T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

K Ü L T Ü R

Ben görevimi yaptım

Tarihin akışını birden bire değiştiren ve yüzyılın terörü sıfatını daha şimdiden kazanan 11 Eylül olaylarıyla ilgili şüphelerini ABD yönetiminin tüm kademelerden yaptığı resmi açıklamalara, dünyanın önde gelen uzmanların yazıp söylediklerinin aksine ilk günden itibaren dile getirdi. Saldırılardan ABD yönetiminin haberdar olduğu düşüncesi / tezi nedeniyle yalnız kaldı ve ihtiyatı hiç elden bırakmasa da, bu yaklaşımı nedeniyle bir kez daha "komplocu" olarak nitelendirildi. Ama geçen zaman, izini sürdüğü ipuçlarının büyük resimdeki yerini alması ve 15 Mayıs'ta ABD yönetimince yapılan açıklama onu haklı çıkardı. 11 Eylül'den 18 Mayıs'a kadar gün gün yazdıklarını "11 Eylül / O Kader Sabahı" adıyla kitaplaştıran Fehmi Koru ile hem kitabını, hem de merak ettiklerimizi konuştuk.

Olayları en başından itibaren büyük dikkatle takip eden bir gazeteci olarak sizce; 11 Eylül'de ne oldu gerçekten?

11 Eylül'de dünyayı sarsan ve muhtemelen tarihin tekerleğini bir daha geri döndürmenin mümkün olamayacağı çapta bir büyük sarsıntı yaşandı. Kendi topraklarında saldırıya uğrayan Amerika, bu uğursuz eylemleri, rafta bekleyen 'tek bir dünya' idealini hayata geçirmek için vesile olarak kullandı. Sorunuzla öğrenmek istediğiniz 'gerçeği' inanın ben de bilmiyorum. Çok bilinmeyenli bir denklem var önümüzde. Ama bilinenler de orada duruyor. 11 Eylül'le ilgili bütün söyleyebileceğim şu: O 19 genç, uçaklara, eylem yapılacağını bile bile binmiş olamazlar...

11 Eylül saldırılarından İsrail'in önceden haberdar olduğu, aynı bilgiye Bush yönetiminin de sahip olduğu iddianızı en başından itibaren savundunuz. 11 Eylül'ün açıklandığı gibi olmadığına dair şüpheleriniz ilk nasıl oluştu?

Saldırıları Amerikan yönetiminin bilmesi gerektiğini daha ilk andan itibaren düşündüm. FBI ve CIA direktörlerinin görevden alınmamaları kuşkularımı artırdı. Yıllardır istihbarat örgütlerini izleyen biri olarak, "ABD yönetimi biliyordu" diye düşünmem doğal. İsrail de, Amerika içine dönük istihbaratlarını 11 Eylül öncesi artırdı. 11 Eylül'ün geleceğini önceden öğrendi ve tedbirini aldı. Bu arada, İsrail yönetiminin eylemle ilgili bilgileri Washington'a da bildirdiği ortaya çıktı. Ben, bu ilişkileri, eylemlerle ilgili neredeyse bütün haberleri gözden geçirdiğim ve çıkan yorumları dikkatle okuduğum için erken farkettim ve bilgilerimi okurlarımla da paylaştım. Kuşku bir gazetecinin en doğal güdüsüdür. 11 Eylül ardından da yüksek sesle pekçok soru sordum ve onların cevaplarını aradım. "11 Eylül: O Kader Sabahı..." kendi sorduğum sorulara belgeler ve bilgilerle bulduğum cevaplardan oluşuyor...

İddianızı doğrulamak için nasıl bir mesai harcadınız, nelerden vazgeçtiniz?

Hergün neredeyse 100 kadar yabancı gazete ve dergiye de göz atma durumunda kaldım. ABD, İngiltere, Almanya, İsrail gibi ülkelerin yöneticilerinin resmi açıklamalarını bir dedektif gibi izledim. ABD ve Almanya'ya kadar gittim. 11 Eylül hakkında yapılmış uluslararası toplantılara katıldım. Dünyanın dört bir tarafıyla yazıştım. Televizyon diliyle söyleyecek olursam, "Çok mesai harcadım, çok..." Üzüldüğüm söylenemez. Kitapta belirtiğim gibi, sekiz ay boyunca süren, halen devam eden iz sürmelerimden olağanüstü keyif aldım.

Ülkemizde olayla ilgili şüphelerini ilk günden itibaren ısrarla yazan ve iddiası doğrulanan tek gazetecisiniz. Neler hissediyorsunuz?

Ben görevimi yaptığımı hissediyorum. 11 Eylül soruşturmam sırasında bir dizi haksızlığa uğradığımın, bazı ithamlara maruz kaldığımın kamuoyu farkında. Ancak, arşivler kimin haklı olduğunun tanığı. Haklı çıkmak mutluluk veren bir duygu.

Bush yönetimi, iddialarınızı doğrulayan 15 Mayıs açıklamasını yapmasaydı ne olurdu, 9 ay boyunca ısrarla üstüne gittiğiniz şüphelerinizde daha ne kadar ısrar ederdiniz / edebilirdiniz?

Ben sabırlıyımdır. Doğru olduğuna inandığım konular üzerinde, eğer önemliyseler, ısrarcı olurum. Bush ve arkadaşları yalanlarında biraz daha ısrar etselerdi, öyle sanıyorum ki, olaylar bu yönetimi işbaşından götürecek biçimde gelişebilirdi. İtiraf ederek ömürlerini uzattılar.

Gıpta edilecek bir hayatım var!

Genel geçer kabulleri sorgusuz sualsiz kabul etmemek, insanın zihnini açan bir durum ama, yorucu da... Herkes gibi düşünüp, herkes gibi kabullenivermenin rahatlığını yaşamayı özlemiyor munusuz?

Herkesin bir yorulma ve dinlenme tarzı vardır, ben kafamı çalıştırarak dinleniyorum. Bu arada hayatta keyif aldığım alışkanlıklarımı da ihmal ettiğim söylenemez. Sandığınızın aksine, gıpta edilecek müthiş keyifli bir hayatım var. Elbette, zaman zaman aylaklığı özlediğim, günümü hiçbir şey yapmadan geçirmeyi tahayyül ettiğim oluyor; ancak esas o zaman sıkılacağımdan korkuyorum.

Gerilim-polisiye okumayı sevdiğinizi, komplo teorileriyle beslenen filmlerin iyi bir takipçisi olduğunuzu biliyoruz. Bunların gazeteciliğinizi tetiklediğini söyleyebilir miyiz?

Okuduğum kitaplar, izlediğim filmler gerçekten de gazeteciliğimi besliyor. Gazetecilik 24 saatlik bir uğraş alanı; her yaptığınızın bir katkısı oluyor. Karşınıza çıkan masum bir cümle "Evrake" diye fırlatabiliyor. Bu sadece benim için geçerli değil. Gelen mesajlardan da biliyorum; aynı tür kitapları okuyup filmleri izleyen geniş bir kulübümüz var...

Gazeteci olmasaydınız, ne olurdunuz?

Ben sevdiği işi yapıp para kazanan mutlu insanlardanım. Yapacağım işin mutlaka kitapla, araştırmayla ilişkisi olması gerekirdi. Öğretim üyesi olmama izin verilmedi; verilseydi belki orada da aynı mutluluğu yakalayabilirdim.

Zeki ve olayların gölgedeki yönlerine ilişkin, gelişkin öngörüleri olan insanlar zor insanlardır aslında... Bu nitelikleriniz ikili ilişkilerinize nasıl yansıyor? Sıkıldığınız olmaz mı hiç?

Sanıldığının aksine kolay ilişki kuran/kurulabilen, geçimi zor olmayan bir insanım. Kolay sinirlenen, öfkesi tepesinde, tepinen insanlardan değilim. Bu sebeple de epey geniş bir dost ve arkadaş çevrem var. Sıkılmam mı? Sıkılırım elbette; ancak sıkıntımı giderecek bir şeyleri yanımda taşırım. Bir konu sıkarsa diğerine atlarım, bir kitap zorlarsa diğeri keyfimi yerine getirir. Musıki, sinema sanatı... Dost meclislerinde sohbet... Yemek... En son ne zaman canımın sıkıldığını, emin olun, hatırlamıyorum...

  • FADİME ÖZKAN

  •  
    Global teröre kadınca bir bakış
    Sabancı Üniversitesi, Michigan Üniversitesi ile işbirliği çerçevesinde, "Kitchen Prayers" (Mutfak Duaları) adlı oyunu sahneleyecek topluluğa ev sahipliği yapıyor
    Altın Portakal da 11 Eylül'e ayarlı
    Antalya Altın Portakal Film Festivali'nin bu yılki teması, "Kültürlerin buluşması" olarak belirlendi. Altın Portakal Kültür ve Sanat Vakfı Genel Müdürü Giray Ercenk, yaptığı yazılı açıklamada, festivalin bu yılki temasının "kültürlerin buluşması" olarak belirlendiğini kaydetti. 11 Eylül sonrası, dünyanın tek kültür anlayışının evrensel barışı getirmediğini gördüğünü belirten Ercenk, "Bir sanat dalı olarak sinema, farklı ulusların kültürlerini tanıtma ve kaynaştırma görevini rahatlıkla üstlenebilir" dedi. Festivalde bu yıl, İtalya, Fransa ve Yunanistan, Azerbaycan, Gürcistan ve Kazakistan'dan toplam 20 film özel gösterime sunulacak. "Sinemanın Renkleri ve Kültürlerin İzdüşümünü Görmek" başlığı altında 6 ülkenin filmleri dönüşümlü olarak gösterimde olacak. 1-5 Ekim tarihleri arasında yapılacak festivale çok sayıda yerli ve yabancı sanatçı katılacak.
    Almanlar'ın Nasreddin Hocası da eşeğe ters biniyordu
    Alman Edebiyatı'nda önemli yeri olan ünlü köylü mizahçısı Till Eulenspiegel de Nasreddin Hoca gibi eşeğe ters biniyormuş! Selçuk Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Saim Sakaoğlu, Nasreddin Hoca'dan yaklaşık 100 yıl sonra yaşamış ünlü köylü mizahçı Till Eulenspiegel'in, Nasreddin Hoca ile pekçok yönden benzeştiğini, eşeğe ise aynen Hasreddin Hoca gibi bindiğini söyledi.
    10 Temmuz 2002
    Çarşamba
     
    Künye
    Temsilcilikler
    ReklamTarifesi
    AboneFormu
    MesajFormu
    Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
    Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
    Bilişim
    | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür

    Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
    © ALL RIGHTS RESERVED