T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Seven sevilir "sevelim sevilelim"

Asya'nın merkezinden Avrupa'nın merkezine doğru dünyayı yedi renkli gökkuşağı gibi kucaklayan Türk topluluklarının mayası Tasavvuf'la yoğrulmuştur. Ahmet Yesevi'siz, Mevlana'sız, Yunus Emre'siz Hacı Bektaş'sız ve Hacı Bayram'sız bir Türk Dünyası tasavvur edilemez. Onlar güzel olmanın, güzel insanlara benzemenin, Allah ve Peygamber sevgisinde yok olmanın, en güzel örneklerini vermişlerdir.

Sevme ve sevilme, bir bütünün ayrılmaz iki yüzüdür, seven, sevilir. Sevilmek istenen sevmesini öğrenmelidir. Bir kimse, Peygamber sevgisinde, bu tür dünyevi sevgilerini eritmesini öğrenemezse, gerçek olgunluğa giden dünyanın perdelerini aralamayaz. Bunun için, Allah ve Resul'üne bağlı gönül mimarlarının oluşturduğu zincirin halkalarının sohbet dairesine katılma, tasavvuftaki olgunlaşma sürecinin ilk aşamasıdır.

Olgunlaşma süreci, sevgi ustalarının oluşturduğu manyetik alanda öğrenmesini öğrenmeyle birlikte sevmesini sevmeyle de büyük bir hız ve zenginlik kazanır. Üzümün üzüme baka baka karardığı gibi, insanlar da birbirlerini göre göre olgunlaşırlar. Arayan tek başına Allah'ı bulamıyor ve Peygamber'ini sevemiyor ise, Allah'ı bilen ve Peygamber'ine bağlananların halkasına katılmalı ve onlar gibi yaşamaya gayret etmelidir.

Avustralya'dan Amerika'ya kadar çevresinde büyük bir dost ve sohbet halkası oluşturan gönül mimarlarından biri de, geçen yıl bugünlerde yitirdiğimiz Prof. Dr. Esad Coşan Hocaefendi'ydi. Ben O'nu ilk defa Ankara'da 1968 yılında M.Z.K. Hocaefendi'nin sohbet halkalarında tanıdım. O yıllarda Ankara İlahiyat Fakültesi'nde öğretim üyesiydi. Arapça ve Farsça yanında Batı dillerini de bilen, İslam kültür ve sanatını bütün incelikleriyle kavramış örnek bir akademisyendi.

Geçen Perşembe akşamı "sıkı adam" sevdalısı genç yazar Sadettin Acar'ın yorulma bilmez gayretiyle Eminönü Belediye Başkanlığı'nın Kadırga'daki yeni kültür merkezinde düzenlenen Coşan Hocaefendi'yi anma toplantısına konuşmacı olarak, katıldım. Belediyelerde kaliteli hizmetin öncülüğünü yapan Başkan Lütfi Kibiroğlu ve Seha Yayınevi'nin eski yöneticisi Kazım Bilge de O'nunla ilgili unutamadıkları hatıralarını katılımcılarla paylaştılar.

Orta Asya'nın kalbi Buhara'da Bahaeddin Nakşibend'e uzanan Tasavvuf'un Nakşilik kolu, Gazali'nin deyişiyle "İlim ve amel"e dayanan özünü yüzyıllarca bozulmadan korumuştur. Onun yolunun özeti, öğrenmesini öğrenmenin ana yöntemi sohbettir. Allah'ın sevgisi, rahmet ve bereketi topluluk üzerindedir. Topluluk da canlılığını gösteriş ve taşkınlıktan uzak dua ve sohbetle korur.

"Erdem uçlarda değil, merkezdedir" diyen Tasavvuf'un "Kitab" ve "Sünnet"e dayanan özünün korunmasında gizli zikrin büyük bir yeri ve önemi vardır. Onlar rahmetli Cahit Zarifoğlu'nun "Yalnız Ardıç'ı gibi, karşılaştıkları insanlarda sevgi, dostluk ve kardeşlik fırtınaları estirirler. Onları herkes görür, ancak herkes bilmez. Çünkü onların hepsi halk içinde Hakk'la olmanın ustalarıdır.

Coşan Hocaefendi "Ben kendi payıma köyleri severim, ancak yolumuz şehirlere önem verir, herkes sınırlarının dışına çıkmalı" derdi.

O bırakın Türkiye'yi, dünyayı bile küçük görür, fezaya açılmanın yollarını arardı.


23 Şubat 2003
Pazar
 
NAZİF GÜRDOĞAN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED