AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ

Y A Z A R L A R
İlber Ortaylı ne diyor?

25 Mayıs 2003 Pazar günü Milliyet Pazar'ın "özel gün" başlıklı dokuzuncu sayfası İstanbul'un fethinin 550. yıldönümüne ayrılmıştı. O sayfada İlber Ortaylı'nın "Dünya tarihinin dönüm noktası: 1453" başlıklı yazısını okurken, daha üçüncü cümlede hocanın gazete yazılarına yeterince özenmediği duygusuna kapıldım. Roma'nın halefinin Avrupa mı, Moskova mı olacağı tartışmasından söz eden üçüncü cümle şöyle:

"Bu kavga o gün siyasi-dini alanda, bugün ise tarih yorumculuğunda bütün canlılığıyla devam ediyor."

Belli ki yazar "Bu kavga o gün siyasi-dini alanda olmuştu / yapılmıştı / verilmişti / cereyan etmişti, bugün ise tarih yorumculuğunda bütün canlılığıyla devam ediyor." demek istiyor, fakat herhalde aceleciliğinden ötürü, ilk cümleciği yüklemsiz bırakıyor; böylece "o gün"ün kavgası, bugün de bütün canlılığıyla devam ediyormuş gibi bir anlam çıkıyor. Şüphesiz, biraz dikkatli bir okuyucu, cümleden neyin murâd edildiğini anlar, fakat bu anlayış, yazarın cümlesinden değil, okuyucunun ferâsetinden neş'et eder. Ayrıca, "o gün" hakkında "1453 sonrası bir gün" olmak dışında bilgi verilmemiş olması da bence bir eksikliktir.

İlber Ortaylı, Mukaddes Roma-Germen İmparatorluğu'ndan söz ederken de şöyle bir cümle kurmuş:

"Romalılık hiç hakkı olmadığı halde Alman dünyası tarafından üstlenilen bir mirastı ve halen de öyle olduklarını sanıyorlar."

Bu cümlede de yazarın ne demek istediğini anlayabiliyoruz ama merâmını iyi ifade etmediğini de açıkça görüyoruz. "…ve halen de öyle olduklarını sanıyorlar." cümlesinin öznesiz bırakılmış olması, hiç de hoş değil.

Hoş olmayan başka bir cümle: "Roma mirasını Türkler, hem eski Pagan Roma'nın hem de Hıristiyan Roma mülkünün sahibi, kurumları kabul ve himaye eden bir kuvvet olarak hakkıyla sahiplenmişlerdir." Hayli karışık ve tartışmaya açık bir cümle. Bu cümleden Türklerin bütün Roma mülküne sahip oldukları anlamı (da) çıkmaz mı? Peki, bu doğru mu?

Kötü bir cümle: "1000 yıla yakın bir süre Müslüman ideali Ayasofya'yı, yüzyıllar boyu bu en büyük mabed ve özgün mimari eserini, ele geçirip ibadete açmaktı." Ayasofya'yı vasfetmek üzere konan "yüzyıllar boyu bu en büyük mabed ve özgün mimari eserini" ibâresi içinde, bilhassa "yüzyıllar boyu" ibâresi pek garip durmuyor mu? Cümlenin yüklemindeki "ibadete açmak" da hiç hoş olmamış. Çünkü Ayasofya, bilindiği gibi kilise olarak ibadete açıktı. İlber Hoca, herhalde "ibadete açmak" derken, "teslisten kurtarıp tevhide açmak"ı kasdetmiş olmalı. Bu cümlenin hemen ardından, şahsen şöyle bir cümle bekliyor idim: "Asırlar süren bu Müslüman idealini gerçekleştirmek Fatih Sultan Mehmed'e müyesser oldu." Fakat, hayır İlber Ortaylı büsbütün başka ve gramer bakımından kusursuz bir cümle kuruyor: "Şurası tartışmadan uzak ki; Ayasofya'nın bir müze haline getirilmesi yeni Türkiye'nin 20'nci yüzyılın üniversal medeniyetine en büyük ve saygıdeğer hediyesidir."

Bu cümleyi okuyunca dondum kaldım. Demek "tartışmadan uzak", demek, "20'nci yüzyılın üniversal medeniyeti", demek "en büyük ve saygıdeğer hediye" ha?

Fakat yeni Türkiye yöneticilerinin "20'nci yüzyılın üniversal medeniyetine en büyük ve saygıdeğer hediye"yi sunmak için kendiliklerinden harekete geçmemiş olmaları, Amerikan Bizans Enstitüsü adına Th. Whittemore'nin Ayasofya mozaiklerini meydana çıkarmak için izin talebinde bulunması ile bu işin başlamış olması, bu hediyenin büyüklüğünü ve saygıdeğerliğini az çok gölgelemiyor mu?

Yeterli bilgim yok ama Ayasofya'yı İslâm mabedi olmaktan çıkarma işinin gönülsüzce ya da bir çeşit oldubittiyle yapıldığına dair bir kuşku var içimde. Çünkü bir "hediye" söz konusu olsaydı, daha şatafatlı bir ambalajı olurdu. Belki de gizlice verilmiş bir hediyedir Ayasofya.

İlber Ortaylı'nın cümleleriyle bitirelim:

"Ayasofya gibi İslam dünyasında özgün yeri olan bir camii müze haline getirmenin ne anlama geldiğini Batı'da kavrayamayanlar var; nitekim Avrupa'da, bir defaya mahsus bir ayin talep eden çevrelere dahi rastlanıyor. Katiyen taviz verilemez."

Bazı batılıların kavrayamadıklarını biz kavramışızdır ve sıkıca tutmaktayızdır. Parmaklarımız morarmıştır. Katiyen taviz verilemez! Fethin 550. yılından iki gün önce 27 Mayıs'ın 43. yıldönümüdür. 1960, 1453'ten daha yakındır!

Çok utanıyorum, çok!


27 Mayıs 2003
Salı
 
İBRAHİM KARDEŞ


Künye
Temsilcilikler
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED