|
“Sizi çok özledik...”

“Depoya bir bakayım...” deyip giden görevli dönmedi. Onun gelmesi geciktikçe karman çorman bir depo görüntüsü canlandı gözümde. Kedi eniğini kaybetse bulamayacağı bir karmaşa.

Gelmesi beklenen geciktikçe, saniyeler saat hükmünde olur. En iyisi, beklemiyor gibi beklemek. Ortama bıraktım kendimi. Ortamın akışına. Ortamın sesine.

Nasibime 75-80 yaşlarındaki iki hanımın konuşması düştü.

“En son ne zaman seni çok özledik diyen oldu?”

Rafların arkasından mı geliyor bu ses?

Sorunun muhatabı olan cevap verdi: “Bu sabah…”

“Bu sabah...” diye tekrarladı soruyu sormuş olan.

Cümlesini tamamlamak için “Sen ne zaman duymuştun?” diye sormasını mı bekliyordu muhatabının…

Muhatabı ketum. Ya da etiketlerdeki değişim ile ilgilendiği için dikkati başka yönde. “Ya sen?” diye sormadı.

Sorulmamış soruya hazırda bulundurduğu cevabı takdim edememiş olan, özlendiğini söyleyene “Ne dediler?” diye birincisinden daha şevkli ikinci bir soru yöneltti.

Daha fazla seslerini dinleyerek idare edemezdim. Rafın arka tarafına dolaştım. Çay ve kahvelerin olduğu bölümde gördüm onları. Birinin elinde market sepeti var, öteki market arabası sürüyor.

“Ne yazmışlar?” diye ikinci defa sordu sepeti elinde tutan.

“Dünün fiyatları ile aynı, bir değişiklik görmedim gibi ama emin olamadım. Dün fotoğrafını çekmiştim bugün de çekeyim, eve gidince kontrol ederim. En iyi yöntem bu” dedi önündeki market arabasına, çantasını ve merserize hırkasını bırakmış olan.

“Ne yazmışlar?” sorusunu etiketler için anladığı kesindi.

“A sen hırkanı mı çıkardın? Dur ben de çıkarayım. Çok sıcakmış burası” dedi arkadaşını kimin özlediğini, kimin kimler tarafından özlendiğini merak etmiş olan.

“Hııı” dedi market arabalı olan. “Ben her gün farklı bir markete gidiyorum, burasının kliması pek çalışmıyor galiba...”

“Her gün farklı bir markete mi gidiyorsun?”

“Bazen üst üste aynı markete gidiyorum, fotoğraflarını çekip dönüyorum.”

“E fotoğrafını çektiklerini yemiş gibi de oluyor musun?”

“A bak iyi fikir. Geçen gün ne gördüm Instagram’da! Senin, benim yaşlarımda bir kadın.”

“Biz aynı yaşta değiliz bir kere. Karar ver, senin yaşında mı, benim yaşımda mı?”

“Ayol ne fark eder. Genç bir kadın değil işte!”

“...”

 “Önüne bir tabak brokoli koymuş. Öbür eline de bir paket çikolata almış.”

“Ay ben hiç sevmiyorum oradaki yemek tariflerini. Çok malzeme kullanıyorlar. Sırf resim.”

“Yok yok bu çok sade. Pişirmeli değil. Yemeli. Kadın bir çatal brokoli yiyor sonra sol elindeki çikolatayı kokluyor. Sonra bir çatal brokoli sonra yine çikolata koklama.”

“Aman... Ben de bir şey söyleyeceksin sandım!”

“Bir şey değil, pek çok şey söyledim. Senin kulaklar hiç mi duymuyor artık?”

“Sen benim soruma cevap vermedin!”

“Hangi soruna?”

“Seni çok özleyen kim diye sordum ya.”

“Yoo öyle bir şey sormadın. Benim kulağıma gelmedi.”

“En son ne zaman seni çok özledik diyen oldu dedim ya.”

“E ben ona cevap verdim. Bu sabah dedim.”

Soruyu sormuş olan belli ki seni çok özledik diyenin kim olduğunu merak ediyor. Ama sorunun muhatabı ser verip sır vermiyor.

“Bu sabah öyle mi?”

“He. Bu sabah.”

“Ne diyor, yani ne vesile ile özlemiş? Benimkiler eskiden canları su böreği isteyince beni özlerdi. Şimdi hepsi diyette.”

“Heee....”

“Ne demiş tam olarak.”

“Kim ne demiş?”

“Seni çok özledik diyen.”

“Bir şey demiyor. Sizi çok özledik diyor sadece. Hep öyle diyorlar zaten. Bir iki daha özlerler sonra arkası kesilir.”

Market arabasının süren kadın ile özlem kardeşi olabilir miyiz diye düşündüm. O sabah beni de “çok özleyen” olmuştu. Yaz indirim günleri için... “Sizi çok özledik! ...% 70’e varan indirim devam ediyor... Sezon alışverişlerinizde geçerli bu avantajdan...” Sonra bir özleyen daha çıkmıştı: “Selam, ben dijital asistanınız! Bir süredir görüşemedik, bence birbirimizi çok özledik! Size faturanızdan tarifenize, kullanım detaylarınızdan ürün ve servislere kadar pek çok konuda yardımcı olabilirim. Benimle konuşmak için hemen tıklayın.”

Elindeki market sepetini gönülsüzce tutan kadına dönüp “Merak etmeyin, artık kimse kimseyi özlemiyor” diyecektim. Hasretin bütün kelimeleri, makinelerin himayesinde, ekonominin hanesinde kayıtlı.

Demedim.

Hasbi sohbet de nasip işi.

Pandemi, ekonomik kriz, seçim derken kimsenin kimseyi dinleyecek kulağı kalmadı.


Meraklısı için notlar

Bazı okuyucular zaman zaman “Bu yazıdan hiçbir şey anlamadık” diye sosyal medyaya yorum döşeniyor.

Aceleci, anında görüntü okuyucuların beklentilerini boşa çıkarmayalım.

İnsanlarda o kadar yoğun bir haset damarı var ki, kalbin çayırları sararıp kurumuş, nehirleri susuz. Yanlış sorulara doğru cevabı aramakla ömür tükeniyor. Doğru soru “Beni kimler özledi, beni kimler seviyor?” değil, “Özlediğim kim? Sevdiğim kim? En son kimin halini hatırını sordum? En son kime kalpten kalbe selam gönderdim?” olmalı.

Herkes sevilmek istiyor ama sevmekten yana ne kadar nasipsiz olduğumuzu hiçbirimiz kabul etmiyoruz.

#aktüel
#pandemi
#Fatma Barbarosoğlu
10 ay önce
“Sizi çok özledik...”
Kamu yönetiminde bölüşüm sorunu ve çözüm yöntemi
Başıboş köpek sorunu nasıl çözülür?
Gazze yanarken Hac ve Umre
Fiîlî işgalden zihnî işgale kapitalizmin insanı ve hakikati yok ediş serüveni… 
Yeni anayasa tartışmaları ve siyasetin normalleşmesi