|
Kadınları kurban etmeyin!

1990-200 yıllarının başında töre cinayetleri gündemimizdeydi. O yıllarda konuyla ilgili araştırma yapmak için bölgeye pek çok kez gittim. Töre deyince yanlış anlaşılması, kadim bir İslam geleneğinden ya da Türk töresinden filan söz etmiyorum. Bölgedeki bazı aşiretlerin kendi yöresel kültürlerinden kaynaklanan, kimi zaman aile için namussuzlukları örtbas etmek için, kimi zaman aile şerefi dedikleri sebeplerle, kimi zaman aşiret kavgaları sebebiyle gencecik kızların canına kıydıkları, insafsızca işlenmiş cinayetlerdi bunlar. Tüm ailenin bilgisi altında, tanıklığında hatta annenin riyasetinde ve hatta annenin en çok katledilen kızına değil de katil olacak diye oğluna üzüldüğü bir ortamda işlenirdi. Genellikle aşiretin en küçük üyesine işletilirdi ki; az ceza alsın! Ha bir de yıllarda medeni kanun gereği “töre nedeniyle işlenmiş cinayetlere” indirim uygulanıyordu.

Bölgede kadınlara hayatı dar eden bir diğer çember de PKK’nın taarruzuydu. Özelikle dağ köylerinde yaşayan aileler PKK taarruzundan öyle bizar olurdu ki PKK’ya hem erkek hem de kız evlatlarını verirlerdi. Hem de çocuk yaşta. Nedense dünyanın merhametli insan hakları savunucuları bunları hiç görmedi. O yıllarda bölgeye gazeteci olarak gittiğimde bir genç kızı tanıdım. Daha 20 li yaşlarındaydı. 14 yaşında PKK’ya katılmıştı. Neden diye sorduğumda şöyle anlatmıştı. “PKK her yıl köyleri dolaşır, evlerden hem yiyecek, para hem de gerilla için çocukları alırdı. Her evden mutlaka giden olurdu. Bir gün bize geldiler, üç erkek kardeşim vardı. Birisi hapisteydi, diğeri üniversitede okuyordu, şehirdeydi, üçüncü kardeşim de çok küçüktü. Annemin ona bakarkenki üzüntüsünü gördüm ben giderim dedim. Öylece katıldım…” Katıldığı eylemlerin silahlı saldırıların sayısını hatırlamıyordu bile. Çocuk yaşta bir genç kız PKK askerleriyle dağa çıkınca başına neler geliyor kısmı ayrı bir konu.

Dağda ortalama yaşam süresi o yıllarda 3 -4 yıldı. PKK yılda binden fazla eylem yapıyordu.

2004 yılında Ak Parti iktidarının üçüncü yılında en önemli icraatlarından birisi kadın-erkek eşitliğini (10. Madde) Anayasa değişikliği ile koruma altına alırken dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan tüm idari birimleri kapsayan bir Başbakanlık Genelgesi yayınlandı. Artık töre cinayetine göz yumulmayacaktı. Sonra TBMM’de Fatma Şahin’in başkanlığında “Töre Cinayetleri Araştırma Komisyonu kuruldu. Komisyon bölgede şehir şehir, köy köy dolaştı. Cezaevlerinde görüşmeler yaptı, raporunu kısa sürede tamamladı. Bu çerçevede kanunda değişikliğe gidildi, töre cezalarında indirim kalktığı gibi “töre saikiyle” işlenmiş cezalar artırıldı.

O yıllarda bölgeye sık giden birisi olarak kadınlara ilişkin çok gözlemlerimiz oluyordu, bunları siyasete taşımak en büyük sorumluluğumuzdu. Şiddet gören kadınlar, enseste uğrayanlar sadece failler tarafından değil aileler tarafından tehdit ediliyordu. Ya da böyle bir konu aileler arası çatışmalara sebep oluyordu. Bu da kadınların suskunluğunu zorunlu hale getiriyordu, onları koruyacak hiçbir mekanizma yoktu. Medeni kanundaki değişikliğin ardından bölgede ilk defa güvenli sığınma evleri açıldı. Bu evlerde kalan kadınlarla bizzat konuştum. Bunların içinde PKK ‘ya katılmak istemediği için saklanmak zorunda kalan kadınlar da vardı. Kadınları kuşatan cendereler onlara “şşşt sessiz ol ve katlan” diyordu. Sadece aile ya da eş şiddetine değil, PKK şiddetine de sus katlan diyorlardı. Her durumda namlunun ucunda ölüm vardı.

Bunlara karşı ne dönemin Kürt kadın siyasetçilerinin ne de destekçileri hiç ses çıkarmadı. Bugün o beğenmedikleri her fırsatta hakaret ettikleri hükümetin ve milletin desteğiyle o bölgelerde kız çocuklarının eğitimi güçlendirildi. Devletin kadınları şiddetten koruyan mekanizmaları çok gelişti. Harran’da 2011 ‘de röportaj yaptığım bir kadın 118’i duyduğum gün kocama dedim ki “Artık bana vuramazsın seni şikayet ederim” diye anlatıyordu. “Kocan o zaman ne yaptı?” dedim. “İnanmadı…Ben de aradım, polisler geldi” diye devam etmişti. 118 bölge kadınlarına umut, cesaret vermişti. Kadınlar Kürtçe, Arapça, Türkçe bildikleri dilde 118’e başvurabilirdi. Artık o bölgelerde kadınlar şiddete uğradıklarında güvenli bir devlet mekanizması tarafından korunduklarını biliyorlar.

Dün TBMM’de bütçe görüşmelerini izlerken HDP kadın vekillerinin her fırsatta bağırdığını gördüm. O bağrış içinde Gurup Başkan Vekili Meral Daniş öldürülen kadınlardan söz etti. Daniş’in provokatif sözlerini duyunca, acaba “kim kadınları ateşe atıyor” diye düşünmeden edemedim. HDP’li kadın siyasetçiler ne yazık ki bölgenin sorunlarının çözümüne değil sadece emirlere odaklanmış durumda, kadınlar umurlarında değil. Tüm insan hakları raporlarında bölgede çocuk yaşta gerilla olmaya zorlanan çocuklar yer alırken buna dair kıllarını kıpırdatmayan da yine onlar.

Şiddete itiraz etmeden siyaset yapıp sonra da kadınları kurban ederek kadın hakları savunulmaz.

BRAVO

Almanya’da Olaf Scholz başkanlığında yeni kabine açıklandı. Alman hükümeti Merkel gibi güçlü bir kadın siyasetçinin ardından nasıl oluşacak diyerek kabineyi merak ediyordum. Kabinede 9 kadın bakan olduğunu görünce bir bravo dedim. Hem kadınlara hem de Başbakan Olaf Shoz’a… Siyasi partilerin içindeki güç mücadelesinden bakan olarak çıkmak kolay iş değil.

Savunma, İçişleri, İmar ve İskân, Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma, Eğitim ve Araştırma, Dışişleri, Çevre, Doğa Koruma, Nükleer Güvenlik Ve Tüketicinin Korunmasından Sorumlu Devlet Bakanlığı, Aile, Yaşlılar, Kadınlar Ve Gençlerden Sorumlu Devlet Bakanlığının başına kadınlar getirildi.

Kadın bakanlar arasında tanıdık bir isim de var. Kültür ve Medyadan Sorumlu Devlet Bakanı Claudia Roth. Özellikle 1990’lı yıllarda İstanbul’a gelmeden Diyarbakır’a gider oradan da dünyaya Türkiye’deki töre cinayetlerine ilişkin demeçler verirdi. Zihnimde böyle bir imajla kalmış. 66 yaşında olan Roth aynı zamanda Deutsche Welle’den de sorumlu olacak…

#PKK
#AK Parti
#TBMM
#HDP
2 yıl önce
Kadınları kurban etmeyin!
Bu başarı hepimizin
Bin Kayrevan’dan bir Kayrevan’a
Herkeste bir ‘ben’ var, bir de ‘gerçeklik’…
Yatırım grevi
Gölge oyunu...