|
Ben çok mu memnunum bundan?

Bir kere yazdım, bir kere daha yazacağım. Benim çok mu hoşuma gidiyor sürekli var oluş ve var kalış meselesi üzerinden sandığa gidip tercihimi bunun üzerinden yapmak? En temel yerden, neredeyse ihtiyaçlar piramidinin en alt basamaklarından biri olan “barınma-güvenlik” üzerinden oy vermek zorunda kalmayı çok matah bir şey olarak mı kurguluyorum dersiniz? Manyak mıyım sizce?

Şöyle arkama yaslanıp mevcut başkan adaylarının ve seçime girecek siyasi partilerin bana hangi pratik vaatleri yaptığını uzun uzun inceleyerek ve sonunda mesela “şu partinin kültür politikalarını daha dinamik buldum” yahut “şu başkan adayının eğitim politikasına yaklaşımını çok sevdim” diyerek oy kullanmak istiyorum. Ne var ki günün sonunda hep Tanpınar haklı çıkıyor ve Türkiye evlatlarına kendisinden başka bir şeyle meşgul olma fırsatı vermiyor.

Mesela şu vize işi. Türkiye’yi yönetmeye talip yedili masanın cumhurbaşkanı adayı “ilk iş vizeleri kaldıracağız” dedi malum. Hatta sunucular “ama efendim, bu sizin yapacağınız iş değil” dediler, o da “hayır efendim, bu bizim yapacağımız iş, hemen hallederiz” dedi.

Türkiye isteseydi AB ile vize serbestisini hayata geçirebilirdi çoktan. 7 madde kalmıştı malum geriye. Hatta o yedi maddenin 6’sı öyle ya da böyle halledilebilecek meselelerdi. Fakat maddelerden biri, Türkiye için kabul edilemez durumdaydı: “Terörle mücadele yasa ve uygulamalarının Avrupa standartlarına uyacak şekilde düzenlenmesi.”

Aslında ilk bakışta “ne var ki canım bunda?” denip geçilecek bir şey değil mi bu? AB standartlarında bir terörle mücadele süreci pekala yürütülebilir. Ama işte AB komiser, PKK AB’nin yancısı olduğunda neler olabileceğini tahmin etmek de zor değil. Adamlar pekala “YPG’yi terör örgütü olarak tanımlayamazsın” dediklerinde konu kendiliğinden kapanmış oluyor mesela. Avrupa’ya vizesiz gitmek için buna değer mi?

Hah. İşte tam “buna değer mi?” diye sorduğumuz yerden gidiyoruz sandığa. Sürekli ve kesintisiz olarak “buna değer mi?” diye sorarken yakalıyoruz kendimizi. Doğrudan bir var oluş ve var kalış mücadelesi verdiğimiz yer de tam burası.

Gerçi, Fatih Portakal’ın sözlerini doğru kabul edersek yedili masanın kazanması durumunda dış işleri bakanlığı için Selin Sayek Böke’nin adı çıkıyormuş ön plana. Yani öyle vize serbestisi için terörle mücadelede AB konseptine falan ihtiyacımız yok. Böke, YPG’ye “terör örgütü diyemem” demiş bir isim. Tıpkı Sezgin Tanrıkulu ve Canan Kaftancıoğlu gibi CHP’nin HDP’ye yakın kanadından. Eminim Böke’nin bakanlığı ihtimali karşısında PKK da YPG de ellerini ovuşturuyordur.

Eh, diğer yandan yedili masanın en önemli ortağı olan HDP’nin seçim beyannamesinde yer alan “Türkiye’de ve sınır ötesinde tüm terörle mücadele operasyonları acilen durmalıdır” ilkesine “olur mu lan öyle şey, Türkiye sınırlarını korumak ve terör tehdidini ortadan kaldırmak için her türlü tedbiri alır, her türlü operasyonu yapar” diyen biri çıkmıyor, çıkamıyor o ittifaktan.

Dahası da var elbette. Hatta liste çok uzun. KHK’lıların kayıtsız şartsız işlerine iadeleri meselesinden yerel yönetim özerkliği sözüne, “ya bu gemi bir şey değil ki atarsın iki bomba, imha olur” diyen emekli asker yavşaklığından “siz sadece öldürmeyi biliyorsunuz, o yüzden SİHA yapıyorsunuz” diyen dallamasına kadar her şey Türkiye’de seçimi bir var oluş ve var kalış meselesine ilerletiyor.

En temel güvenlik meselelerimizde, terörde, sınır güvenliğimizde, ülkemizin uluslararası çıkarlarında “biraz farklı düşünmek” her zaman anlaşılabilir şeylerdir.

Fakat yedili masanın ortaya koyduğu yaklaşım biraz farklı düşünmenin çok ötesinde görünüyor… Doğrudan doğruya ucu “Türkiye silah bıraksın, teröre, teröriste hayat bayram olsun” diyebileceğimiz bir maskaralığa vardı iş.

Ve yine anlıyoruz ki yedili masanın başat aktörleri her fırsatta Türkiye’nin savunma sanayi alanında ortaya koyduğu var oluş ve var kalış iradesine yönelik bir tahkir ve tezyif içerisinde. Bu pekala buradaki ilerleyişin de derhal durdurulabileceğine dair bir kaygı salıyor üzerimize.

Başa döneyim. Türkiye evlatlarına kendisinden başka bir şeyle de meşgul olma şansı vermeli, verebilmeli. Türkiye Yüzyılı isimli kavramsallaştırmanın en önemli meselelerinden biri, belki de birincisi “en temel ilkelerde anlaşan bir toplumsal mutabakat zemini oluşturmak” olmalı.

Türk insanı sürekli olarak “içerideki tehdit” ile uğraşmak zorunda kalmamalı. Türkiye Yüzyılı’ndan beklentim budur.

#Türkiye Yüzyılı
#Seçim
#CHP
#PKK
#HDP
#Avrupa Birliği
1 yıl önce
Ben çok mu memnunum bundan?
üç kalem-üç kitap
Neden Şimdi?
Tevhid risalesi yazan Milli Eğitim Bakanı
Bir Başka Mesele: Kadın ve erkeğin ince ayarları bozuldu
Omelas’ı bırakıp gitmeyenler..