T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
"Açıklamalı Meal" hakkında zaruri açıklama (II)

-"(…) Eleştirilerini lütfen ortaya koysunlar. Nefsim memnun olmasa da insaflı tenkidler elbette değer ifade edecek ve tarafımızdan değerlendirilecektir."

Suat Yıldırım'ın bu ifadesini o zaman bir davet olarak telakki etmiş ve Meali hakkındaki değerlendirmelerimi Kur'an'a hürmeten bir "zaman israfı" olarak görmeyip uzun uzun yazmıştım. Fakat herkes eleştiriden istifade edemez, bu iş gayret ister, kabiliyet ister, ilmî olgunluk ister, hepsinden önemlisi söyleneni anlamayı, anlamaya hazır olmayı ister.

Bakınız mütercim ne diyor:

- Kolay anlaşılan, munis ifadeler kullanmamızı, avama yönelik bir meal olarak değerlendiren bu eleştiriyi nazar-ı itibara almaya değer bulmadım. İlmî olmak için, karmaşık olmayı şart gören bu anlayışa katılmadığımı ifade etmekten çekinmiyorum. Meal geniş kitle için hazırlandığına göre, doğru bilgileri kolay anlaşılacak tarzda vermek tercih edilmelidir.

"İlmî olmak için karmaşık olmayı şart gören bir anlayış"ın sahibi olmadım, böyle bir şeyi de ne savundum, ne teklif ettim. Oysa ben çok daha farklı bir şey söylemiş ve mütercimin dilinin seviyesini değil, açıklama notlarının seviyesini eleştirmiştim:

- "Herkese hitab eden meâl olur mu? Bizce olmaz. Fakat ne yazık ki sayın Suat Yıldırım, çevirisinde herkese (!) hitab etmeye çalışmış ve açıklamalarını da adına herkes (!) denen bir kitle için yazmış. Herkese hitab eden açıklamalar, alt seviyeleri gözetmeyi gerektireceğinden, bu tür eserler, alt seviyelere hitab eden eserlerdir. Ben böyle bir yolu tercih ettiği için Suat Yıldırım Hoca'yı kınıyor değilim; sadece, kendisini eserlerinden tanıdığım ciddî bir ilim adamının, herkes gibi eser vermek yolunu tercih etmiş olmasına hayıflanıyorum."

Bu eleştirimi de uzun uzun örneklendirmiş ve şöyle demiştim: - "Ortaokul öğrencileri nazar-ı itibara alındığında bu tür açıklamalar lüzûmsuz ve faydasız sayılmazsa da bu bilgileri bir meâlde değil, okul ansiklopedilerinde görmeyi tercih edecek insanların miktarı, sanırım hiç de az değildir. Keşke Kur'an okurları çocuk yerine konulmasaydı... Keşke okurlar ciddiye alınsalardı; ve keşke bundan çok daha fazlasına ihtiyaç duydukları unutulmasaydı..."

Hakikat bu… Fakat daha önce de işaret ettiğim gibi eleştiriden istifadeye salih olmak gerekir. Değilse fikri müdafaa yerine, nefsi müdafaa yapılır ve sonuçta onca mürekkeb boşa akıtılmış olur.

Üstelik ben mütercimin Türkçesini 'kolay' ve 'munis' olmakla değil, "hatalı' ve 'yetersiz' olmakla nitelemiştim:

- "Meselâ Suat Yıldırım Hoca'nın Bakara: 42 ayetinin Arapçası oldukça basit bir ibaresini dahî "Hakkı batıla karıştırmayın" şeklinde çevirmesi fevkalâde düşündürücü olmalıdır. Kezâ kendileri Türkçe konusuna önem verdiklerini söylüyorlar ve fakat -kendilerini temin ederim ki- yine de yüzlerce Türkçe hatası yapıyorlar. [Buradaki yüzlerce tabiri mübalağa ifade etmemektedir.]"

Ayette hakkın batıla değil, batılın hakka karıştırılmasından söz edildiğini ve arada pek muazzam bir farkın bulunduğunu açıkça yazsaydım ayıp olmaz mıydı?! Biraz da mütercim zahmete girmeli, bu eleştiri lütfundan istifade edecek kadar olsun gayret göstermeli değil miydi?!?

Hz. Salih'e hitaben:

- "Yahu Salih!" dediler… (Hud: 62)

Hz. Şuayb'a hitaben:

- "Aferin, amma da akıllı, uslu bir adamsın ha!" (Hud: 87)

'Yahu', 'ha!' gibi ifadelerin sahibinin Türkçesinde mûnislik aranır mı? Yahut, Hud/57'yi "Muhakkak ki Rabbim her şey üzerinde Nigehbandır" diye çeviren birinin Türkçesinde?... (Kendileri de çok hafif bulmuş olacaklar ki "Yahu Salih!" hitabı 2. baskıda usulce "Ey Salih!" oluvermiş.)

Sözün özü, neredeyse önüne gelen her hocanın, her ilahiyatçının, her ilahiyatlının bir meal kotarmaya cüret ettiği böylesi keşmekeşte eleştiri, üstelik yöntemli eleştiri lüzumludur, hatta ehline vaciptir. Bu arada mütercim taifesine düşen de eleştirileri lütuf ve nimet bilmek, tebrik kartvizitlerinin miktarıyla öğünmek ya da meal nüshalarına anket kağıdı iliştirmek yerine oturup derslerine çalışmak suretiyle vâki hatalarını düzeltmektir. Aksi takdirde, mütercim taifesinden el uzattıkları bu meselede ısrarla ciddiyet ve hassasiyet talep etmemizden daha tabii bir durum olamaz.

Aslen eleştiri İlahiyat camiasının içinden çıkmalı… Lakin yetersizlik ve hiyerarşi buna mani oluyor… O halde mesuliyet yine Kur'an talebelerinin omuzlarında…

Not: Bu akşam saat: 22.00-24.00 arası Marmara FM'de 'Yola Çıkan Düşünce" birbuçuk yıl aradan sonra tekrar yola koyuluyor. İhsan Fazlıoğlu'yla birlikte bütün dostları sohbetimize bekliyoruz.


22 Aralık 2002
Pazar
 
DÜCANE CÜNDİOĞLU


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat| Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED