Geçenlerde Ömer Lekesiz ve arkasından Mehmet Göktaş Samirî kıssasının farklı iki yönüne işaret ettiler. Ömer Lekesiz meselenin sanatla ilginç bir alakasını kurdu ve sanatın suiistimal edildiğinde saptırıcı olabileceğine işaret etti. Mehmet Göktaş da Samirî’nin Hz. Musa ile beraberliğine ve bunca mucizeyi görmesine rağmen iman etmemesini, imanın ilahi inayetle alakasıyla ilişkilendirdi. Kısaca Firavun'un yanında Âsiye iman edebilir de Musa’nın (sa) yanında Samirî iman etmeyebilir.
İkisi de güzel tespitlerdi.
Buraya kadar anlatılanlar Kur’an-ı Kerim’in söylediklerinin özetidir. Ama olayı detaylandırma sadedinde bizim tefsircilerimiz boşlukları inanılması zor hikayelerle doldururlar. Bu eklemelerin özeti de şudur: Samirî denen adamın adı da bir rivayete göre Musa idi. Hz. Musa ile yaştaştı. Firavun’un erkek çocuklarını öldürdüğü günlerde onu da babası öldürülmekten kurtarmak için bir mağaraya bırakmıştı. Cebrail orada onu balla sütle besledi ve büyüttü. Bu sebeple Cebrail’le bir tanışıklığı vardı ve diğerleri göremediği halde o Cebrail’i gördü. Elçi dediği o idi. Onun atının izinden bir tutam toprak alıp eriyiğin içine attı. Yaptığı buzağı bunun sihirli etkisiyle canlı gibi böğüren bir buzağı oldu. Yani Samirî Cebrail sayesinde böyle bir keramet gösterdi.