|
Deprem bölgesinden sıcak notlar

Cins Dergisi ekibi olarak depremin merkez üssü Kahramanmaraş’taydık iki gündür. Hem şehrin gerçeklerini kendi gözlerimizle görmek, hem elimizden gelen yardımı götürmek, hem dostlara sarılmak, hem de gücümüzün yettiği depremzedeleri şehirden tahliye etmek niyetindeydik. Allah’a şükürler olsun, bu yolculukta bu hedeflerimizin hepsine ulaştık.

Şehrin gerçeklerinden başlayayım. İlk andan itibaren devlet, bütün kurumlarıyla sahada ve çalışıyor. Depremden hemen sonra konutundan yürüyerek belediye binasına gelen Büyükşehir Belediye Başkanı Hayrettin Güngör ve ekibi de, depremden hemen sonra Kahramanmaraş’a gelen Mahir Ünal ve diğer şehir vekilleri de, şehrin tüm bürokrasisi de elden ne geliyorsa onu yapmanın derdindeler.

Bu çapta ve bu sarsıntıda bir depremde, üstelik yardım gelebilecek bütün komşu illerde de deprem olmuşken depremin ilk anından itibaren koordine olabilmek bence büyük başarı.

Hatalar ve eksiklikler olmuş mu? Evet ve elbette. Yol durumu, hava durumu ve depremin etki alanı hesaba katıldığında müdahale gecikmeleri de yaşanmış, lojistik sorunlar da… Fakat depremin dördüncü gününde gidebildiğim Kahramanmaraş’ta bu sorunların büyük oranda aşıldığını gördüm. Ne gıda, ne giyecek, ne hijyen konusunda büyük sıkıntısı kalmamış Maraş’ın. Arama kurtarma ekipleri işlerinin başında, enkaz kaldırma çalışmaları aralıksız sürüyor. Fakat tabii, uzmanların anlatmaktan dillerinde tüy biten bir husus var. Bu büyüklükte bir depremde ve bu yıkım rakamlarında arama kurtarma ekiplerinin her enkaza derhal müdahale edebilmesi için hiçbir lojistik sorunu yaşamadan bölgeye intikal edecek 1 milyon arama kurtarma personeline ihtiyaç var. Bu, ne yazık ki mümkün değil. Sadece bizde yaşananda değil, dünyadaki hiçbir afet durumunda mümkün değil.

Tabii barınmada sorunlar azalıyor ama sıkıntı sürüyor. Çadır, konteyner, karavan ihtiyacı had safhada. Enerji kaynağı ihtiyacı için de benzer durum söz konusu.

Maraş’ta asıl zorluk iletişimde. Faturalarımız bir gün gecikse hepimizi mahkemeye vermekte olağanüstü hızlı davranan GSM şirketleri 4 gündür “iletişime açık” hale getirememişler şehri. Mobil bazlar, jeneratörler vd. hak getire. Tam bir rezalet. Hattı kapalı depremzedelerin hatlarını açıp dakika yüklediklerinde takdir ettiğim GSM şirketleri şehri iletişime açabilmek konusunda başarısızlık abidesi durumundalar.

Gelelim işin bir başka yanına. Yani millete. Millet kelimenin tam anlamıyla sadece Maraş’a değil, depremin olduğu her şehre adeta “koşarak” ulaşmış durumda. Elde avuçta ne varsa akıtmışlar bölgeye. Biz yardımları teslim etmeye gittiğimizde yardım teslimatı için bekleyen onlarca tır vardı diyeyim de anlaşılsın durum.

Ancak can sıkıcı bir gerçeklik var Maraş’la ilgili. Bu akıp gelen yardımları sıcak yemeğe, yatacak yere, sağlıklı bir lojistik merkezine dönüştürecek kimdir sizce?

Bana hemen “devlet” cevabını vermeyin. Devletin ilk andaki görevi sürdürülebilirliktir, organizasyondur. Hemen “STK’lar” cevabını da vermeyin. STK’ların ilk andaki görevi yardım ulaştırıp arama kurtarma yapmaktır.

Sıcak yemeği, barınma alanlarını, lojistik merkezlerini kurmak, her fırsatta varlıklarını gözlerimizin içine sokan, “kimin malı daha çok” yarışına giren Maraşlı işadamlarına düşer, düşmeli. Ama açık konuşayım, 2-3 işadamının olağanüstü çabalarını saymazsak Maraş’ın işadamlarının hiçbiri ama hiçbiri kolları sıvamış değil. Devasa fabrikalarını halka açabilirler mi? Evet. Günde 100 bin kişiye sıcak yemek ulaştıracak organizasyon yapabilirler mi? Evet. Şehirden çıkmak isteyen depremzedelerin tahliye ve geçici barınma işlerini çözebilirler mi? Evet. Ortalıktalar mı? Hayır! Ne bir Maraş dostu olarak ben unuturum, ne de Maraşlı unutur bu “stratejik ihmal”i. Demedi demeyin.

Gelelim sürekli “bunu sonra konuşuruz” diyerek ertelediğimiz yere. Maraş’ta, bütün Maraş kamuoyunun bildiği şekilde “kentsel dönüşüm gerektiren” yerlerin tamamı yerle bir olmuş. Eski, deprem yönetmeliğine uygun inşa edilmemiş evler, yaşayanlarına mezar olmuş. Bu “ihmal”i sadece oy kaygısıyla hareket eden siyaset mekanizmasına bağlamak en hafif tabirle vicdansızlık olur. Yeni evi 10 metrekare küçük olacak diye evini kentsel dönüşüme vermeyen insanın da suçu var, imar meselelerini görmezden gelmeyi alışkınlık haline getirmiş yerel yönetim yaklaşımlarının da suçu var. Toplamda insan kalitemizle ilgili bir sorun bu.

Deprem sonrası yapılan ve yine de yıkılan binalara gelince. Altını kazıyınca göreceğiz ki ya bir “kitabına uydurma operasyonu” sonucu yapılmış binalar olacaktır bunlar yahut ruhsat sonrası müdahalelerle makyajlanmış binalar… Benim sıklıkla gittiğim ve “geniş olsun” diye kolonlarının kesildiği bir bina altı kafe vardı mesela. Cadde boyunca yıkılan iki binadan iri o bina mesela.

Bir son söz
: Bunun yüzyılın afeti olduğuna zerrece şüphem kalmadı. 15 milyon insanın doğrudan etkilendiği bu afette verdiğimiz “devlet” ve “millet” sınavı, her şeye rağmen göz yaşartıcı seviyede. Rabbim bir kez daha yaşatmasın.
Unutmadan
. Şehre girdiğimde ilk sorum “kefen sıkıntısı mı var?” oldu. Çünkü “kefenin bile bulanamadığı bir kent algısı” çizilmişti birileri tarafından Kahramanmaraş için. Soruya aldığım cevap keskin bir “hayır” oldu. Ne kefen sıkıntısı var ne tabut sıkıntısı var ne de gönüllü gassalların intikalinden sonra cenaze yıkama ve defin sıkıntısı var şehirde. “Maraş’ta kefen sıkıntısı var” tezviratını uyduran kahpeler her kimseler, tamamına lanet olsun. Şöyle günde neyi manipüle edeceklerini şaşırmış soysuzlar sürüsü işte.

Yazacak, anlatacak şey çok. Yarın devam ederiz. Yarın “depremde ortaya çıkan insan karakterleri” konusunu didikleriz nasipse.

#Deprem
#Kahramanmaraş
#İsmail Kılıçarslan
#STK
1 yıl önce
Deprem bölgesinden sıcak notlar
Politika faizi ve kredi faizi tartışmaları
‘Mutlaka döneceğiz’ ya da Nekbe’dir yaramızın adı
O güne geri dönmek
‘İletişim aklı’
Bir sen bir ben bir de aile