|
Hayrolsun işşallah!!!

Sahiden hayır olsun inşallah. “Bir Başkadır” dizisinin kahramanı Meryem’in dilinden düşmeyen bu söz, Türk dizileri konusunda hepimize bir “hayrolsun ne güzel iş böyle!” dedirtti. Her şeyden önce hikaye akıyor. Bir avuç insanın hayatı sanki doğal akışında ilerlerken siz de onlara duygu olarak eşlik edebiliyorsunuz. Abartı yok, saçmalık yok, herkes olduğu gibi. Sanki hayat kendiliğinden akıp gidiyor ki dizi de en çok bunu beğendim.


Meryem’in konuşanı susturan iyi niyeti, “Hayret sustun”deyişleri. Bazen gözlerden bazen sözlerden anladıklarımız ya da anlayamadıklarımız… Bir aşinalık duygusu. Diyaloğun bir türlü diyalog olamaması. “Kapatalım mı bu konuyu” deyişleri… Konuşan kadar anlayamayana odaklanma halleri. Adeta Afazi!...

Bu bir başörtülü kahramanın öyküsü değil ki; bence filmin odağı da bu değil. Türk televizyonlarında ilk defa örtülü bir kahramana başrol verilmiş olması dışında filmin “başörtüsü” meselesiyle pek bir ilintisi… Bu nedenle de “Peri ve Meryem” diyaloglarını öne çıkarmak filmi anlatmak için yeterli değil. Bu nedenle muhafazakar kesimden gelen eleştiriler içinde yer alan “Niye başörtülü karakter hizmetçi olarak çizilmiş” kısmı da çok anlamlı değil.

Diziyi çok geç izledim. Bu konuya ilişkin dinlediğim ve okuduğum yorumlar içinde en çok “boş modern sohbetler’de” Yalın Alpay’ın yorumunu beğendim. O’nun da ifadesiyle; ‘dizi klasik formatların ötesinde bir sanat filmi olarak kurgulanmış. Bir sanat filminin dizi formatında kurgulanması noktasında da çok başarılı.

Sosyal meseleler, karakterler, kadın erkek ilişkileri, aile ilişkileri, otorite ilişkileri, din ilişkisi filmin dokusunda planlar olarak yer alırken film onların ötesinde bir başka sözü taşıyor. Suskun, inkarcı, ilişkisiz ve kendine bile yalan söyleyen bir toplumdan basit ve yalın bir anlatımla kesitler veriyor. Öyle büyük büyük laflar etmek yerine insana bakarak iz sürmüş.

“Filmin konusu nedir” sorusuna benim cevabım “konuşamama, birbirini duymama, duysa da anlayamama, kısaca bu toplumda kökleşmiş afazinin hikayesidir” derdim.

Elbette aşina olduğum çok diyalog oldu. Önyargıları yıkmak üzerine bir ömür heba edip sonra da bunun mümkün olmadığını sadece maskelenebileceğini birçok ilişkide görmüş birisi olarak doktor Peri’ler’in her yerde çıkar karşınıza çıkabileceğini biliyorum.

Elbette aşina olduğum çok diyalog oldu. Önyargıları yıkmak üzerine bir ömür heba edip sonra da bunun mümkün olmadığını sadece maskelenebileceğini yakın-uzak birçok ilişkide görmüş birisi olarak doktor Peri’ler her yerde çıkar karşınıza.

Tesettürlülerin arasında bile… En uzağınızdan en yakınıza her yerde çıkar karşınıza bu tahammülsüzler Ancak dizide bir başörtülüye tahammülsüzlüğün, sınıfsallığın sunum biçimini de çekici bulduğumu söylemek isterim. Peri pozitivist bir karakter olarak hem dine karşıdır hem de pagan inançlara, şamanlığa meraklıdır. Peri “Nasıl kanıyor bu insanlar hacılara hocalara, hacı hoca namaz kafayı yemişler bu kızlar.

Apayrı hayatlar yaşıyoruz bu ülkede, Peru’da dilini dinin bile anlamadığımız bu insanlarla bile daha kolay anlaşıyoruz” derken çok şey özetler. Psikiyatrist Gülbin’in kafa sesleri de bu sahneyi tamamlar… “Takmış kızın tesettürüne kendi kafasında çuvalla geziyor o kadar tipik ki… Başladı Peru’ları şamanları anlatmaya… Hem suçladı hem de akladı kendini, çıktı işin içinden…

Filmde “ayrı dünyalar” her yerde karşımıza çıkar. Sinan-Gülbin ilişkisinde, kadın erkek arasında, kardeşler arasında… Kelimeler arasında “boşluk” her yerde hissedilir. O boşluklar bilgi ya da akıl ile değil de duygularla tamamlanır.

Film adeta bir afazi dersi veriyor. “Türkiye kendisini konuşmaya başlıyor” ,”olmadığımız kişi gibi davranmak zorunda değiliz” dedirtiyor. Bu da insana bir iyileşme umudu veriyor.

“Bir Başkadır” da bir planda gösterilen İsmail Cem’in “Türkiye’de Geri Kalmışlığın Tarihi” kitabı yönetmenlerin konuya bakışlarını da özetliyor. Konuşamayan, konuşmaya başlayıp yüzleşince iyileşen karakterleriyle “kendini acına asker etme terhis ol Türkiye” diyor.

O yoksulluğun aktığı kapıya nazar değmesin boncuğu asan Türkiye’yi anlatıyor. Yönetmenleri Berkun Oya ve İranlı Ali Farkhounde’yi incelikli anlatım ve görüntü dilini kullanarak ortaya koydukları eser için kutlamak gerekir.

ŞİMDİLİK BOZKURTLAR’A YASAK YOK…

Geçen haftalarda iki hafta üst üste Almanya’da gündeme gelen “Bozkurtlara Yasak “ konusunun detaylarını yazmıştım. Bu hafta konuya ilişkin bir gelişme daha yaşandı. Neredeyse tüm partilerin ittifakıyla Federal Meclis’ten geçen iki büyük Türk-Müslüman derneğin araştırılmasını ve kapatılmasını isteyen talebe İçişleri Bakanlığı cevap verdi. Ve bu talebi reddetti. Tagesschau Gazetesi’nin “Şimdilik Bozkurtlara Almanya’da Yasak Yok” başlığıyla verdiği habere göre Alman İçişleri Bakanı, Federal Meclis’in araştırma önergesine cevabı şu oldu. “Bozkurtlar bir hareket, dernek değil. Dolayısıyla kapatmak söz konusu olamaz.”

#Bir Başkadır
3 yıl önce
Hayrolsun işşallah!!!
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!
Amerikan Evanjelizminin Trump’la imtihanı
Genişletilmiş teröristan projesi böyle çöktü
İsrail’le ticaret ve Deutsche Welle