AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ

Y A Z A R L A R
Kim tutar seni...

Ne yapalım; adam her olayı, her gelişmeyi kendine yontuyor. Önceki gün de, yaptığı anormal işi savunan bir yazı kaleme aldı; "Beni iş takipçiliğiyle suçluyorsunuz ama, bakın koskoca İtalya Başbakanı Berlusconi de aynı işi yapıyor."

Kimden sözediyorum.

Elbette Ertuğrul Özkök'ten.

Özkök, Berlusconi'nin Türkiye ziyaretinden kendine pay çıkarmış... Koskoca İtalya Başbakanı onca yoğun işi arasında Türkiye'ye gelecek, bütün meseleleri bir kenara itip Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı'yla "Aria pazarlığı"na oturacak.

Berlusconi yapıyorsa, Özkök niye yapmasın! "Ben de yaptım" diyor.

İyi yaptın da, adam Başbakan, doğal olarak ulusunu, ulusunun çıkarlarını savunacak. Haddizatında birinci derecede görevi de budur.

Senin görevin gazetecilik...

Aydın Doğan'ın karton fabrikasına teşvik kovalamak değil...

Aslında fazla da kızamıyorum ona...

Üzülüyorum bile.

Zaman zaman "piyasayı aşmış" görüntüsü veren ve "genelgeçer kabulleri" yargılamayı gazetecilik yordamı olarak benimsemiş, ya da benimsediğini sandığımız Ertuğrul Özkök'ün "teşvikçi" suçlamalarına dönüp bakmaması, eleştirileri "ciddiye almıyormuş" gibi yapması beklenirdi.

Öyle yapmıyor.

Savunmaya geçmeyi, daha doğrusu yaptığı işin "doğru" olduğuna inandırmaya çalışıyor.

Bir konuşmasında, "Artık eleştirilerden etkilenmiyorum, artık kaşarlandım, artık yaralarla yaşamayı öğrendim" demişti.

Ama öğrenememiş.

Eleştirilerden, tahmin ettiğimizden fazla etkileniyor.

Ama öğrenecek...

Ya çıkıp, "Evet, yaptığım yanlıştı. Kendimi savunayım derken, İtalya Başbakanı'yla eşitlenmek gibi gülünç bir duruma düştüm. Bundan sonra iş takip etmeyeceğim, bundan sonra devlet katlarında ihale ve teşvik kovalamayacağım, bundan sonra mesleğimin yüklediği sorumlulukları hatırlayıp yalnızca gazetecilik yapacağım" diyecek, ya da bütün eleştirilere kulak tıkayıp bildiğini okumaya devam edecek.

Bence ikincisini yapacak.

Hele, Basın Konseyi'nce de aklanmış ki, bundan sonra kim tutar onu...

Biliyorsunuz, bir grup avukat, bundan bir süre önce, "savaş kırkırtıcısı" yazılarından dolayı, Ertuğrul Özkök'ü Basın Konseyi'ne şikayet etmişti.

Basın Konseyi toplandı ve kararını verdi:

"Şikayetin yersizliğine oybirliğiyle karar verilmiştir."

Ne denebilir ki?

Hayırlı uğurlu olsun...

Gazeteci, oysa, "gazetecinin temel görevleri ve ilkeleri" gereği, başta barış, demokrasi ve insan hakları olmak üzere, "insanlığın evrensel değerlerini", çok sesliliği, farklılıklara saygıyı savunur. Milliyet, ırk, etnisite, cinsiyet, dil, din, sınıf ve felsefi inanç ayrımcılığı yapmadan tüm ulusların, tüm halkların ve tüm bireylerin "haklarını ve saygınlığını" tanır. İnsanlar, topluluklar ve uluslar arasında nefreti, düşmanlığı körükleyici yayından kaçınır.

Özkök tam tersini yaptı.

Ocak 2003 tarihinden başlayarak sistemli olarak "şiddeti ve savaşı öven yazılar" yazdı; Türkiye'nin de ABD'yle birlikte Irak'a saldırması gerektiğini savundu.

Savaşa karşı çıkanları da, eleştiri sınırlarının ötesinde, küçültücü sıfatlarla aşağıladı; "ahmak, küçük beyinli, romantik, terörist, demagog, siyasi cüce, şarlatan, akılsız" gibi...

Basın Konseyi şikayeti yersiz bulmuş.

Aferin!

İşlem yapsalardı şaşardım zaten.


17 Mayıs 2003
Cumartesi
 
MEHMET E. YAVUZ


Künye
Temsilcilikler
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED