AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Albaraka Türk

Y A Z A R L A R
Devir teslim törenleri

Sivilleşme üzerine bir yazıyı şöyle bitirmiştik: "Burası Osmanlı ülkesidir. Bu ülkede devletin arabayı dördüncü vitesten geri vitese takma kabiliyeti benzersizdir…"

Kastımız şuydu:

Devletin işleyişinde ve siyasi karar süreçlerinde "askerileşme" hem mevzuat açısından hem fiili olarak o denli derindir ve o denli uzun bir sürecin işidir ki, sadece MGK'ya yönelik iyileştirme çabaları sistemin sivilleşmesi için tek başına yeterli olmaz. MGK askerin siyasi karar süreçlerine katılmak, bu süreçleri denetlemek ve baskı yapmak için kullandığı tek araç değildir.

Ayrıca Türkiye'deki askeri vesayet rejiminin tek kaynağı yasal düzenlemelerle oluşmaz; asker tarafından yaratılan fiili durumlar da son derece belirleyicidir. Nitekim 12 Mart ve 12 Eylül müdahaleleri böyle yapılmış, tek dayanak orduya cumhuriyeti koruma ve kollama görevi veren İç Hizmetler Kanunu'nun 35. maddesi olmuştu.

Ordunun sistem içindeki yerine, siyasete ve topluma bakışını kodlaştıran MGK Kanunu gibi düzenlemelerin sivilleştirilmesi elbette son derece önemlidir.

Ancak bir o kadar önemli olan diğer bir husus, bu bakışı yasalara yerleştiren iradenin demokratik olarak geriletilmesi, bu bakışı üreten zihniyetle yine demokratik olarak hesaplaşılmasıdır.

Bu görüş kimilerine sert gelebilir...

Ama, değişim anestezi altında yaşanmaz...

Dünyadaki örnekler ortadadır.

Yunanistan cunta deneyiminden sonra sadece yasaları sivilleştirmemiş aynı zamanda darbecileri yargılamıştır. Arjantin, Şili, İspanya ha keza... Bizde ise darbeci bir general cumhurbaşkanı olmuş, bugün siyasetin ve basının sevimli maskotu haline getirilmiştir.

Körfez Savaşı'nın askeri komutanı askeri çerçeveyi aşan sözlerinden dolayı derhal emekliye sevkedilirken, bizde siyasete ve demokratik düzene meydan okuyan subaylar, gazetelerin birinci sayfalarında yerlerini alırlar, ordudaki konumlarını korurlar...

Bu koşullarda arabanın geri vitesten bir hamleyle dördüncü vitese geçirilmesinin önünde engel kalmaz, fiili durumlar riski gündemden hiç düşmez, üstelik kimileri bu durumları "Demokles'in kılıcı" misali sistemin tepesinde sallar dururlar...

Bilin ki, bu yaptırımlar "sivilleşmenin olmazsa olmaz siyasi koşulları"nı ifade ederler.

Örnek:

Genç subaylar krizi ordudaki sertlik yanlısı orgeneraller ve Cumhuriyet gazetesi işbirliğiyle çıkarılıp, Genelkurmay Başkanı bile köşeye sıkıştırılmak istenildiği zaman, bu grubun ele başı üç general re'sen emekliye sevkedilmeliydi.

Olmadı. Bunlardan görevine devam eden bazıları YAŞ'da emekli edilebilirdi. Yapılmadı.

Ne var ki, demokratik ve hukuki yaptırımın olmadığı yerde, bunların tersi egemen olur ve kimileri gemi azıya alır...

Nitekim bu sert subay grubunun önde gelenlerinden, 28 Şubat'ta Korgeneral rütbesi ve Hareket Dairesi Başkanlığı göreviyle Batı Çalışma Grubunu'nun fiili yöneticisi olan Org. Çetin Doğan 1. Ordu devir teslim töreninde akıllara durgunluk verici laflar edebiliyor ve bunları ordu adına telaffuz edebiliyordu:

"Ordu yurt savunmasının ötesinde ulusun ekonomik, kültürel, sosyal savaşımında aktif rol alır..."

Bu sözler dünyanın hemen her yerinde "askeri vesayet rejimi ve totalitarizmin tanım ve talebi"nden başka bir şey ifade etmez.

Org. Doğan'ın aynı törende sarfettiği "Laik Cumhuriyet'e sinsice saldırılar sürmektedir, ihanetler sergilenmektedir" sözlerine, aynı grubun içinde yer alan ve görevine devam eden bir başka orgeneral, başka bir yerde şunları ekliyordu:

"Sinsice yürütülen laiklik karşıtı faaliyetleri görmezden, yapılan takiyeyi anlamazlıktan geldiğimizi sananlar ya aldanmakta ya da aldatılmaktadır."

Laiklik, laiklik karşıtlığı, takiye, hainlik gibi iddiaların içerik tartışmasını bir yana bırakalım ve şunu soralım:

Bu askerler ordunun görev sınırlarını çizme, siyasi iktidarı denetleme, takiyeyi tespit etme ve harekete geçme yetkisine sahip midir?

Mevzuata göre yanıt tümüyle açıktır: Hayır.

Peki, yargıya ait bu yetki, kendi komutanları dışında hiçbir sorumluluk taşımayan askerler tarafından kullanılırsa, bu askerler cumhuriyeti kollama görevini, tehlikeyi tespit etme ve kendi kendine hareket geçme yetkisi haline çevirirse, yani savcı, yargıç olmaya soyunursa bu durumun adı ne olur?

Yanıt açıktır: Askeri ve otoriter cumhuriyet...

Askeri zihniyetle hesaplaşacak demokratik yaptırımların olmadığı yerlerde, kimileri bugün olduğu gibi komutanlarına karşı sorumluluklarını bile dikkate almazlar.

İşte o zaman ordu iyice siyasileşir ve bölünme tehlikesi doğar.

Fiili durumlar gerçek bir tehdit oluşturmaya başlar, en önemlisi atılan sivilleşme adımları etkilerini kaybeder...

Duyurulur...


23 Ağustos 2003
Cumartesi
 
ALİ BAYRAMOĞLU
ALİ BAYRAMOĞLU


Künye
Temsilcilikler
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Karikatür | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED