T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Ne dersiniz; bu 'insanlık' sınavından geçer not almanın yegâne yolu, 'kendini yakmak' olabilir mi?..

A.B.D.'ye vâkî 11 Eylül terör saldırılarından sonra, öyle anlaşılıyor ki; "içerden" ve dışardan, kendilerinde, Müslümanlar'ı terör karşısında o kronik 'samimiyet testi'ne tâbî tutmak yetkisi ve görevi bulunduğunu sanan kimi akl-ı evveller tarafından başlatılan 'sıkıştırma' hamlesi, içeriği daha da boyutlanarak sürecek gibi görünüyor. Batı odaklı ve A.B.D. güdümünde, tam anlamıyla bir 'sindirme', 'silikleştirme' ve 'kimliksizleştirme' taarruzu; Müslümanlar'ın toplumsal, siyasal, ekonomik, stratejik ve giderek düşünsel/kültürel 'varoluş' dinamiklerini de kuşatacak tarzda sorgulayıp 'hırpalayan' bir sistematikle hayata geçirilmeye çalışılıyor.

Kendilerini "İslâmcı" olarak yaftalayan veya böyle yaftalanan kesimlerden (Doğrusu, İslâmiyet'i herhangi bir 'ideoloji' kategorisine indirgeyen "İslâmcılık" kavramından da ve Müslüman'ı o ideolojinin bir 'nesne'si sayan "İslâmcı" kavramından da oldum olası hiç hazzetmedim; zira, söz konusu 'nitelendirme'leri gerek 'felsefî' ve gerekse 'ontolojik' bakımdan daima 'sakil' buldum.) yükselen çeşitli kınama ve terörün her biçimini reddedip lânetleyen açıklamalar, nedense, birtürlü bunları tatmin etmişe benzemiyor. Hatta tatmin olmak bir yana, bazıları, herhangi bir Müslüman'ın meşrebine, algı zaviyesine ve anlama/anlamlandırma yeteneğine göre, pek âlâ 'referans' alabileceği birtakım görüş, düşünce ve sahiplerini bu 'netameli' ortam vesilesiyle İslâm dünyasından 'silmek' veya hiç olmazsa 'budamak' misyonunu da kendilerinde saklı tuttukları zehâbıyla, açıkça, 'dayatmacı' bir zihniyetin konjonktürel formülasyonlarını seriyor önümüze..

Bu hususta, sonu ideolojik 'despotizm'e kadar varabilecek 'yükleniş'leri seslendirirken, ayarı iyice kaçırdıkları şurdan belli: İstiyor ve buyuruyorlar ki; bu ülke Müslümanlar'ının örneğin Mevdudi, Seyyid Kutub gibi yazar ve düşünürlerle, dünyayı/hayatı 'farklı' bir biçimde algılayıp yansıtmak konusunda varolabilecek kimi ortak payda arayışları ve temâs noktalarıyla içkin bağları tamamiyle kesilsin, ortadan kalksın! Hiçbir 'benzeri' yaklaşım efektinin izleri belirmesin bundanböyle aralarında! Yani?! Yani, zaten yeteri kadar 'uçurum'la önleri kesilen Müslüman toplumlar, giderek, daha çok 'yalıtılsınlar' birbirlerinden; aralarında 'düşmanca bakış'lar 'ton' kazansın!

Peki, bu hafiften 'megalomani' kokusu yayıp, 'Stalinist' bilinçaltılarını kaşıyarak kışkırtan global ölçekteki 'proje'nin bir adım ötesi, ne olabilir acaba? Ne olacak; "Mevdudi, Seyyid Kutub gibi yazarların ne kitapları basılsın, ne de okunsun bu ülkede" zorbalığı.. Kısacası, İslâm dünyasındaki düşünsel/kültürel sahanın bir 'mıntıkası'nın 'terörize' edilişi..

Esasen, 1970'lerin İslâmî düşünce dünyasındaki bu 'favori' yazarların ve serdettikleri görüş ve anlayışların, 2000'li yılların Türkiye'sindeki Müslüman aydınlarda ne kadar ve ne ölçüde mâkes bulduğu/bulacağı bahs-i diğer ama, bu tür yazar/düşünür, ekol hazımsızlığının bir ucundan çekile çekile varacağı noktanın, günün birinde "Yeni toplum üretme merkezi"nin gayretleriyle düşünme, düşünceyi ifade etme ve yayma hakkı ile düşünceye ulaşma özgürlüğünün 'gaspedilmesi' şeklinde tezahür edebileceği çok açık.. Bu bağlamda, söylemek bile fazla: Eğer özgür bir dünyanın, yasaklarla boğulmaması gereken bir hayatın varlığına inanıyorsak, birilerinin kalkıp birilerine "Şu ekolle, ideolojiyle bağ kurup, şununla kurmayacaksın; şu düşüncelerden etkilenip, şu düşüncelerden etkilenmeyeceksin; şu yazarları okuyup, şu yazarları algı sahanın dışına çıkaracaksın!" türünden 'aymazlık'ları dikte etmek hakkına sahip bulunmadığını bir ön-kabul olarak benimsememiz gerekir. Kaldı ki; düşüncelere, görüşlere, anlayışlara ve şiddet içermeyen ideolojik yönelişlere kendinden menkul 'tehdit' değerlendirmeleriyle 'narh' koymaya kalkışmak, günümüzde artık fazlasıyla 'komik' kaçıyor ve öteden beri 'haddi aşmak' olarak yorumlanıyor..

Bir an için, "İslâmcılar"ın bu 'buyruk'lara boyun eğdiğini düşünelim: Mesele, hallolacak mı? Asla ve kat'a!. Birbirini izleyecek muhtemel talepler, gün gelecek, Müslümanlar'ın yeryüzündeki 'meşruiyet'inin sorgulanması aşamasına kadar gelip dayanacak.. Bunun tersini kim iddia edebilir?

Zaten görüldüğü, yaşandığı gibi 'mesele', çeşitli varyasyonlarla, terörü kınayıp lânetleyen sözlü ve yazılı beyanların birilerini tatmin edip etmemesi olgusunu çoktan aştı. Ve fırsat, ganimet bilindi: Şimdi, bir taraftan Afganlı çocukların üstüne bombalar yağıyor, diğer taraftan Türkiye'de ve dünyanın başka coğrafyalarındaki "İslâmcılar"ın zihinleri, algı mekanizmaları, anlama/yorumlama yetenekleri sıkı bir 'markaj' altında tutuluyor.

Ne yani; yoksa her türlü reddedişe, karşı çıkışa rağmen "terörü hoş görüp, ondan medet ummak" gibi çok ağır ve çirkin bir 'töhmet' furyasının hedefi olan "İslamcı" kesimler içinden birkaçının 'kendini yakması' mı gerekiyor, bu 'kör vebal'den kurtulmak için?

Efendim..?!


22 Ekim 2001
Pazartesi
 
İHSAN DENİZ


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED