AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ

Y A Z A R L A R
Koskoca entelektüelin uğraştığı işlere bakın!

Hiç değişmedi hocam... Kırmızı kaşkol (niye kırmızıysa artık), tel çerçeve gözlük, dildo sakal, uzak ufukları tarayan "kuşkucu" gözler... "Bilim, kuşku duymaktır" ya; hocam her nesneyi, her olguyu, her varlığı kuşku süzgecinden geçirip yargılıyor.

Korkunç bir tecessüs.

Her şeyle, her meseleyle ilgili.

Her konuda sözü var.

Tabii, yirmi yıl önceki afacan, kabına sığmaz, "celadetli aydın tavrı"ndan eser yok; daha durmuş oturmuş, daha bilge, ama sözünün nereye gideceğinden emin olmayan bilirkişi tavrı egemen sözlerine.

"Aydın Üzerine Tezler"ini heyecanla, gıptayla, her sayfasında "şaşırmayı" umarak (kollayarak) okuduğumu hatırlıyorum. "Şebeke" ve "Tekelistan"ı da öyle...

İlginç şeyler söylüyordu hocam, şaşırtıcı ve kafa karıştırıcıydı.

Daha da önemlisi, özgündü.

Hâlâ özgün.

O kadar özgün ki, özgün olayım derken, hiç de gereği olmayan, tuhaf, niçin söylendiği belirsiz, olsa olsa "dumur detayı" olabilecek şeyler söylüyor. Bir tür septisizmden kaynaklanan bir "özgünlük arayışı" sanki...

Neyse...

Sözü, hocamın "Yeni Harman" dergisine verdiği mülakata getirmek istiyordum aslında.

İlginç bir mülakat.

Yine her şeyi didikliyor hocam, yine her olguyu yorumluyor, yine her olayı değerlendiriyor, yine her soruya kendi üslubu içinde cevaplar veriyor.

Tabii yine şaşırtıcı...

Gülben Ergen'in "o kadar da güzel bir kadın olmadığını" saptıyor mesela. Ki, Gülben Ergen Nesim Malki cinayetinden yargılanan Erol Evcil'in yatak odasından gelme biri ona göre; hiçbir önemi, hiçbir değeri yok. Üstelik yüzü eğri.

Büyük yıldız Hülya Avşar "usturuplu zina"yı savunuyor, Koç burcundan bir kadın...

Meltem Cumbul güldüğü zaman korkutuyor.

Hocam korkuyor en azından.

Çünkü dudakları dişlerini örtmeye yetmiyor, "dişleri çok seven bir kavim olduğumuz için" Meltem Cumbul'u her filme koyuyoruz.

İbrahim Tatlıses, bazı kadınların dizlerini kırmak ve yerlerde süründürmek için "düzen tarafından görevlendirilmiş" bir kabadayı. Çünkü düzen, kadın deyince yerde sürüneni anlamaktadır.

Kimseden korkusu yok İbrahim Tatlıses'in. Bir tek Erol Simavi'den korkardı, şimdi o da yok.

Söyleşi bu şekilde uzayıp gidiyor.

Şimdi diyeceksiniz ki, nerden çıktı Gülben, Hülya, Meltem, İbrahim filan?

İşin içinde bilmediğimiz hurufilik, ajanlık, sabetayizm, dönmelik hikayeleri mi var yoksa?

Yoksa, "Network"un "açığa çıkmamış" üyeleri mi bunlar?

Ben de çok merak ediyorum aslında.

Nerden çıktı bu isimler?

Niçin entelektüel dozu yüksek bir söyleşiye konu oluyorlar?

Bunu, Sabah yazarı Emre Aköz de merak etmiş:

"Bu sözlerde elbette doğruluk payı var" diyor, "Ama entelektüel bir söyleşide 'bedene vurmanın' ne âlemi var? Ergen'in yüzü eğriyse, Cumbul'un diş etleri görünüyorsa ne yapsınlar şu hayatta? Öyle doğmuşlar işte..."

Emre haklı.

Öyle doğmuşlar.

Ama ben işin başka bir boyutundayım.

Entelektüel celadet, gide gide, kendini Gülben'in yüzüne, Meltem'in diş etlerine mi odaklayacaktı?

Gerçekten şaşırtıcı...

Gerçi film, hocamın Doğu Perincek'i büyük devrimci, büyük düşünür saymaya başladığı zaman kopmuştu ama, bu kadar da "şaşırtıcı" olabileceğini ummuyorduk!


27 Mayıs 2003
Salı
 
AHMET KEKEÇ


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED