AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ

Y A Z A R L A R
Temel ve yapısal bir mesele: Dış açık

Yılın ilk altı ayı sonunda dış ticaret açığı, yıllık bazda 30 milyar dolara, cari açık da 12 aylık süreçte 12 milyar dolar sınırına ulaşınca, hükümet de artık bir tavır ortaya koyma gereğini hissetmiş olacak ki, ekonomiden sorumlu bakanlar cari açığı yakından takip ettiklerini ve gerekirse müdahale edeceklerini ifade eden açıklamalarda bulundular.

Son zamanlara kadar cari açığı görmezden gelen anlayışın şu bir aydır kamuoyuna sunduğu mesaj, cari açığın temel sebebinin içerideki tüketim patlaması olduğu yönünde. Önerilen veya daha açık bir dille ifade etmek gerekirse, bastırılan çözüm ise, büyümenin frenlenmesi gerektiğini öne çıkarıyor. Kimi ekonomistlerin öne sürdüğü döviz kurlarına muhtelif şekillerde müdahale teklifine, enflasyonla mücadele ve kamu kesimi borç dinamiklerine zararı olacağı gerekçesiyle karşı çıkılıyor. Hükümetin politikalarını etkileyenler nezdinde, öncekilerin tavsiyelerinin daha bir kabul gördüğünü tahmin etmek güç değil. Önümüzdeki günlerde, dış finansman imkânlarını "korkutmayacak" daraltıcı uygulamaların devreye sokulması gündeme gelebilir.

Bu köşede cari açık problemi ile ilgili çeşitli yorumlar yapmış, patlayan ithalatın cari işlemler kalemi içinde kalarak finansmanının sınırlarına gelindiğini, zira gerek ihracat gelirlerimizin, gerekse turizm gibi muhtelif hizmet gelirlerimizin Türkiye'nin mevcut yapısal şartları içinde zaten tahmin edilen sınırların ötesinde bir performans sergilediğini dile getirmiştik. Bu durumda geriye iki yaklaşım tarzı kalıyor. Bunlardan ilki, cari açığı finanse edecek kaynakları geliştirmek ve rasyonelleştirmek. İkincisi ise, ihracata zarar vermeden ithalatı daraltmak.

Esasında Türkiye'nin cari açığı finanse etmekte zorlandığını söylemek için henüz erken. Zira gerek yurtdışından ülke içine akan, gerekse kayıtdışından kayıtiçine kayan sermaye, cari açığı kapatmakla kalmıyor, ülke rezervlerine de katkıda bulunuyor. Ancak ne yazık ki, söz konusu sermaye, ülkenin döviz üretme kapasitesini arttıracak yatırımlar yerine kısa vadeli spekülatif kazançlara yöneldiğinden, bırakınız orta vadeyi, kısa vadede dahi ciddi kırılganlıklara sebep oluyor.

Bu süreç, ülkede suni bir döviz bolluğu oluşturarak, döviz piyasalarının dış ticaret dengelerine uygun tepki vermesini geciktiriyor. Dahası, bu tip bir sermaye hareketi, eninde sonunda bir kâr realizasyonu gerektirdiğinden ve bu fonları, topu topu iki elin parmakları adedince yatırım şirketi yönlendirdiğinden ve bizimkiler de bunları izlediğinden, bu "sıcak para"nın çıkışı hemen her zaman toplu halde gerçekleşiyor. Yurtiçi sermaye piyasalarımız, bu kadar yüklü hareketi kaldırabilecek ölçüde derin olmadığından, bu çıkışlar beraberinde ciddi dalgalanmaları da beraberinde getiriyor.

Öte yandan ithalatı azaltmanın başlıca iki yöntemi var: fiyat politikası ve miktar politikası. Miktar politikalarından biri, kotalar ve standartlarla ithalatı fiilen zorlaştırmak. Bir diğer miktar politikası ise ithal ürünlere olan talebini zayıflatmak. Fiyat politikalarının başında muhtelif gümrük ve dolaylı vergiler geliyor. Günümüz dünyasında bunu uygulamak zor. Nihayet bir başka fiyat politikası da döviz kurları ile oynamak.

Ne yazık ki, gerek miktar, gerekse fiyat politikalarının yan tesirleri var. Her şeyden önce ithalat içinde tüketim malları ithalatı son zamanlardaki artışa rağmen hâlâ düşük seviyelerde. Sadece bu tip ithalata yönelik talebi soğutmak için gerekli seçici politikalar oluşturmak ve uygulamak zor. Genel olarak iç talebi soğutucu politikalar ise, öncelikle zaten ithal talep içinde önemsiz bir yer kaplayan düşük gelirlileri ve işsizleri vuracaktır.

Geriye kur politikası kalıyor. Ne yazık ki, kurlar üzerine oldukça fazla beklenti inşa edildiği için bu yönde bir niyet de tedirgin edici oluyor. Bugüne kadar kur-enflasyon-istikrar arasında kurulan ilişki artık herkesin zihnine kazınmış, bu yönde bir müdahale, hep geciktirilmiş, geciktikçe de uygulama riski ve maliyeti artmıştır.

Şu bir gerçek: Türkiye dış açık vermeden büyüyemiyor. Mesele ülke ekonomisini, her üç-dört yılda bir girdiği bu girdaptan kurtaracak yapısal adımları atabilme cesaretinde düğümleniyor. Bunu yapamadıkça da, önerilen tüm çözümler sathî ve kısa süreli kalıyor.


31 Ağustos 2004
Salı
 
MELİKŞAH UTKU


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED