T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Bir dostla hasbihal

Aziz dostum, "Bu ne cür'et?!" diye yazmışsınız. Anladım, siz de tehdid ehline dahil olmuşsunuz. Son zamanlarda onların kılıcı pek yaman kesiyor. "Sürece uyum sağlamazsanız Amerika canınıza okuyacak" üslubundan esintiler sezdim bu sözde. Size hiç yakıştıramadım. Bilirim, bazan heyecanlanırsınız, o zaman çok yargılayıcı olursunuz. Yargılamış ve biçmişsiniz. Yargılamadan asanların yanında sizinkisi gene de insaflı kalır.

"Pervasız bir 'tekfirdir' bu!" buyuruyorsunuz. "Tekfir"le işimin olmadığını bildiğinizi umardım. En azından benim yazımdan yola çıkıp bu sonuca varırken iki kere düşünmenizi beklerdim. Sizi en iyi anlayanlardan birisi olduğumu sanıyorum ve bu yazıyı yazarken sadece "aşırı heyecan" sizi anlaşılır kılıyor.

Benim "Allah'ın razı olacağı din" kavramı ile "Amerika'nın razı olacağı din" gibi bir ayrım yapmamı "en yanlış ve en tehlikeli tavır" olarak niteliyorsunuz. "Cür'et" suçlamasına kadar uzanan yorumlarınız buradan kaynaklanıyor.

"Allah'ın razı olacağı din" kavramı Kur'an'ın kavramı. Kur'an, böyle bir dini kabul edilebilir buluyor. "Dinle ilişkiniz nihai planda Allah'ı hoşnud kılacak bir çerçeveye otursun, çünkü dinin ölçülerini koyan Allah. Kendinize göre ürettiğiniz şeye din, en azından İslam demeyin" demektir bu. Kuşkusuz insanın yorumunu ortadan kaldırmıyor bu, ama her yorumda bir "Allah'ın muradını doğru anlama" duyarlılığını ve daha ötede çıkarlardan arınmış, samimi, hesapsız bir yaklaşımı zaruri kıldığı da bir gerçek.

Gelelim, "Amerika'nın razı olacağı bir din..." ifadesine... Buradan herhangi bir gücün "din tanımlaması" yapabileceği, insanın zaman zaman iki tanım arasında tercih yapma durumunda kalabileceği gerçeğine işaret ediliyor. Kur'an insanın "heva"sını bile tanrılaştıracağından bahsediyor. Yine Kur'an, ruhban sınıfının "Rab edinilebileceği"ne işaret ediyor ve inananları bundan sakındırıyor. İnsan, kimi zaman nefsini-hevasını-arzularını tanrılaştırabiliyorsa, din adamları "Rab" statüsü kazanabiliyorsa insanların gözünde, Firavn tipi kendini "Rab statüsünde gören" siyasal bir simge olarak yer almışsa, devletlerin zaman zaman "din tanımı" yapmaya yönelmesi bizler tarafından çok tanıdık olaylar halindeyse, kendisinde sınırsız güç gören süper devletlerin "din tanımı" yapmaya yeltenebileceklerini, kimi insanların da kendi din tanımlarını, ona uyarlamaya yöneleceklerini belirtmek neden şaşırtıcı olsun? Hiç şüphesiz Amerika, kendi politikalarına uyum sağlayacak bir "İslam tarifi" arayışı içindedir ve İslam toplumlarının bu tarifi içselleştirmesinden yanadır.

Aziz dostumun, olayı kendisi için problem haline getirmesi, tabii ki bu kadarla sınırlı değil. O şöyle düşünüyor. Bu tanımla siz "Taliban ve Bin Ladin'i eleştirerek teröre karşı operasyonu onaylayan diğer İslamcı yazarlarla milyonlarca Müslüman'ın dini(ni) 'Amerika'nın razı olacağı din'" saydınız. Bir kere burada size yakıştıramadığım bir çorbalama var. Bakın bir kere "Taliban ve Bin Ladin'i eleştirmek" ayrı, "teröre karşı çıkmak" ayrı ve daha ötesi "operasyon"un teröre karşı olduğunu tartışmak ayrı, "operasyon" adı altında bir İslam ülkesinin bugüne kadar sadece sivilleri öldüren bir bombardımana dönüşmesi ayrı... Bakın "operasyon" diyorsunuz. "Bombardıman"ı görmenizi isterdim. Yufka yüreğinizden habersiz değilim, (başörtüsü konusundaki tavrınızın kahramanca olduğundan da) ama bu olay karşısında bir yürek dağınıklığı yaşadığınızı da görmenizi isterim. Bunca işi çorba haline getirdikten sonra sıra benim "operasyonu onaylayan İslamcı aydınları ve milyonlarca Müslüman'ı Amerika'nın razı olacağı dine bağlı olmakla suçladığımı" ifade ediyorsunuz. Asıl bu çorbalamanın adını koyamadığımı itiraf etmeliyim. Hedefi kim olursa olsun teröre kütlevi bir red olduğunu biliyorum, ama ortada "bombardımanı onaylayan" kaç İslamcı yazar ve kaç Müslüman bulunduğunu doğrusu dostumdan öğrenmeyi isterim. İslam ülkeleri ile ilgili kamuoyu araştırmaları aziz dostumu doğrulamıyor. Hatta yalnız İslam ülkeleri değil, dünyanın insan hayatına karşı sorumluluk duyan çevreleri bile aziz dostumun "operasyon" diye insanileştirmeye çalıştığı vahşi bombardımanın arkasında değiller.

Gelelim benim kimi suçladığıma...

Benim "Amerika'nın razı olacağı din" ifadem, Kissinger'in "Bundan sonra çatışma medeniyetler arasında değil, İslam'ın kendi içindeki anlayış farklılıkları arasında olacak" sözünden yola çıkılarak yapılmış bir yoruma aittir. Dedim ki "Amerika, kendisine uygun gelecek bir 'İslam yorumu' arıyor." Yani "Amerika'nın razı olacağı bir İslam" gündeme gelecek bundan böyle... Amerika'nın kalbini okuyanlarımız söylemiyorlar mı, bundan sonra her şey başka olacak. Dünya değişecek. Haritalar değişecek, yönetimler değişecek... Eh "din anlayışı" da değişecek Kissinger'in kehanetine göre... Amerika'nın tarifi ile Kur'an'ın tarifi uyacak mı birbirine? Taliban'ı, Bin Ladin'i, sizi, beni bir kenara bırakalım, İslam'ın tanımını Kur'an yapıyor, ona uyum arayışında mı Amerika'nın kafasındaki İslam tanımı?

Peki ben kimi suçluyorum? Somut olarak hiç kimseyi... Aslında kendimi "suçlayıcı" olarak yola çıkmış bir kimse olarak da görmüyorum. Belki bir uyarmadır yapmaya çalıştığım. "Din" konusunda hassas olanlara, dinlerinin "Allah'ın razı olacağı bir din" olmasını önemseyenlere bir uyarı.

Aziz dostum, sizi en iyi anlayanlardan birisi sayabilirim kendimi. İslam'la ilgili düşünce röntgeninizden haberim var. Korkarım bu konuda ortaya koyduğunuz tepki, kendinizi bu noktada Amerika'nın beklentileri ile yanyana oturmuş bulmanızdan kaynaklanmıştır. Keşke benim de bildiğim farkınızı farketseydiniz. Dini kuralların belirli ölçüler içinde değişme kabiliyeti bulunduğunu kabul etmekle birlikte sizin bu alanda hemen her iktidar sahibine tasarruf yetkisi verme anlamına gelecek şekilde değişmeyi meşru gören yaklaşımınızdaki risk de burada. Siz böyle düşünmeseniz de yaklaşımınız zaman zaman İslam üzerindeki her operasyona meşruiyyet kılıfı giydirmek için birebir uygun görünüyor.

"İslam'ı doğru anlama, doğru tanımlama, doğru yaşama" gereğini vurgulamış olsaydınız, buna katılırdım. Ama orada da belirleyici ne ABD'nin talepleri olmalıdır, derdim, ne de herhangi bir hakim iradenin şablonları... İslami bilim çevrelerinden görüşlerinizi paylaştığını düşündüğünüz insanların bile sadece tek boyutlarını aldığınızı, ya da sadece sizi paylaşanlarla görüştüğünüzü hiç düşündünüz mü?

Aziz dostum, Hariciler konusunda duyarlısınız. Haklı olarak o çizgiyi eleştiriyor, o çizgiye benzer oluşumları da dışlıyorsunuz. Bu çizginizi paylaşıyorum. Ama acaba bu tavrınız zaman zaman sizi, başka bir aşırılığa, yani ne diyeyim, hiçbir alanda hassasiyet göstermeme gibi bir noktaya sürüklemiyor mu? Doğrusu bazan aklımdan "Acaba aziz dostum için İslam nedir?" sorusunu sormadan edemiyorum. Eğer bunu da size olan muhabbetimden değil de, yargılama niyetine görürseniz hiç sorulmamış sayın. Çünkü asla böyle bir yargılama niyetim yok.

Aziz dostum, bazı hassasiyetlerinizin "İslam gölgeleniyor" endişesiyle alakalı olduğuna inandım hep. Ama ben, bazan bu kaygının bizi kendi kimliğimizden utanma noktasına sürüklediğini de gözlemliyorum. O da, gerçekleri görmeyi engelliyor ve hakim gücün-güçlerin her dediğinin bizim için hakikat haline gelmesine sebep oluyor. Ne bileyim ben, en azından böyle zamanlarda söylenenlerin psikolojik harp boyutu dikkate alınabilir diye düşünüyorum.

Son söz: Keşke birisi bana her gün telefon açıp, "Arkadaş ölüm var, ahiret var, Allah'la buluşmak var, O'nun huzuruna savunabileceğin (Bu, Mehmet Aydın Hoca'nın çok sevdiğim bir ifadesidir) bir hayat kitabı ile çık, yüzün ak olsun, en büyük iflas oradaki iflastır, çünkü telafi imkanı yoktur" dese... Ona sadece şükran duyardım.


22 Ekim 2001
Pazartesi
 
AHMET TAŞGETİREN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED