|
Mustafa Kemal’i de Vahdettin’i de anlıyorum

Başlığa bakıp aldanmayın. Bu bir Gazze yazısı. Hem zaten Kamalizm’i muhafazakârlıkla, Fransız tip sağcılığı İngiliz tip sağcılıkla ilikleyip barıştırmaya hiç niyetim yok. Görebildiğim kadarıyla “o işleri yapmaya mevzun ve niyetli” çok adam var piyasada. İşim yok da onların tezgâhlarının önüne tezgâh mı açayım? Hem bu işte en avantajlısı biliyorsunuz gündemi sunileştirerek “tatlı kara” bakmaktır. Kızdırmayalım durduk yere bu meraklı zevatı.

İstiklal Harbi’ne giden süreçte Vahdettin’in başta Mustafa Kemal’i ve bazı diğer rütbelileri “Anadolu’da bir direniş örgütlemek” için sevk ettiği apaçık bir gerçektir benim açımdan. Vahdettin, kendi imkanları dâhilinde “belki buradan bir çıkar yol buluruz” diye düşünmüş olmalıdır mutlaka Mustafa Kemal’i Anadolu’ya yollarken. Zaten namuslu tarihçilerin hemen tamamı bunun böyle olduğunu kabul ediyor. Öyle “pusulasız vapur” falan anlatıları salt ideolojik malum.

Mustafa Kemal ve arkadaşlarının İstanbul’dan Anadolu’ya yaygınlaşan bir direniş cephesi kurabilmek için epeyce ter döktüğünü biliyoruz. Karakol ve Mim cemiyetleri, İstanbul’dan bilhassa Özbekler Tekkesi saikiyle Anadolu’ya geçirilen silahlar, tamimler, kongreler ve sonrası…

İnsan hep şöyle düşünüyor ister istemez. İngiliz gâvuru İstanbul’u işgal etmişken memlekette ne kadar insan, ne kadar Müslüman ve Türk ahali varsa bu direnişe destek verir. Gerekirse canını ortaya koyar ve Türklerin o dillere destan cesaretini ve şecaatini sergiler.

Öyle olmamış ama. Hem birinci sınıf tarihçilerden hem Kemal Tahir gibi birinci sınıf edebiyatçılardan öğreniyoruz ki hele başlangıçta İstiklal mücadelesine destek azın azı. Medrese-tekke çevreleri, vatansever subaylar, esnaf ve fakir halk. Hepsi o kadar.

Tabiri caizse memleketin geri kalanı tam sirk çadırı. Amerikan yahut İngiliz mandası isteyenler, Kürtleri politize edip Türklerle karşı karşıya getirmeye çalışanlar, Osmanlı biterken yangından mal kaçıranlar, ikbal için memleketi satıp işgalcinin emrine girenler, ayaklanma başlatıp eşkıyalık edenler…

Bu hercümercin, bu keşmekeşin içerisinde oluyor ne oluyorsa. Fevzi Çakmak, Kazım Karabekir, Rauf Orbay, Mehmet Akif, Hamdullah Suphi… Altı üstü bir avuç adam memleket lehine inisiyatif alıp gavuru Anadolu’dan söküyorlar. Sonra tabii bu “kolektif başarı”, genç Cumhuriyetin Fransız sağcısı kanadının tapulu malı haline geliyor ama anlatmak istediğim şey o değil. Hem zaten işin orası çok anlatıldı. Ayrıca “tezgâh açan” abilerimizi kızdırmayalım durduk yere.

1919 yılında memleketin durumuna bakan herhangi biri, Anadolu coğrafyasında “kimin işgalci kimin mağdur, kimin zalim kimin mazlum” olduğuna dair herhangi bir istifhama kapılır mı sizce?

Kapılmışlar. İngiliz, Fransız, İtalyan ve Yunan işgallerini haklı bulan bir dünya insan olmuş. Kuvay-ı Milliye’yi “beyhude çaba” diye isimlendirip gücünü azaltmak isteyen çok öbek olmuş. İngiliz’e, Fransız’a, Yunan’a, hatta Ermeni Taşnaklara yanlayıp pozisyon kovalamış millet.

Bakmayın siz Adana’da, Antep’te, Maraş’ta, Urfa’da şimdi “bizim dedelerimiz kurtardı memleketi” deyip afur tafur gezen “aşırı soylu” numarası yapanlara. Memleketi ayağı çarıklı halk, sırtı silahsız asker ve dili dualı şeyh efendilerin cesaretlendirdiği Müslüman ahali kurtarmış.

Bugün Gazze’de olup bitenleri görüp “mazlumun, mağdurun, işgale uğramışın yanında durmak” yerine zalimi, teröristi, işgalciyi açıktan destekleyen insanları görüyoruz Türkiye’de. Açıkça İsrail isimli azgın terör örgütünü aklamaya, yaptıklarını haklı göstermeye çalışıyorlar.

Ben de bu manzarayı gördükçe “bunların dedeleri de böyleydi” diyorum kendi kendime. Anadolu, olağanüstü imkânsızlıklarla düşmana kök söktürürken bunların dedeleri Amerikan yahut İngiliz mandası talep ediyorlar, Trakya’daki geniş topraklarını yüksek fiyatla Yunan’a satmanın fırsatını kolluyorlardı.

Aslında mesele asla değişmiyor. “Sakarya’da durdular ama devamı gelmez, Kuvvacı çeteler on güne çil yavrusu gibi dağılır” analizleri kasıp Batı ülkelerinin elçiliklerinden para alan herifler bugün de “Hamas 6 saatte 2.000 kişi temizleyerek İsrail’i şok etti ama bu savaşı asla kazanamaz” analizleri kasıp fon alıyorlar. Hastane katliamını bizatihi Filistinlilerin yaptığını iddia edebilecek kadar da soysuzlar üstelik.

O yüzden Vahdettin’e “Bu Sarı Paşa’yı Anadolu’ya gönderiyorsunuz ama bu yapamaz o organizasyonu” diyen paşa bozuntusunu da, Mustafa Kemal Samsun’a çıktığında “Boş ver abi ya, memleketi sen mi kurtaracan” diyen kansızı da şu aralar memleketin medyasında her gün görüyoruz.

Demek ki bu mücadelenin bir yanı hep böyle olacak. O yüzden Mustafa Kemal’i de, Vahdettin’i de anladığım yere geldim. Şartlar ne kadar elverişsiz olursa olsun bir meseleye baş koyan taraf öyle ya da böyle tüm savaşları atlatır. Gerisi fasa fiso.

O yüzden Filistin halkı ve Hamas, terör organizasyonu İsrail’i öyle ya da böyle, er ya da geç haritadan silecek, yurtlarından kovacaklar. Bütün dünya onlara “Boş verin” demesine rağmen yapacaklar bunu. Bugün İsrail’i destekleyen soysuzların hikâyesini de işte benim gibiler yazacak. Amerikan mandası talep eden soysuzları unuttuk mu ki şimdi İsrail’i haklı bulan soysuzları unutalım.

Unutmayacağız.


#Tarih
#Gazze
#İsmail Kılıçarslan
٪d أشهر قبل
Mustafa Kemal’i de Vahdettin’i de anlıyorum
Enflasyonun önceliği
Kamu yönetiminde pandemi ile öğrenip sonrasında unuttuğumuz kritik bilgiler
Uluslararası hukûkun üzerine düşen gölge
Emperyalizmin küresel hegemonyasının anahtarı: Türkiye’de laik devrim, İran'da “İslâmcı” devrim 
27 Mayıs: Demokrasi sürecinde kara bir leke