T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

K R O N İ K  M E D Y A
Star gazetesinin anti-Amerikancılığı

Star gazetesindeki anti-Amerikan hararet dayanılmaz noktalara vardı... Kimsenin Amerikan karşıtlığına sözümüz yok, ama bugün "Amerikan saldırganlığına karşı mazlum Ortadoğu halklarının savunuculuğu"nu üstlenen Star gazetesinin anti-Amerikancılığı, nasıl denir, biraz iç kaldırıcı...

11 Eylül'den hemen sonra, "geleneklerinde düello değil pusu olan ve bu pusunun zehrini saçan" Ortadoğuluların bir an önce bombalanması için tempo tutan Star'ı hatırlayınca, bugünkü ABD düşmanlığı hiç samimi görünmüyor.

Kronik Medya'nın başlangıç günlerinde, Akşam gazetesinin, grubun bankalarıyla ilgili resmî tasarrufun ardından nasıl bir gecede "Anti-Kemal Derviş, anti-IMF, anti-Amerikan" bir yayın çizgisi izlemeye başladığını gösteren uzun bir yazı kaleme almıştık. O yazıda üzerinde uzun uzun durmamış, fakat Star gazetesinin de benzer bir "uyanış" içine girmesinin miladını, grubun büyük şirketi TELSİM'in ABD şirketleri ile "papaz" olmasının hemen ardına denk geldiğini belirtmiştik...

Star gazetesi, aylardır ABD'nin Irak'a karşı gerçekleştirmeyi planladığı savaşın karşısında bir yayın çizgisi izliyor. O kadar da değil, gazete, ABD'nin, içinde Türkiye'nin de bulunduğu bölgedeki bütün planlarına da karşı. Star, ne zamandır anti-Amerikan bir çizgide...

Önümüzde gazetenin 19 Aralık tarihli sayısı duruyor. Gazetenin yayın yönetmeninin imzasını taşıyan ve neredeyse birinci sayfanın tümünü kaplayan haber, "Kapalı kapılar ardındaki işgal pazarlığını açıklıyoruz" başlığını taşıyor. Spot da şöyle: "Türkiye, mülteci akınına karşı Kuzey Irak'a girip, bölgeyi kontrol altına almak istiyor. ABD buna karşı çıkıyor, 'Ben gireceğim' diyor. Neden? Çünkü ABD, Kuzey Irak'ı işgal edip, Kürt Devleti'ni kurmak ve korumak için peşmergelere söz verdi..."

Çekirge, kendisinin ve gazetesinin "plan"la ilgili tutumunu ortaya koyarken şöyle diyor: "İşte, Türkiye'nin önündeki 'belalı macera'nın ulaştığı son nokta budur. Bu yüzden bu milletin ve bu devletin, bu konuda büyük hassasiyet göstermesi gerekmektedir. ABD'ye bu konuda verilen taviz, o tavizi verenleri tarih önünde affedilmesi mümkün olmayan sorumluluklara ve cezalara sürükler..."

Bu, sadece en tazesinden bir örnek... Star'ın sayfaları aylardır anti-Amerikan haber ve yorumlarla dolu... 19 Aralık tarihli gazetede, ABD'li ünlü muhalif düşünür Chomsky'ye yarım sayfalık bir yer ayrıldığını da unutmayalım ki, Star'daki anti-Amerikan "hararet"in şiddeti daha iyi anlaşılabilsin...

Peki biz kınıyor muyuz bu çizgiyi? Tabii ki hayır, biz bu tür "çizgi" eleştirilerini görev alanımızın dışında sayıyoruz. Derdimiz bu değil, derdimiz tutarlılık ve samimiyet...

Bakalım Star gazetesi aniden anti-Amerikan bir gazete haline gelmeden önce ABD ve onun savaşları hakkında neler düşünüyor, neler hissediyormuş? (Star'ın anti-IMF dönemi öncesinde izlediği yayıncılık çizgisi başka bir yazının konusu olsun.)

Problemimiz şurada: Örnek çok, yerimiz sınırlı. Bu durumda ne yapılır? Öyle bir-iki örnek verilir ki, mesele başka hiçbir ilaveye gerek duyulmaksızın aydınlanıverir... Biz de öyle yaptık. Star'ın, 11 Eylül'den sonraki korkunç Amerikancılığını gösterebilmek için, gazetenin sadece bir sayısının manşetini ve başyazısını aldık... Bakın, bugün "ABD saldırganlığına karşı mazlum milletlerin yanında" olan Star gazetesinin genel yayın yönetmeni, 11 Eylül saldırılarından iki gün sonra, 13 Eylül 2001'de ne yazmış (yazarın "Pusu ve düello" başlıklı yazısından):

"(...) Ve sanıyorum şu anda, Beyaz Saray'dan Pentagon'a, Dışişleri Bakanlığı'dan Amerikan Hazinesi'ne ve oradan ABD'nin körfezdeki tüm askeri gücüne doğru bir 'saldırı enerjisi' kurulmaktadır... Terörü hiç tanımamış bir dünya liderinin, böylesine keskin bir bıçak yarası alması, yapılacak vuruşun sertliğini daha da artırıyor... Evet, neresinden bakılırsa bakılsın, Filistin-Lübnan hattından, Ortadoğu'ya yayılan ateş bir 'pusu' olarak ABD'nin kalbine düşmüştür...

"Her defasında söylediğim gibi, ortada bir 'düello' yoktur... Çünkü, Ortadoğu'nun geleneğinde düello yoktur... Osmanlı'yı nasıl arkasından hançerlediyse, Doğu Akdeniz'de ve Kuzey'de olduğu gibi, her defasında sinsi ve korkak bir savaşın mührü vardır tarihinde... Şimdi, terörün kanlı dişlerine bürünüp, Afgan dağlarından Sudan içlerine, Lübnan'ın yıkık binalarından Libya'nın korkak ve mağrur sokaklarına kadar, bu 'pusu'nun zehrini saçıyorlar... Hiçbir zaman bir şövalye olamadılar..."

Ve Star'ın aynı tarihli (13 Eylül 2001) sayısının manşeti... "Balyoz havada" başlığına, gazetenin yarısını kaplayan uydu fotoğrafı eşlik ediyor. Fotoğrafta, bazı ülkeler ve onların başkentleri özel olarak işaretlenmiş... Gazete, okurlarına, ABD'nin işaretli başkentlerde kaç kişiyi öldürürse intikamını alabileceğini hesaplattırmaya çalışıyor. İpucu olarak "Pearl Harbor baskınında 2 bin 500 askerini kaybeden ABD'nin acısını ancak 250 bin Japonu atom bombasıyla ortadan kaldırarak dindirebildiği" hatırlatılıyor ve intikamın bu kez kaç şiddetinde olacağı konusunda okurlar bir tür tahmin yürütmeye çağrılıyor.

Biliyorsunuz, o günlerde, İkiz Kuleler'de ölenlerin sayısının çok daha fazla olduğu tahmin ediliyordu ve 13 Eylül'de Star'ın verdiği rakam tam 50 bindi! 2 bin 500 kişiye 250 bin, 50 bin kişiye tam 5 milyon ölü! Star'ın uydudan alınan fotoğrafta işaretlediği ülkeleri de tahmin edebilirsiniz: "Filistin: 2.6 milyon, İran-Tahran: 6.5 milyon, Sudan-Hartum: 1 milyon, Suriye-Şam: 1.5 milyon, Afganistan-Kâbil: 2 milyon..." Böyle gidiyor...

Star, işte oralardan geldi bugünlere... Bakın, kimsenin Amerikan karşıtlığına sözümüz yok, mesela Türkiye Komünist Partisi'nin yayın organına kim ne diyebilir? Ama Star'ınki... Onunki insanın içini kaldırıyor... (A.G.)

Bu gazeteci milletinden korkulur!

Siz de hatırlıyorsunuzdur; Gül Hükümeti açıklanır açıklanmaz, gazetecilerin yeni bakanlara yönelttikleri sorular arasında şu da vardı: "Çıplaklar kampına izin verecek misiniz?"

Alın size "İslamcı parti" diye nitelenen bir partinin kurduğu hükümetin Turizm Bakanı'na yöneltilecek en "tuzak" soru!

Gerçekten insanın inanası gelmiyor; AKP hükümeti daha iki saat önce kurmuş, Turizm Bakanı "çıplaklar kampı" sorusuyla başbaşa!

Neyse bu da geçti, diyorduk ki, 19 Aralık tarihli Milliyet'te yine aynı soruyla karşılaşmayalım mı? Almanya'nın Münih kentinde Türk ve yabancı tur operatörleriyle görüşen kabinenin tek kadın bakanı Turizm Bakanı Güldal Akşit'e yine aynı soru: "Çıplaklar kampına izin verilecek mi?" İşte yine o "zor" soru....

Bakan Akşit, bu soruya artık antrenmanlı olduğu için cevabı şöyle vermiş: "Çıplaklar kampı marjinal bir tercihtir. Bu sadece bizim ülkemizde değil, dünyada da böyledir. Benim nazarımda çıplaklar kampı bir ihtiyaç değildir. Ancak aşırı talep olursa bunu da değerlendiririz."

Bakan başka ne desin? "Hayır" dese "Bunlar böyle yasakçıdır!", "Evet" dese "Bunlar da çok 'larj'mış!" deneceğini tabii ki o da adı gibi biliyor.... En iyisini yapmış; "Ancak aşırı talep olursa..." (K.B.)

Zeynep Atikkan'ın "Bir ay sonra" başlıklı yazısından (Akşam, 19 Aralık):

"(...) Ağır aksak da olsa, itile katıla da gitse, eğer demokrasi treni yürüyorsa fikirlerin tükenmezliğini çoşkuyla sahiplenmektir, demokrasinin kuralı. Fikirler, yazıdan ekrandan gence, yaşlıya, kadına, erkeğe, insana ulaşıyorsa, o 'çeşitliliği' sahiplenmektir. (...)

Farklı seslerin yükseldiği gazeteler ortaya çıktıkça, dağıtım tekeli kırıldıkça bu yapı sallanıyor. Çünkü yarış hantal yapıyı zorluyor. Gazeteciliği halkla ilişkilerden ayırıyor.

Sarsıntı geçirenlerin şu günlerde 'birinci sınıf', 'ikinci sınıf gazetelerden' dem vurmaları bir raslantı değil. Birinci sınıf dedikleri, biraz İngilizce'den tercüme 'mainstream' yani bir ülkenin yönetiminde rol oynamak anlamına gelmeli.

Bir mainstream gazetecilik düşünün ki, dediğine inanan kalmamış. Kendisi için yazıp kendisi için çizer olmuş. Okur habere bakıp, 'bunun arkasında acaba hangi hesap var' diye sorgular hale gelmiş. Bir bakıma okurun kendisi gazetecilik yapıp 'gerçek haberin' peşine düşmüş.

İddiada 'mainstream', inandırıcılıkta marjinal! Bu nasıl birinci sınıflık ise?

Hak etmeden 'birinci sınıf'lığını ilan etmek tipik bir 'üçüncü dünyalı refleksidir'. Bunlara gülüp geçilir.

Demokrasiler çeşitlilik ve rekabetle gelişir. Çeşitlilikte 'birinci sınıf', rekabet kurallarında 'birinci sınıf'! Aslında olay bu kadar net."

Son cinayet ve üç büyük gazetenin yayın yönetmenleri

  • İki gün önce (20 Aralık) Kronik Medya'da Necip Hab-lemitoğlu'nun öldürülmesine ilişkin haberi gazetelerin hangi başlıklarla duyurduğunu hatırlatırken şöyle demiştik: "Bu cinayetin haberini sunarken, gazetecilerin özel bir hassasiyet göstermeleri gerektiğini sanırız uzun uzun anlatmaya gerek yok; neden böyle olması gerektiğini anlamak için Türkiye'nin faili meçhul cinayetler tarihini gözönünde bulundurmak yeter..."

  • Başlıkları yorumlamamıştık ama, doğrusu, başta üç büyük gazete olmak üzere gazetelerin çoğunun dikkatli, sorumlu bir habercilik anlayışıyla hareket ettiğini düşünüyorduk. Tıpkı, Hürriyet gazetesi genel yayın yönetmeni Ertuğrul Özkök'ün ikinci gün (20 Aralık) yazdığı gibi:

  • "Dün Türk basınının bu olaya bakışını çok dikkatle inceledim. O menfur kafa, şimdilik amacına ulaşamamış. Neredeyse aklı başında bütün gazeteler ve televizyonlar, olayın siyasi rengi konusunda önyargılı davranmamışlar. Aklı başında diyorum çünkü Türkiye'de cinnet getiren bir medya türü de var. Ne yapacağı belli olmayan bu saatli bombalardan her şey beklenir.

  • "Benim sözünü ettiğim, aklı başında ve gerçekten gazete, televizyon olanlar. Hain planını iyi yapmış, ama aklı başında medyayı tuzağına düşürememiş. Türkiye'de belki de ilk defa, medya bir cinayetin değerlendirilmesinde benzer bir tavır alıyor.

  • "Bunun anlamı şudur: Bu katil veya katiller, hedefi ne kadar iyi seçmiş olsalar da, amaçlarına ulaşamamışlardır. Yapabildikleri tek alçaklık da, bir öğretim üyesini katletmekten ibaret kalmıştır. Gelelim bundan sonraki gelişmelere. Madem karşımızda bu kadar satranç meraklısı bir terör örgütü var, toplumun buna karşı savunmasının da en az onun kadar zeki ve dâhiyane olması gerekir.

  • "(Toplum) bugün geldiği noktada, belki de tarihinin en kapsamlı 'meşruiyet zeminini' ve 'ortak yaşama protokolünü' oluşturmaya hazırlanıyor. Bizi yıllarca uğraştıran Sünni-Alevi, solcu-sağcı, laik-antilaik tartışmalarını bitirecek bir anlaşma zeminini oluşturma ihtimali epeyce yüksek. 'Ruger' kurşun, Türkiye'nin işte bu yeni buluşma noktasına sıkılıyor.

  • Medyanın bu konudaki görüş birliğini ve dayanışmasını bozmamasında büyük yarar var. Hükümetin, istihbarat ve güvenlik birimlerinin de ne pahasına olursa olsun bu komployu boşa çıkarması gerekiyor. Çünkü bu artık hepimizin savaşı, hepimizin davası."

  • Acaba "Medyanın bu konudaki görüş birliği" Özkök'ün yazısının yayımlandığı ikinci gün de devam ediyor muydu? Hemen söyleyelim, üç genel yayın yönetmeninin yazısı da "görüş birliği"nin sürdüğünü gösteriyor.

  • Sabah'tan Ergun Babahan, "Korkutmayın yakalayın" başlıklı yazısında "Türkiye'nin içinde, kurulu düzenin bozulmasından rahatsız kesimler ya da mevcut düzenin rantını yiyenler" ile "Türkiye'nin dışında bu ülkede demokrasinin gelişmesini, toplumun refahının artmasını, Anadolu'nun yeniden güçlenmesini istemeyenler" diye iki grup tanımladıktan sonra sözü cinayete şöyle getiriyor:

  • "İşte bu iğrenç cinayet, onların elini güçlendirmek, halkın seçtiği Meclis'in gücünü zayıflatmayı hedefliyor. 'Bize demokrasi fazla', 'Güçlü otorite olmazsa, anarşi başlar' duygusu yaratılmak isteniyor. Avrupa Birliği karşıtı cephenin eline yeni kozlar geçsin diye çalışılıyor. Zaten suikast sonrası ilk tepkiler ed bu amacın belli ölçüde elde edildiğini gösteriyor…"

  • Ergun Babahan, bu noktada Cumhurbaşkanı Sezer'in tepkisiyle ilgili olarak üzerinde düşünülmesi gereken bir değerlendirmede bulunuyor:

  • "İşte Cumhurbaşkanı Sezer'in ilk tepkisi... 'Bunun kötü günlerin başlangıcı olmamasını diliyorum...' Haklı bir öfkenin yanlış dile getirilmesi bence. Cumhurbaşkanı Sezer'in terörü lanetlemesini ama artık Türkiye'de terör yoluyla sonuç elde etmenin olanaksızlığının altını çizmesini beklerdim. Sezer'den 'Türkiye'de kötü günler bir daha başlayamaz' açıklaması isterdim. Türkiye 2003'e iki hafta kala, korku senaryolarıyla yaşamamalıdır. Bunun da yolu, başta Dr. Hablemit-oğlu olmak üzere yakın dönemin bütün karanlık suikastlerini aydınlatmaktan geçer. Bunun yolu tetikçilerden olduğu kadar, azmet-tiricilerden hesap sormaktan geçer."

  • Milliyet'ten Mehmet Yılmaz'ın yazısı da iki meslektaşının dikkat çektiği "Provokasyona dikkat" doğrultusunda kaleme alınmış. Yılmaz'ın Hablemitoğlu'nun "kimliği" konusunda söyledikleri ilginç:

  • "Dr. Hablemitoğlu'nun kimliğini iyi okuduğunuzda karanlık emellerin sahiplerinin neden onu seçtiğini de görebiliyorsu-nuz..Milliyetçi görüşlere de sahip, Atatürkçü görüşlere de.. Alman vakıflarına da karşı, İslamcı örgütlenmelere de.. Orta Asya ile de ilgileniyor, Avrupa'daki Türk topluluklarıyla da..Öyle bir hedef ki, faillerin bu karmaşık haritada izlerini kaybettirmeleri ve suçu bir başkasının üzerine yıkıvermeleri son derece kolay.. Hablemitoğlu'nun ölümünün üzerinden ortaya atılan 'muhtemel failler'in çokluğu da bunu gösteriyor zaten.."

  • Mehmet Yılmaz, "Bu filmi de görmüştüm" başlıklı yazısının "Provokasyona dikkat" ara başlığını taşıyan bölümünde de şöyle yazıyor:

  • "Öte yandan kamuoyuna da düşen görevler var: En önemlisi de cinayeti planlayıp, işleyenlerin ekmeğine yağ sürmemek.. Yeteri kadar delil olmadan, sadece politik değerlendirmelerle bir grubu ya da bir düşüncenin sahiplerini suçlu ilan etmemek.. Provokasyonun amacına hizmet etmemek. Geçmişte yaşadığımız zalim bir terörün yarattığı toplumsal travmanın soğukkanlılığımızı kaybettirmesine bu kez izin vermemeliyiz."

  • Gördüğünüz gibi son derece dikkatli, sağduyulu değerlendirmelerle karşı karşıyayız… Yalnız, sanmayın ki üç büyük gazetede yer alan bütün yazılar böyle…İyimserliğinizi bozmasın diye, onları bugünlük görmezlikten geliyoruz. (A.G.)


  • 22 Aralık 2002
    Pazar
     
    YÖNETENLER: Kürşat Bumin
    Alper Görmüş


    Künye
    Temsilcilikler
    ReklamTarifesi
    AboneFormu
    MesajFormu

    Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
    Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat| Arşiv
    Bilişim
    | Dizi | Röportaj | Karikatür
    Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
    © ALL RIGHTS RESERVED