|
Bırakın dağınık kalsın…

Evin içindeyim, ama ne kadar içindeyim bilmiyorum. Aklım dışarıda, dünyada olan bitende… Bir taraftan baktığınızda lüzumsuz malumatlarda. Diğer taraftan da okumalıyım, “Bırak bunları yazılacak şeyler var onlara başla’’ diye komut veren ama harekete geçiremeyen kafa sesleri zihnimin içinde vınlayıp duruyor. Bu seslerin arasında bakıyorum akşam olmuş ve öyle anlamlı bir iş de çıkmamış ortaya.

Evet bir buhran yaşanıyor ve bunun içinde her birimizin olan biten için bir anlam arayışına girmesi de kaçınılmaz. Ama anlamlandırmadan önce anlamak gerekmiyor mu?

Telefon muhabbetlerimiz bu soruyla başlıyor… Her birimiz karşı tarafın fikrini merak ediyoruz, sanki beynimizin içinde bir ışık çakacak ve aydınlanma sağlayacak bir şey duyacağız. Oysa kimsenin böyle bir cevabı yok ya da herkesin cevabı kendine göre… Hemen bir yanıt bulmaktan ve “gelecek şöyle olacak, böyle olacak’’ demekten bir süreliğine vaz mı geçsek? Evet, kurt puslu havayı sever. Bu dönemde gelecek kurguları olanların bu kurgularını hayata geçirmek için önemli bir fırsata sahip olduklarını tecrübe bize söylüyor. Ancak bunlar henüz kurgu ve şimdiden bu kurgular olası tek gerçekmiş gibi insanlara sunulmaya başlandı. Bu dönemdeki ısrarlı anlam arayışımız da bir handikap haline gelmeye başlıyor.

Washington’da yaşayan Yrd. Doç. Dr. Nörolog Sevda Sarıkaya’yla dün beynimizde bu süreçte neler olduğunu anlamak için internet üzerinden sohbet ettim. Söyledikleri bir kez daha aman dikkat dedirtiyor. (Sevda Sarıkaya’nın Anılar Silinirken, Ya Evde Yoksam, Beynini Genç Tut isimleriyle yayınlanmış alzheimerli hastaların hikayesine ve hasta yakınlarının ne yapması gerektiğini anlatan üç güzel kitabı var.)

Diyor ki; insan çok yoğun kaygı ve korku altındayken beyin kurgular yapmaya başlıyor, senaryolar üretiyor bu biraz daha ilerleyince işin ucu illüzyonlara, halüsinasyonlara kadar gidiyor. Evet, insan beyninin çalışma sistematiği içinde anlama iştiyaki insanın kendine daha çok zarar vermesine de sebep olabiliyor…

Bir de sosyal medyadan farklı kaynaklardan üretilen ve hiç sorgulamadan izleyicisi, dinleyicisi, okuyucusu olduğumuz senaryoları düşünün. Filtrelerimizde ne yazık ki zayıflamış durumdayken her biri beynimize jilet atıyor. Karşılıklı iletişim kurma, yanıt üretme imkanımızın olmadığı bu yalıtılmış halimizde beynimiz tek taraflı bilgilenme sürecinde aldığı uyaranları daha az sorgulayarak doğru kabul ediyor. Beynimize jilet atma tabiri de psikiyatrist Mustafa Merter’e ait. Nörolog ve psikiyatristlerin ortak uyarıları tam da bu noktada buluşuyor. Bütün uzmanların söylediği; bu dönemde yapılması gereken en önemli iş kaygı, korku düzeyini kontrol etmek... Bunun için de kaygı ve korkuyu besleyen kaynaklarla aramıza mesafe koymak. En çok lakırdının döndüğü whatsapp guruplarını burada başa almakta fayda var. (Bu da benim notumJ)

Sevda Sarıkaya bir başka şeye daha dikkat çekiyor. “Hazır evdeyken şunu yapayım, bunu yapayım, daha çok okuyayım, yazayım diye kendinize yüklenmenizin gereği yok.” Zaten odaklanma sorunu genel bir durum. Canınız tavana bakmak istiyorsa kasmayın tavana bakın. Shakespeare en ünlü eserlerini veba yıllarında karantina altında yazdı diye Shakespeare olmamıza gerek yok:) Canınız neyi isterse onu yapın. Çok üstünüze gitmeyin, kendinizi rahat bırakın diyor. Nörolog tavsiyesi dostlar! Kaliteli zaman, kitap, dergi okuma, film izleme listeleri yapıp bunlara uyacağım diye kendiniz kasmaya çalışmayın…Yani evde ekmek yapmaya devam edebilirsiniz.

Bir de bugünlerin şanslıları var. O da takıntılı şekilde temizlik tutkunu olan obsesifler... Birçok danışanı ‘Hocam şimdi herkes bizi daha iyi anlamaya başladı’ diyormuş. Evet obsesiflere gün doğdu ama yeni obsesifler de ortaya çıkmaya başladı. Buna da dikkat diyelim.

Özetle benim anladığım uzmanlar kendinizi manalı işler yapacağız diye zorlamayın, anlam bulacağız diye diye başkalarının kurgularına kapılmayın ‘’bırakın beyniniz dağınık kalsın’’ diyorlar. Salgın biter ama bu takıntılar kalıcı olur diyorlar…

ÖLÜYE SAHİP ÇIKAMAMAK…

İnsanın dirisinden kaçtığımız gibi ölüsünden de kaçtığımız günlerdeyiz. New York’ta ise mezar kazıcıları Bronx’ta Hard adasına kimsenin almak istemediği cesetleri gömmek için uzun siper kazdıklarını haber olarak geçiyor. Çinli Amerikalılara saldırılar artıyor. Daha 2017 yılında çıkan bir haberde Southern Poverty Law Center (SPLC) adlı önde gelen vatandaşlık hakları örgütünün ülkedeki 1600’den fazla aşırı sağcı hareketi takip ettikleri söyleniyordu. Amerika’da zaten kökleri olan ırkçılığın yeni versiyonu bu sağ grupları harekete geçirebilir. “American dreams’’ nerede?

SEVGİLİ HAFTALIK

Hocalar tavana bakın deseler de ben yine de okumaya çalışıyorum. Okuyorum ama az okuyorum. Bugünlerde Prof. Dr. Bülent Şenay hocanın okuru oldum ki büyük bir kıymet! Bu ‘’Muhafazakarlık’’ tanımı da nereden çıktı, bu kavram da neymiş diyerek hoca epeyce bir silkeliyor hepimizi. Türk Kahvesi’ne konuk etmeyi bekliyorum. Yarın için evden bir Türk kahvesi çektim.

Etnomüzikolog halk müziği yorumcusu Doç. Dr. Mehtap Demir ile. Hem programı izleyin hem de o vakte kadar Bahtiyar Vahapzade’nin ‘’Ya nedir Allah’’ şiirine yaptığı yorumu dinlemenizi tavsiye ederim.

‘’Sözlerde değil sözdeki hikmettedir Allah!’’

#Mehtap Demir
#Ev
#Washington
#Sosyal medya
4 yıl önce
Bırakın dağınık kalsın…
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!
Amerikan Evanjelizminin Trump’la imtihanı
Genişletilmiş teröristan projesi böyle çöktü
İsrail’le ticaret ve Deutsche Welle