AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ

Y A Z A R L A R
Askerin görüntüsü

Genelkurmay başkanı Org. Özkök, beklenen basın toplantısını "akredite" gazetecilerle yaptı.

Bilgilerimiz toplantıya katılan gazetecilerin açıklamalarıyla sınırlı. Buna göre altı çizilen konular şunlar:

-Genelkurmay Başkanı "Genç subay" vurgusuna açık tavır koyuyor. Buna kırıldığını ifade ediyor.

-Ancak TSK olarak bütün halinde rahatsızlıklarının bulunduğunu, öncelikle "irticai ilişkileri bulunan insanlara yönelik kadrolaşma"nın rahatsızlık-kaygı uyandırdığını belirtiyor.

-Org. Özkök, 28 Şubat'ın devam edip etmediğine ilişkin soruya "Bu bir sebep-sonuç ilişkisidir. Sebep devam ediyorsa sonuç da devam eder" biçiminde cevap vererek, bir anlamda TSK'da 28 Şubat sürecinin zihniyet olarak devam ettiğini ifade ediyor.

-Org. Özkök, "darbe" iddialarına böyle bir sözcüğün bu çatı altında sarfedilmesini bile doğru bulmadığını belirterek reddediyor.

-"Genç Subaylar" haberini yapan Cumhuriyet muhabiri Mustafa Balbay, "Hükümet hassasiyet gösterilen konularda gerekli tavrı sergilemezse ne yapacaksınız?" şeklindeki soruya Org. Özkök'ün "Bu soruya cevap vermek istemiyorum" şeklinde cevap verdiğini bildiriyor.

-Org. Özkök, ayrıca "AB'ye girelim ama, onurumuzla girelim, kendi şartlarımıza uygun ölçüler getirelim" tarzında bir yaklaşım sergiliyor.

-Org. Özkök, hükümetle ilişkilerini değerlendirirken daha önce söylediği iddia edilen "şiir gibi" sözünün kendisine ait olmadığını, ancak kötü olduğunun da söylenemeyeceğini belirtiyor. Bu arada "ilişkilerin karbon kağıdı" gibi olmadığını ifade ediyor.

Evet özet bu.

Buradan ne anlamak gerekiyor?

Sanırım şunları:

- Ordu sistem içinde kendisini çok özel konumda görüyor. TSK'nın bu çerçeve içinde kendisini hükümet icraatını gözetleyecek, izleyecek, değerlendirecek konumda gördüğünü ortaya koyuyor.

- Bu çerçeve içinde hükümete yönelik özellikle "irtica" ve buna bağlı olarak "atamalar" konusunda bir gözetleme yapıldığını anlıyoruz. 28 Şubat sürecinin devam ettiğine ilişkin "ima" bunun ifadesidir.

-Genelkurmay Başkanı'nın "Sıkıntılarınız giderilmezse ne yaparsınız?" şeklindeki soruyu "Bu soruya cevap vermek istemiyorum" şeklinde cevaplandırması belki de bu toplantının en ilginç yanlarından birisi olarak görülebilir. Çünkü bu soru, TSK'nın gözetlemenin ötesinde ne yapabileceği konusunu anlamaya yönelik bir mahiyet taşıyor. Ne yapabilir? Bir anlamda TSK'nın sistem içindeki ağırlığının odaklaştığı alan da burası. TSK kendisinde siyasi iktidarı gözetleyen, denetleyen bir kurum olma yetkisi görüyor, bundan da öte, denetleme sonunda hoşuna gitmediği durumda yaptırım uygulama hakkı görüyorsa sistem içindeki konumu bir başka oluyor, böyle bir denetleme ve yaptırım yetkisi görmüyorsa başka oluyor. Acaba hangisi? Org. Özkök'ün duruşu net değil. Org. Özkök, TSK'nın demokrasiye bağlı olduğunun altını ısrarla çiziyor, ama demokrasilerde TSK'nın siyasi iktidarları denetleme ve yaptırım uygulama hakkı var mı? İç Hizmet Kanunu'ndan kaynaklanan "Cumhuriyeti koruma ve kollama" yetkisi, nerelere uzanıyor ve sistemin demokratik karakterini nasıl etkiliyor? Bundan önceki açık veya örtülü askeri müdahaleler bu kanuna dayanarak yapıldığına göre, askeri müdahaleleri de demokrasinin bir uzantısı olarak mı görmemiz gerekmektedir? Gerçekten sorunlu bir alan olduğu doğrudur. Geçenlerde 9. Cumhurbaşkanı Demirel, Vatan gazetesine verdiği beyanatta, "Genelkurmay Başkanı'nın Türk hukuk sistemi içerisinde kime bağlı olduğunun belli olmadığını" ifade etmişti. Şu yaşanan görüntü gerçekten bu konuda bir karmaşa bulunduğunu ortaya koyuyor. Bütün hükümeti kamuoyu önünde yargılayan bir Genelkurmay Başkanlığı statüsüne sahip ülke görüntüsü sergiliyoruz. Şimdi biz, yarın da sayın Başbakan'ın Genelkurmay Başkanı'nın düşüncelerinde katılmadığı hususları kamuoyu ile paylaşmasını bekleyebilsek, Başbakanla Genelkurmay Başkanı arasında en azından eşit statülü bir görüntü algılarız. Ama bizde genelde başbakanlar geri çekilir bu durumlarda. Ya Genelkurmay Başkanlarının eleştirilerini üzerlerine almamış görünürler, ya hiçbir şey yokmuş gibi davranırlar, ya da "Efendilik bizde kalsın" üslubunu benimserler. Belki "Türk siyasetinin reel politiği" de budur. Ancak bu reel-politik dünya demokrasileri nezdinde anlaşılmaz, kabul edilmez bulunuyor.

-Bundan sonra ne olacak? Beklenen şu: Hükümet bu duruştan dersini alsın ve titreyerek kendine gelsin. Bunun anlamı atamalarda askerin gözünün içine bakmak, AB ile uyum paketlerinde "askerin siyaset üzerindeki statüsü"nü yeniden tanzim ederken dokuz kere daha düşünmek ve bir dahaki askeri değerlendirme toplantısını beklemek demektir. İkinci olarak da halkımız, bundan böyle ortada "sınırlı sorumlu" bir iktidar bulunduğu gerçeğini içselleştirsin.

-Ben, bir gazeteci olarak "akredite gazeteci" uygulamasının bile, demokratik zihniyet açısından son derece anlamsız, yanlış olduğunu ve bunun bile, TSK'ya Türk sistemi içindeki özel konum vermekten kaynaklandığını düşünüyorum. Başbakan'ın akreditasyon uygulamadığı bir ülkede, Genelkurmay Başkanı hangi yetkiye dayanarak gazeteciler arasında akreditasyon uygular?.. Bunu hiç kimse izah edemez. Bu uygulamayı açıktan kınıyorum.


27 Mayıs 2003
Salı
 
AHMET TAŞGETİREN


Künye
Temsilcilikler
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED