T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Hükümetin kaderi "kadeh"te mi?

Bunca sıkıntı, bunca mihnet baş ağrıtırken ve de ABD'nin savaş gemileri Akdeniz'de "piranha"lar gibi, limanlarımızı tehdit ederken ortaya çıkan bir "iletişim şûrâsı" ile, akıllarda kalan bir akşam yemeğindeki "içkisiz yemek menüsü" oldu...

Teşbihte hata olmaz derler ya, bizim işimiz de İstanbul'un fethinde kuşatma altındaki Bizans'ın önde gelenlerinin "melekler erkek mi dişi mi?" tartışmasına döndü gibi...

Hükümet ricali, medyatik yazarlar ile basın tröstlerinin temsilcileri, hiçbir şeyin önemi yokmuş gibi, "masada niye içki yok?" diye bir bardak dolusu "arslan sütü"nün kavgasını verdiler...

Şu hükümet ricali, bu tür toplantıları yaparken, 54. hükümetin başını "bir kadeh rakı"nın yediğinin raporunu devlet protokolünü düzenleyenlerden almayı hiç mi akıl edemediler?...

Geçmişte, bu tür toplantılar yapılırken, davetlilerin huyunu-suyunu dikkate alır,"irticaî görüntü" verenleri liste dışı tutarlardı. Değil mi ki bizde darb-ı mesel olmuş bir söz vardı:

"Hacı hacıyı Mekke'de, derviş dervişi tekkede bulurmuş."

Öyle ise, davetlilerin siciline bakmalı, nelerden hoşlanıp kiminle masa başı sohbetten lezzet aldığını dikkate alıp, ortamı ona göre düzenlemeliler değil miydi?

O zaman da basın-medya patronlarının "ihale tartışmaları" gündemde kalmaz, veya rakı-şarap tartışmaları bir güzelce çözüme kavuşurdu.

Haliyle, toplantıyı düzenleyenlerin de başı ağırmazdı.

Oyunu kurallarına göre oynayacaksanız, açık vermemek ve akortlu sesleri kayıt altına almakta gereken mahareti gösteceksiniz.

Bu "iletişim şûrâsı"nın düzenleyicileri kadar, protokol kurallarını da dikkate almalı değiller miydi?

Farz-ı muhal eski cumhurbaşkanlarını davet etselerdi, Sayın Evren'in yerli içki "rakıyı" gözardı edebilirler miydi?

Gördüğümüz kadarı ile şûrâya bir sürü yazar ve gazeteci çağrıldı. Elma veya portakal suyundan hoşlanan pek az kişi vardı. Bir de müstakbel başbakan ile, hükümetin başı zevatla bakanlara "saygı" sadedinde kadehlerini peçete ile örtenler de olabilirdi. Amma, içkisiz masaya iltifat etmeyen ve sindirim için, bir kadeh şarabı veya viskiyi "fakirin sofrasındaki ekmek gibi" bir örf haline getirenleri niye hesaba katmadılar ki?

Şu meret içki, bir iptila... Amma "meşrubat"ların tadları farklı, renkleri aynı...

Beyler niye adamların "içki zevkine" limon sıkıyorsunuz ki?

Renkler aynı, zevkler farklı, tad almayı da mı çok gördünüz bu zevata(?!)...

Bendeniz bunca mihnet ve meşakkat içinde, millet halimiz ne olacak diye, düşünüp dururken, "ben de vergi ödüyorum" diyenlerin de devlet kasasından aktarılan "protokol yemekleri"nde ayrıcalık yapmayınız...

Ben bu gidişten ürküyorum: Bu rakı-içki denen meret şişede durduğu gibi kadehte durmaz...

Hele hele İskenderun'a çıkarma yapan ABD'li askerlerin "silah"(?) değil de ihtiyaç malzemelerinin içinde "Bordö şarabı " veya "İskoç viskisi" varsa, yarın onlarla aynı masada nasıl pazarlık yapılacak, hiç düşünmediler mi?

Şu bizim "rakı"nın Türkiye'ye nasıl beş yıl kaybettirdiğini hiç mi hesap etmezler? Hem de bir tek "kadeh" yüzünden...

Amma Türkiye'nin bundan sonra kaybedecek bir şeyi yok, amma kazanacak çok şeyi olduğunu halkın eğilim ve tepkisinden anlamamak, "dumanaltı olmak"tan farksızdır...


www.sadikalbayrak.com

23 Şubat 2003
Pazar
 
SADIK ALBAYRAK


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED