bir türlü aşamadığımızı söylediğim kısır döngü bu. Türkiye'de bu tür temel yenilenme tartışmalarının yürütüldüğü zemin anlaşılan pek sağlıklı değil.

Kamu Yönetimi Reformu tasarısı bağlamında yürütülen tartışmalar Türkiye için yeni değil. Tanzimat'tan bu yana sürdürülen tartışmaların yeni bir halkası. Bu tartışmalardaki temel dinamik unsurun değişmesi gerekiyor. İki asırlık idari yapılanmada ki bakış merkeziyetçi idari otorite ile her türlü sorunun çözümlenebileceği yönünde idi. Hâlâ Türk insanı bu bakışını korumakta mıdır? Bugünün dünyasında tüm toplumsal sorunlar merkeziyetçi idari yapı ile çözümlenebilir mi? Tartışılması gereken temel dinamik unsur budur!


31 Ağustos 2004
Salı
 
DAVUT DURSUN


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED