|
Bir damlanın söylediğidir

Tükenmez kalemle yazılmış, imlaya dikkat edilmemiş, kağıdının ucu özlemle yakılmış acemi aşk mektuplarını yazan adamlarla o yazılmış mektuplar üzerinden romantizm üreten sümüklüler arasındaki fark üzerine konuşmayı geçirdim aklımdan. Sonra vazgeçtim bundan.

Hayatı boyunca o büyük soruya bir kez bile yakalanmamış, o büyük soruya bir kez bile temas etmemiş, meseleyi dil oyunlarından, parlak cümlelerden ibaret saymış, güzeli iyiden ayırarak zihnini birbirinden bütünüyle kopuk kompartımanlara ayırmış ve bunun üzerine bir tek kez bile düşünmemiş adamları dert etmeye değmez, o yüzden.

“Ama onlar kazanıyor” dedi biri.

“Onlar kim?” diye sordum. “Bir şairin cenazesine fotoğraf makinesiyle giden o yırtlaz kalabalıktan mı söz ediyorsun?” Dedim ve ekledim: “Tevazudan yapılma maskelerinin altına kocaman kibirler saklamayı alışkanlık haline getirmiş adamlardan mı açıyorsun bahsi? Onlar mı kazanıyor?”

Biliyor olmak için bilmenin kendisini putlaştıran putpereste “bilgin” denilen günlere eriştik tastamam. Önemli olanın bildiğini bilmek olduğunu düşünen adamların o saftirik kibirlerinin arasından bildiğinin bilinmesini isteyen sofistike ahmakların cehennemine sürüklendik.

Bir kâbusa dönüşmesini beklediğimiz her şey bir oyuna dönüştü ve asıl kâbusun bu olduğunu fark edemedik.

“Morfoloji yaraya yaraya amorflar üretmeye mi yaradı diyorsun yani?” diye sordu biri. Dişlerimi sıktım yahut gülümsedim, aynı şey sayılırdı çünkü.

“Bildiğiyle eylemeyenin yeri cehennemdir abi, onu diyorum” dedim, “bunu süsleyince durum değişmeyecek. Bildiğini eylemezsen cehenneme gideceksin.”

Bir dağın üzerine bir bulutun gölgesi inse ve zifirî karanlığa kesse her şey, sorarım sana, karanlığa inanmaya başlamamız için bir gerekçe vermiş olur mu bize o bulut? Bildiğinin bilinmesini isteyen putperestler, bulutu ve dağı aynı anda ve aynı şey olarak anlayabilecek bir müphemliğe erişebilirler mi? Işığın ve karanlığın birer kesinlik olmadığını anlatmanın bir yolunu bulabilir miyiz onlara? “Kesin mat yoktur, iyi oyun vardır sadece” dizesinin müphemliğinin oluşturduğu kesinlik üzerine bir saniye düşünseler putperestliklerinden vazgeçme cesareti bulurlar mı kendilerinde?

Tekrarlayalım: “Bir şairin cenazesine fotoğraf makinesiyle gidilmez. Çünkü şairlerin fotoğrafları değil gölgeleri vardır.”

“İşte sen de bir aforizma patlattın be abi” dedi biri. Gülümsemedim.

“Kimde ne yoksa en çok onu satar be reis” deyiverdim, “gölgem yoktur belki benim, o yüzden fotoğraflarım yakışıklı çıksın istiyorumdur.”

Uzun bir geceydi. Kemiklerim ağrıdı biraz. Biraz baharın gerektiğine o yüzden karar verdim.

Çok sevilen güzel bir kızın hiç kimseyi sevememesine benzeyen bir şey hissettim kalbimde. Öylece, dümdüz, üzerine bir şey düşünmeye vakit bile bulamadan hissettim. Kemiklerimin ağrısı arttı.

Telefonum çaldı sonra. Hiç tanımadığım bir ses “uzayan gecelerin tek tesellisi yalnızlıktır” deyip kapattı.

“Kendini tekrar edip duran bir Selçuklu motifinin müphemliği üzerine düşünmeye başlasam beni de onlardan sayarlar mı?” endişesi ile birlikte bir nefes çektim ciğerime. Amorf bir gecenin içinde “ne kadar az bilirsen o kadar mutluluk” dedim.

Bir çorbacının ışıkları yarıyordu geceyi. Bir masaya oturup “mercimek” dedim, “her zaman en garantisi odur.”

#Aşk Mektupları
#Dil
#Edebiyat
2 yıl önce
Bir damlanın söylediğidir
Bir Başka Mesele: Sistemi psikiyatr ve psikologlar bozdu
Niçin Diyanet
Bi şey yapmalı!
Hayallerin ötesinde yaşanan bir zaman dilimi
Zengin millet fakir devlet