|
|
REMZİYE İNANÇ
Kitaba ismini veren Ricat adlı şiir, aynı izlekteki diğer şiirlerle birlikte okunduğunda, yoğun bir muhasebe duygusunu öne çıkarıyor. Bu muhasebe sadece ferdî plânda değil, toplumsal plânda da kendisini gösteriyor. Nitekim kitabın arka kapağında bu durum, "inanç, anlam ve ülkülerinden ricat bir topluluğa mersiye" şeklinde tarif ediliyor. Büyü bozumunda muhasebe Gündelik olaylara göndermelerle dolu bir mecaz diliyle, yaşadığımız günler teşrih masasına yatırılıyor. "Kelimelere inanabilir miyiz/ İnandığımız gibi dünyanın döndüğüne" diyen şair, büyük anlatıların sona erdiği, büyük ideal ve inanışları da beraberinde sürüklediği bir zaman diliminde kelimelerin büyü bozumuna dikkat çekiyor. Aynı minval üzere bir başka şiir "hiçbir dileğimiz yok dünyadan/ dünyayı unutmaktan başka" dizeleriyle sona eriyor. Bu ve benzeri şiirler, toplumumuzun değişik kesimlerini değişik zaman dilimlerinde yoklayan yenilmişlik ve yılgınlık duygusunu mihver alıyor ve her şeyin bir bozuluşa doğru gittiği yolundaki karamsar varoluşu kelimelere döküyor. Kitabın ilk bölümünü oluşturan Zeyl adlı kısımda ise şairi daha coşkulu, hayatın gelgitlerine katılmak yolunda daha arzulu görüyoruz. Buradaki ilk iki şiir dünyaya eklenen bir varlığa, şairin çocuğuna yazdığı şiirler ve buradaki lirik ses bu şiirleri kolayca ezberlenebilir, farklı ortamlarda okunabilir kılıyor. "Dedim ki bir baba bu kadar seviyorsa oğlunu/ Kim bilir Allah ne kadar çok seviyordur kulunu". Zeyl'in şiirleri yaşantının kendisinden köken alan, o yaşantıyı açımlamaya, ona dünya yüzünde bir anlam açmaya çalışan şiirler. Bir dağ yolculuğunun varoluşsal bir macera halini alması, şairin bir markette karşılaştığı kadının hüznünden tüketim kültürüne eleştirel bir derkenar düşmesi, dünyanın gürültüsünden beri duran bir aşkı betimlemesi yaşantı parçacıklarını anlama ve anlamlandırma gayretinin izdüşümleri olarak görülebilir. Ya, yaralı şifacılar? "Dans eden psikiyatristler" başlıklı şiirde şair insan ruhunu "tamir" etmeye soyunan ruhdeşenlerin aslında kendilerinin de yaralı olduklarını ima ediyor ve zannımca "yaralı şifacı" efsanesine bir atıfta bulunuyor. "Ah bir merhemleri olsa da/Yahut batınî bir sezgi/Sürseler yalnızlıklarına/Onların da ruhuna düşse bir ateş/Yalvarabilseler Tanrı'ya/Avunduğumuz yeter/Kendi ıssızlığımızda". Ricat'ın son bölümünü oluşturan Montreal Mektupları ise kitabın en çarpıcı, en farklı, en vurucu bölümünü oluşturuyor. Burada şairin anlatısal şiire yöneldiğini, olayları, olayların onda bıraktığı akisleri tahkiye ederek aktardığını görüyoruz. İmge bombardımanına uğrayan ve bu arada meramını yitiren bir şiire inat, anlatmak istediğini önceleyen ve bunu has bir şiirsel söyleyişin ortasından gerçekleştiren bir şiirler dizisiyle karşı karşıyayız.
CAHİT KOYTAK :
"Bir bütünün, bir kitabın parçası olarak okuduğum zaman da, Kemal'in yazdıklarının içinde bende en yoğun ve kalıcı etkiyi bırakan şiir yine 'Montreal Mektupları' oldu. Ben bu şiirde, daha usta bir resim seçici, daha ekonomik bir dil, daha duygularına hakim bir sanatçı, daha bağımsız bir ruh, dolayısıyla, daha yeni ve daha kendine has gözlemler; ne aradığı, ne görmek istediği, nasıl görmek istediği ve nasıl göreceği önceden belli olmayan daha bâkir bir duyarlık; kendini daha az tamamlanmış gören, dolayısıyla, daha çok görgü ve birikim vaat eden bir bilinç ve farkındalık görüyorum. Bir de bu şiir, sadece kronolojik olarak değil, fakat, arınıp durulması, olgunlaşması bakımından da, Kemal Sayar şiirinin gelip dayandığı açık bir inkişafın ürünü bence. Öyle ki, bundan sonra yazacakları, daha öncekilerden çok, bu şiirden öteye yola devam edecektir sanırım ve öyle olmasını da temenni eder-im."
|
|
|