T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Bu gözyaşları bizi yakar

Öyle zamanlar oluyor ki, içimde bütün umutlar tükeniyor ve her seferinde bu ülkede yaşamanın ne denli acı verici olduğunu düşündükçe çaresizlikten kahroluyorum. Galiba, sözün ve umudun bittiği böylesine acılı bir "Türkiye gerçeği" ile ilk kez karşı karşıyayız.

Şu hale bakın ki, bütün cephelerde çoktan iflas bayrağını çekmiş, siyasetin "musalla taşı"nda ağlayanı bile bulunmayan bu zavallı iktidar, biraz olsun suni teneffüs yapabilmek için uluslararası finans kuruluşlarının önünde "kıvırtmak"tan bitkin düşmüş ve bütün bir ülkeyi dünyada utandırmaktan başka bir işe yaramıyor.

Koskoca ülke sanki korkularına teslim olmuş durumda. Yüzyılların medeniyet coğrafyası üzerinde oturan bütün bir toplum, sanki hafızasını tümden yitirmiş, gelecek hayalleri ise hiç olmamış...

Sanırsınız ki, bu ülkenin Avrupa Birliği yolunda Helsinki'de ateşlenen demokratikleşme ve insan hakları umutları hiç olmadı.

Gün olur umutlanırsınız, umutlanmak istersiniz... Ama öyle şeyler olur ki, umutlarınız korkunun karanlık duvarlarına çarparak parçalanır, kahrolursunuz. Örneğin, Meclis Partilerarası Uzlaşma Komisyonu Anayasa değişikliği konusunda "mahcup" da olsa bir uzlaşmaya varır, "galiba bu kez olacak" diye umutlanırsınız, ama aynı Meclis öyle bir RTÜK Yasası çıkarır ki, Türkiye adına utanır kahrolursunuz.

Reformlar ve prangalar birbirine karışır adeta... Ekonomiden demokratikleşmeye kadar bütün alanlarda esas belirleyici olan "korku"dur. Bu yüzden, ekonomik reformlarda belirleyici "irade" uluslararası finans kuruluşlarına aittir. Açıkçası, hükümet "reform" olarak nitelenebilecek adımları bile kendi özgür iradesiyle değil, "ya para gelmezse" korkusuyla atabilmektedir.

Uluslararası finans çevrelerinden esen her rüzgardan korkar hale gelen iktidar, içerde ise daha beter korkularla yerlerde sürünüyor. Yıllardır, "siyaset dışı merkezler"den korktuğu için bu milletin çocuklarının umutlarını hançerlemekten çekinmiyor.

Bu iktidar ki, sırf inançları adına başlarını örten genç kızlara üniversite kapılarını kapatarak inanç ayrımcılığı ve "bölücülük" yapıyor, cezaevi ölümlerinden kılı bile kıpırdamıyor.

Yine aynı iktidar, Aydın Doğan'ı ürkütmemek için RTÜK Yasası'nı çıkarmayı "kutsal" bir vazife gibi görüp, özgürlükleri ve umutları ateşe veriyor.

İşte, "halka güven" esasına dayanmayan ve sadece birilerine "rant" paylaştırılarak yapılan siyaset, "kekeme" bir irade ile ayakta durmaya çalışıyor.

Bu yüzden, hırsızların, soyguncuların şekillendirdiği "alaturka" yönetim anlayışının sonu bir türlü gelmiyor.

Bu yüzden, "vesayet"le siyaset arasında kalan adalet, vicdanlarda kanamaya devam ediyor.

Bu yüzden, ülkenin orta yerindeki ateş, hakları gaspedilen insanların feryatlarıyla her gün daha yükseklere çıkıyor.

Sahi, Türkiye gibi böylesine iç içe dramların yaşandığı bir başka ülke var mıdır acaba?

Örneğin dün, başörtülü adayların alınmadığı ÖSS'de tam bir trajedi yaşandı. Sınava gireceği binanın kapısına 3 kez gitmesine rağmen bir türlü başını açamayan bir kız öğrenci gözyaşlarına boğularak evine döndü. Böylesine yürek paralayıcı bir utancın hesabını kim verecek Allahaşkına?

Çaresizlik içinde ve gözyaşlarıyla sınav kapısından dönen genç kızın şu sözlerini dikkatle okuyun lütfen: "Ne yapayım, bir türlü açamıyorum, yapamıyorum. Kaç defa girmek için kapıya gittim, ama elim kolum bağlı sanki, açamadım. Bu kadar üzüntülü bir halde sınava girsem de zaten başarılı olamam herhalde."

Bu ülkeyi yönetenlerin hiç mi vicdanları sızlamaz?

Bu gözyaşları, bir gün hepimizi yakar.


18 Haziran 2001
Pazartesi
 
MEHMET OCAKTAN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | İzlenim | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED