AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ

Y A Z A R L A R
'Savaş taraftarlığı' da çeşit çeşit...

Andre Glucksmann otuz yıl önce Fransa'da ortaya çıkan "Yeni filozoflar"ın en parlak temsilcilerinden birisiydi. Dönemin ruhuna uygun olarak o da diğerleri gibi fizolofluğunu asıl olarak en iyi örneğini Sovyetler Birliği'nde gözlediğimiz totaliter sistemin eleştirisinin hizmetine vermişti. Güçlü, isyankar, polemikçi bir kalem... Ağır eleştirilerinden ülkesinin gizli açık Stalincileri de paylarını aldılar...

Geçenlerde öğrendim ki, Glucksmann da Fransa'nın az sayıdaki "savaş taraftarı" entellektüellerinden birisiymiş. Neden? Baskıcı yönetimlere karşı çıkanların daima yanında olmaya gayret etmiş bu filozof neden "Başkan Bush" gibi, bazı okumuş yazmış vatandaşlarının "Bush ya da Bin Ladin, fark yok!" diye söz ettiği gözü dönmüş bir devlet adamının Irak'a açtığı savaşı destekliyor?

Filozofumuz "barış yanlısı" hareketleri de eleştiriyor. Ona göre Fransa ve Almanya'nın başını çektiği, ateşlediği bu pasifik haraketler "soğuk savaş"ın Stalinci "barış hareketleri"nin argümanlarını yeniden üretmekten başka bir işe yaramıyor. Bu çerçevede "İçinde Chirac, Putin ve Çin'in bulunduğu bir barış ekseni!" diyerek alay etmeyi de unutmuyor.

Glucksmann, ABD'nin Irak'ı savaşla dize getirmeye çalışmasına destek vermesinin kendisi açısından tutarlı bir davranış olduğunu, önceden taraf olduğu bazı olayları hatırlatarak açıklamaya çalışıyor: Vietnam ordusunun Kamboçya'ya girişini alkışlamıştır, çünkü bu hareket bir "katliam"a dur demiştir; Rwanda için de aynı; Kosova ortada Birleşmiş Milletler kararı olmadan askeri müdahalede bulunulup kurtarılmamış mıdır? Glucksmann, Çeçenistan konusunda da benzer, tutarlı bir tavır sergilediğini söylüyor. Ve tabiii bugüne gelince, Irak halkının "Miloseviç'ten daha tehlikeli" olan Saddam'ın zulmünden kurtarılması da desteklenmelidir.

Glucksmann'ın ya da onun gibi düşünen entellektüellerin asıl dertlerinin modern "despotlara" karşı çıkmak olduğu açık. Bu görüşü paylaşanlar açısından eğer bir toplum kendi imkanlarıyla başındaki despottan kurtulamıyorsa, bu toplumun "dışarıdan" bir askeri müdahaleyle özgürleşterilmesi tamamen meşrudur. Yani üzerinde çok şey söylenmiş olan şu ünlü "gerektiğinde bir ülkenin iç işlerine de karışabilme" teori ve pratiği... Ama dikkat edin, Glucksmann ve "arkadaşları"nı bu görüşe iten asıl neden, onların totaliter bir sistem karşısındaki tahammülsüzlükleridir. Bunu özellikle hatırlatıyorum, çünkü bir de, örnekleri ülkemizde bol miktarda olan bir başka tür "savaş taraftarı entellektüel" sınıf daha var...

"Bizimkiler" diye adlandıracağım bu "savaş taraftarları"nın savaş taraftarlıklarının Glucksmann örneğinde karşılaştığımız türden dertleri yok. Asya, Afrika ya da Avrupa her nereyse insanoğlunun her yerde "efendisiz" yaşamasını ısrarla talep etmek gibi bir uğraşları filan da yok... Ülkesinde ya da bir başka ülkede hüküm süren despotlarla uğraşmak akıllarına bile gelmiyor. Tam tersine onlar "millici", "ulusalcı", "devletçi", "ara rejimci", "siyaseti küçümseyici" tuhaf duygu ve düşüncelerin sözcüleri... Filozofumuz özgürlükten ve "savaş"tan merkeze "insan"ı koyarak söz ederken, "Bizimkiler" kendilerini (yani "Türk"ü) merkeze koyarak savaştan yana...

Irak meselesine ilişkin olarak "savaş taraftarı" olmak müşterek yanları olsa da, düşünceleri, duyguları, hayalleri arasında sıradağlar var...

Bunlardan birisi bakın dünkü yazısında neler anlatıyor: "Diyelim ki biz hakikaten Amerikan ajanıyız ve bunu destekledik. Ama o günlerde bu sürecin başlatılması reddedilince Türkiye Cumhuriyeti'nin Genelkurmay Başkanı çıktı ortaya ve gereken adımları atmazsak Türkiye zarar görür, savaşanların yanında olmak Türkiye'nin ulusal çıkarınadır dedi. Vatansever onun dediklerini de kabul etmediler. Kendileri Türk komutandan daha vatansever olmalılar ki onun gösterdiği yol da kabul edilmedi."

Şu hale bakın... Okurlarını ikna edebilmek için kimleri, nasıl yardıma çağırıyor... Ne kadar da kurnaz!

Şu satırları da okuyun: "Genelkurmay Başkanı, 'Oyun içinde olmalıyız yoksa Kuzey Irak'ta Kürtler ve Amerikalılar'la karşı karşıya gelebiliriz' demişti. O da mı Amerika ajanı be aptallar! Şimdi ne olacak, ne yapacaksınız..."

Peki düşünce diye piyasaya sürülen bütün bu lafların arkasında yazarın hangi korkusu yatmaktadır? Şu:

"Kuzey Irak'ta adına oluşum deyin devlet deyin ne derseniz deyin gerçek bir demokrasinin hem de Amerika'nın ve İsrail'in desteğini almış bir yeni ülkenin ortaya çıkma olasılığını nasıl etkileyeceksiniz? Hatta bu yeni oluşumun ileride Türkiye'nin alternatifi olma ihtimalini nasıl durduracaksınız?"(!)

Yani bu kadar olur... Yahu çizilen bu tablonun ("Kuzey Irak'ta...gerçek bir demokrasinin..") neresi asap bozucu, neresi Türkiye açısından sakıncalı, tehlikeli? Türkiye'nin bir "gerçek demokrasi" ile komşu olmasının ne zararı var? Türkiye de eğer bir "gerçek demokrasi" olacaksa, bu ülkeler niçin birbirlerinin "alternatifi" olsun?

Söylediğim gibi; Amerika'nın Irak'a askeri müdahalesini "despotsuz bir dünya" açısından destekleyenlerin dertlerini anlayabilmek mümkün. Peki ya "Bizimkiler"in? Onların gerçek derdi ne Allah aşkına?


23 Mart 2003
Pazar
 
KÜRŞAT BUMİN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED