T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

R Ö P O R T A J



INGMAR KARLSSON KİMDİR?
İngmar Karlssson 1942 yılında doğdu. Göteborg Üniversitesi'nde Ekonomi, Politik Bilimi Tarihi ve Uluslararası İlişkiler gibi dallarda eğitimi tamamladı. 1967 yılında Dışişleri'nde kariyerine başladı. İlk olarak 1969-74 yılları arasında Kolombiya'nın Bogota şehrinde İsveç Konsolosluğu'na atandı . 5 yıl Stockholm'da Ortadoğu Araştırmaları Enstitüsü'nde çalıştı. Daha sonra 1979-83 yılları arasında Suriye'de elçilik yaptı. 1984 yılında Pekin'de ve 1987 ve 1991 yılları arasında Bonn'da orta elçilik yaptı. 5 yıl da Stockholm'da Politik Planlama Dairesi'nde çalıştı ve bu dönemde "İslam ve Avrupa" adlı kitabını kaleme aldı. 1996'dan şimdiye dek Prag'da elçilik yapan İngmar, şimdi Türkiye'ye İsveç elçisi olarak atandı.

Mücadele dinler içinde yaşanacak

Bir medeniyetler ya da dinler savaşı olmayacak. Ancak, tüm dinler, Hinduizm, Budizm, Hristiyanlık, Yahudilik ve İslam gibi kendi içlerinde bir mücadele yaşayacaktır. Bu da modernistler ile radikaller arasında olacaktır.

5 yıl önce yazdığınız "İslam ve Avrupa" kitabı, Batı'nın İslam'a önyargılı bakışını çarpıcı bir şekilde ortaya sermişti. Bugün, 11 Eylül sonrası gelişmelerden kaygılı mısınız?

Birçok şey değişti. Ancak buna rağmen henüz bir şeyler söylemek için çok erken. Afganistan'da olabilecekleri beklemek lazım. Avrupa'da terörizm ciddi manada masaya yatırılacak. Ayrıca Avrupalılar İslam'ın ne olup olmadığını daha iyi öğrenecekler. Buna rağmen Amerika'da yaşanan eylemi İslam ile bağdaştırmıyor, bunun terörist bir eylem olduğunu düşünüyorlar. Sonuçta, Avrupalılar İslam dünyasının birlik içinde olmadığını, farklılıklar içerdiğini anlayacaklardır.

Bu değerlendirmenizden "dinler ya da medeniyetler savaşı" ihtimalini ciddiye almadığınız çıkıyor...

Hayır. Öyle bir şey olmayacak. Ancak bu medeniyetlerin ve dinlerin kendi içinde olacaktır. Tüm dinler, Hinduizm, Budizm, Hristiyanlık, Yahudilik ve İslam gibi kendi içlerinde bir mücadele yaşayacaktır. Bu da modernistler ile radikaller arasında olacaktır. Aynı şey toplumlar için de söz konusu. Bugün Avrupa'da Prag ve Seatlle'de yaşananlar da bunun eseridir. Ama, gelecekte Huntington'un düşüncesinin haklı çıkacağına kesinlikle inanmıyorum.

Peki bu fırsattan istifade, medeniyetler kendi aralarında bir diyalog geliştirebilirler mi?

Evet. 1995 yılında İsveç'in Stockholm şehrinde İslam dünyası ve Avrupa arasında ilişkiler çerçevesinde büyük bir konferans düzenlendi. Ve tahmin ediyorum ki, bu diyalog sürecektir. İsveç'te, İslam ve Avrupa diyalogu çerçevesinde bir enstitümüz bulunmaktadır. Ben sadece konsolosluk yapmıyor, aynı zamanda İsveç Merkezi'nin de başkanlığını yapıyorum. Böylece, Türkiye'de de böyle bir diyalog ortamını geliştirmeyi düşünüyoruz.

Bütün bunlara rağmen, Batı dünyasında İslam'a karşı negatif yaklaşımların varlığını neye bağlıyorsunuz?

Bunu İslam dünyasındaki, terörist hareketlere bağlayabiliriz. Pakistan'da bomba yapılıyor, buna "İslam bombası" adı konuluyor, ancak ABD ve İngiltere'de bombalara "Hıristiyan bombası" adı verilmiyor. Şu anda İslam ciddi manada tartışılıyor. Ve bundan pozitif bir sonuç da doğabilir. Avrupa'da insanların İslam konusunda pek bilgileri bulunmuyor. Fakat bugün bu değişiyor. Artık insanlar İslam hakkında çok şey öğrenmeye başladılar. Okula gittiğim dönemlerde harita üzerinde bize Endonezya'dan Afrika'ya kadar olan tüm bölgelere İslam deniliyordu, ancak bugün İslam'ın, Türk İslamı, Endonezya İslamı ve Afrika İslamı, gibi türlerinin olduğunu öğrenmeye başladılar. Ben, kitabımı 1994 yılında yazdım ve İsveç'te İslam üzerine bir- çok konferans verdim, sonuçta insanların İslam'ı öğrenmeye ne kadar meraklarının olduğunu gözlemledim.

11 Eylül'den sonra, bu merakın daha da artığı söylenebilir mi?

İnsanlar olanı anlamaya çalışacaktır ve yakın zamanda bunun, İslam'ın değil, teröristlerin işi olduğunu anlayacaklardır. Batı'nın politik kurumları da toplumlarına bunun İslam'la bir bağlantısının olmadığını aksine terörist bir hareket olduğunu anlatmaya çalışıyorlar. Elbette ki, küçük Hristiyan fundamentalist gruplar bunu İslam'la bağdaştırmaya çalışıyorlar, ancak çoğunluğun fikri öyle değil. Çok önceleri Filistin'de ilk terörist faaliyetler ortay çıktığında, herkes bunu "İslami terörizm" olarak adlandırdı. Ancak bunu Filistin'de ilk başlatan hareketlerin çoğu Hristiyanlar gruplar tarafından olmuştu, tıpkı George Habbaş ve diğerleri gibi... Fakat kimse buna Hıristiyan terörizmi adını vermedi.

ABD'nin saldırı sonrası tutumunun İslam dünyasını tatmin ettiğini düşünüyor musunuz?

Başkan Bush, mesala crusade (Haçlı seferi) sözcüğünü kullandıktan sonra bu sözcüğü kullanmanın yanlış olduğunu anladı ve sonra bundan döndü. Ancak biz Avrupalılar, İsveç'te crusade sözcüğünü farklı anlamlarda da kullanıyoruz. Örneğin, uyuşturucu ile mücadele için de, uyuşturucuya karşı crusade tabirini kullanıyoruz. Bush'un bu sözcüğü asıl manasında kullandığına inanmıyorum.

Savaş'ın Irak'a sıçraması durumunda İslam dünyasının bunu bir haçlı seferi olarak algılaması yadırganabilir mi?

Hayır, sıçrayacağını sanmıyorum. Amerikalılar'ın buna çok dikkat edeceklerine inanıyorum. Şimdi bazıları diyor ki, "şarbon Irak tarafından yayılıyor." Eğer gerçekse bu da Irak'a saldırıyı getirebilir. Bu, Irak'a karşı bir şeyler olabileceğini gösteriyor. Ancak Amerikan politikası bunun yan etkilerini çok iyi değerlendiriyor.

Bir dinin, diğer bir dine nazaran şiddete daha yatkın olduğu söylenebilir mi?

Hayır. Batı'da ve Avrupa'da İslam imajının yanlış anlaşılması "cihad" sözcüğünün doğru anlaşılmamasından da kaynaklanmaktadır. Cihad demek çaba sarfetmek demektir, fakat cihad sözcüğü Avrupa dillerine "kutsal savaş" olarak tercüme edilmektedir. Birçok radikal de cihad sözcüğünü böyle tercüme etmekte ve bunlar da cihadın yanlış anlamasını sağlamaktadır.

Güvenlik duygusunun herşeyin önüne geçtiği yeni süreçte; bütün dünyada demokratik hakların daralması gibi bir felaket yaşanabilir mi?

Demokratik haklar kesinlikle sürecektir. Ancak güvenlik artabilir, bu da bir müddet için olacaktır. Terörün baskısı ile bazı şeylerin geriletilmesi kısa bir süre için geçerlidir.

Türkiye'de Refah Partisi eliyle İslami demokrasi deneyimi yaşandı ve bu engellendi. Bunu, nasıl yorumluyorsunuz?

Türkiye'de 4 haftadır bulunmaktayım. Bu konuda bir şey söyleyemeyeceğim

Bir an diplomat olduğunuzu unutmuşum....

Yok, yok gerçekten böyle... İslam ülkeleri demokratikleşebilir. Tıpkı Türkiye'de olduğu gibi. Burada çoğulcu sistem işlemekte. İslam toplumlarının da demokratikleşmesi için birçok yol bulunmaktadır. Fas ve Mısır'da da böyle bir gelişme var.

Kitabınızda, sürekli olarak Batı dünyasının İslam'ı tanımadığına vurgu yapıyorsunuz. Bu durum bugün daha da pekişti mi?

Hayır, her geçen gün daha iyiye doğru gidiş yaşanıyor. İnsanlar İslam'ı daha çok öğrenmeye çalışıyorlar. 6 yıl önce bu kitabı yayımladığımda, İsveç'te Müslümanlar'ın nüfusu 200 bin idi. Fakat şimdi 400 bindir. Müslümanlar Katolikler'den 3 kat fazladır. İsveç'te camiler yapıldı. Stockholm'de büyük bir cami var, kimse bunu protesto etmiyor. Halk artık bunu benimsemiş durumda.

Şunu sordum... Batı'nın İslam'ı tanımadaki sorunları hâlâ devam ediyor mu?

Evet, hâlâ bir grup var. İnsanlar İslam'ı, Yahudilik ve Hıristiyanlık'tan ayrı sanıyorlar. İnsanlar şimdi bunu daha iyi görebiliyorlar, Allah hepimizin Allah'ı, birine özel değil. Suriye'de beş yıl yaşadım. Daha sonra Suriye'den Hindistan, Bangkok, Hong Kong üzerinden Pekin'e geçtim. Pekin'deki yeni elçiliğimize yerleştik. Ben küçük kızıma bundan sonra evimiz burası dedim. Ancak kızım ağlamaya başladı. Çok mutsuzdu. Kendini emin hissetmiyordu. Bizim elçiliğimizin bitişiğinde Pakistan elçiliği bulunmakta idi. Pakistan elçiliğinden ezan sesi yükselince, kızım ağlamaya bıraktı ve "Allah" dedi. Sonra da "burası bizim evimiz" dedi. Bu kızın annesi Katolik, babası ise Protestan, ancak kız kendini Pekin'de "Allah" sözcüğünü işitince güvencede hissetti. Kızım İslam sayesinde kendini tehlikede değil, daha bir güvencede olduğunu hissediyor.

Beni savaş çıkarmaya çalışmakla suçlamayın ama değerlendirmelerinizin temelinde aşırı iyimserlik yatıyor olabilir mi?

Ben kitabımda bunlara değindim. Medeniyetler arasındaki çatışma riskinin sadece Batı toplumu ile İslam ülkeleri arasında değil, Avrupa içinde yaşayan Müslümanlar ile Avrupa ülkeleri arasında olabileceğini söyleyebilirim. Bugün Avrupa topluluğu içinde 20 milyon Müslüman bulunmakta ve bunların çoğu Avrupa'nın kenar mahallelerinde yaşıyor. Kendilerine ait gettoları var. Bunların içinden fundamentalistler çıkabilir. Eğer biz onları toplumlarımıza entegre etmeye çalışmazsak ileride bir çatışma riski doğabilir. Batı için asıl risk bu. Yoksa İslam toplumları ile bir çatışmanın olacağını düşünmüyorum.

Avrupa, 20 milyon Müslüman'ın kendi arasında olmasından memnun mu? Yoksa bununu işgücünden kaynaklanan bir ekonomik zorunluluk olarak mı algılıyor?

Bazı insanlar olmayabilir, fakat çoğunluk bundan memnun ve herhangi bir sorun görmüyor. Fransa'ya gelen Afrikalılar çok iyi Fransızca konuşuyor. İngiltere'ye gelen Pakistanlılar çok iyi İngilizce konuşuyor. Avrupa'da yaşayan Müslümanlar'ın çoğu sekülerdir. İsveç'te yaptığımız anketlere göre buradaki Müslümanlar'ın yüzde 15'i düzenli namaz kılıyor. Müslüman ailelerinin çocukları da Batı'da bir Avrupalı gibi yaşıyor.




15 Ekim 2001
Pazartesi
 
 
Künye
Temsilcilikler
Reklam Tarifesi
Abone Formu
Mesaj Formu
Ana Sayfa | Gündem | Politika| Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Hayat| Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED