|
Sıkıntılı bir bayram yazısı

Üç bakımdan sıkıntılı.

İlki, “asrın felaketi” olarak tanımladığımız bir doğal afetten sonraki ilk bayram ve hepimiz için büyük, çok büyük bir imtihana işaret ediyor bu durum.

İnsanoğlu, tabiatı gereği unutmaya meyyal. Depremin üzerinden üç ay bile geçmemişken orada ne olduğunu da, bölgedeki ihtiyaçları da, bundan sonra ne yapılması gerektiğini de unutmaya başladık. Oysa henüz unutmak için erken, çok erken.

Bu bakımdan bu bayramda gönlü kırık, yaslı, çaresiz hisseden depremzede kardeşlerimizin bu kırgınlıklarına bir de “unutulmuş olmak” yükünü yükleyemeyiz. Tanığımız, tanımadığımız tüm depremzede kardeşlerimize bir selamı, bir duayı, bir teselliyi ikram etme vazifemiz var bu bayram. Bunun için fırsat çok. Yeter ki o fırsatları değerlendirmeye niyetimiz ve azmimiz olsun.

İkincisi, epeydir tehlikede olan kardeşlik hukukumuz.

Türkiye için çok önemli bir seçimin tam öncesinde bayram sofralarımızı, aile cemiyetlerimizi politikanın iştahlı ve kavgacı diline teslim etmemek elimizdedir. Başkaları adına yürüttüğümüz ikame kavgalar bayramın neşesiyle dolması gereken evlerimizi yükselen seslerin, bağırışın çağırışın odağı haline getirirse, kadınlarımız, çocuklarımız “ne oluyor?” derse bu her şeyden önce kardeşlik hukukumuza zarar verir. Unutmayalım ki seçim geçici, kardeşlik hukukumuz bakidir.

Üçüncü sıkıntı ise, politikayla ilgili gibi görünen ama çok daha varoluşsal bir meseleyle, daha doğrusu sevimsiz bir tehlikeyle alakalı.

Ülkenin ana muhalefet partisi başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, ortada kendisine “Alevisin de onun için seni başkan yapmayız” diyen varmış gibi son derece tehlikeli bir kimlik vurgusu yaptı bayrama saatler kala. Yazık ki çok yazık. Aslında Kılıçdaroğlu’nun adaylığı açıklanır açıklanmaz CHP medyası da, CHP’ye yakın bir takım candaş gazeteciler de Kılıçdaroğlu’nun Aleviliği üzerinden bir fay çatlağı, bir yüksek gerilim hattı kurmaya çabaladılar ama ne Tayyip Erdoğan, ne de AK Partililer bu ucuzun ucuzu numaraya gönül indirmedikleri için mesele büyümedi. Kılıçdaroğlu, meselenin yeteri kadar büyümemesine içerlemiş olmalı ki durduk yerde, kelimenin tam manasıyla ortada fol da yumurta da yokken “Alevi” kimliğine vurgu yaparak bir çeşit mağduriyet havası yaratmaya çabaladı. Yaptığı şey çirkin bir kimlik vurgusundan öteye geçememiş olsa da Türkiye’nin geleceğine “kimlik kavgası” üzerinden ipotek koyma girişimi olarak kazındı hafızalarımıza.

Kaldı ki Kılıçdaroğlu’nun Aleviliği iktidar cenahında hiç konuşulmadı ama bildiğim, duyduğum kadarıyla İYİ Parti Genel Merkezi’nde epeyce bir mesele oldu. Bence Akşener’le bir teati etmesi lazım meseleyi Kılıçdaroğlu’nun.

Diğer yandan ölü evinin yasçısı, düğün evinin tefçisi, “bana Toroslar’da Yörük Ahmet, Güneydoğu’da Serok Ahmet, cemevinde Can Ahmet derler” falan diyerek bütün tuşlara basmayı marifet sayan Ahmet Davutoğlu da boş durur mu? “Küçük enişte modu”nu açıp o da “Sünni” başlıklı bir video yayınladı. Aklından ne geçiyorduysa artık.

Bütün unsurlarıyla geride bırakmaya çalıştığımız “eski Türkiye”yi bütün unsurlarıyla imdada çağırdıkları yetmedi, şimdi de güçlükle geride bırakmaya çabaladığımız bazı kimlikleri bir “kimlik kavgası” meselesi haline getirmeyi deniyorlar.

Açık konuşmak gerekirse bunun adı “ahmaklık”tan başka bir şey değil.

Yine açık konuşmak gerekirse Tayyip Erdoğan’ı uzun siyasi hayatında bir kez bile örneğin Kürtleri PKK terörüyle, Alevileri yasadışı sol fraksiyonlarla eşitlerken, eşitlemeye çabalarken görmedim. Hakeza kendisine oy veren geniş kitleleri karşısına almak pahasına bu tip “kimlik” meselelerini masanın üzerinden kaldırmaya çabalarken gördüm onu her seferinde. Doğrusu budur çünkü, olması gereken budur.

Seçim kazanmak pahasına Türkiye’ye ve kardeşlik hukukumuza kıymayı göze alabilmekse zannederim nefretin körleştirdiği, hırsın iyice bulanıklaştırdığı bir zihnin ürünüdür, başkası değil.

Bu arada küçük enişteye Sünnilik videosu çekmek yetmemiş olacak ki durduk yerde “ilk günlerde deprem bölgesinde asker yoktu, bir Alevi köyüne, bir Kürt köyüne katliam yapılmasından çok korktum” gibi akıllara seza laflar etti. Küçük enişte zannediyorum Türkiye’yi Kürt köylerini ateşe veren, Madımak ve Başbağlar katliamlarına göz yuman, Gazi Mahallesi’nde canlara kıyan “müesses nizam”ın varlığını sürdürdüğü bir Kamalist oligarşi sanmaya devam ediyor.

Kimse kusura bakmasın, yekten söyleyeceğim. Kimlik kartlarını son derece tehlikeli şekilde ortaya saçan bu eski tip siyasetçilerin tehlikeli oyunları “tarih önünde hesap verecekleri” bir düzleme getirir onları, iktidara değil.

Unutmadan. Ben de Sünni’yim. Sülalemizin nispeti Kürtlerdir. Çok sayıda Alevi tanıdığım var ve Alevi itikadını bir Alevi kadar bildiğimi zannediyorum. Arkadaşlar ofiste bana “başkan”, Diyarbakırlı mesai arkadaşımızsa “reber” diyor. Bosna ve Suriye ilgim herkesin malumu. Kendimi tanımlama biçimimse “beli kalın Türk.” Bir parti de ben mi kursaydım acaba? Gülmeyin rica edeceğim. Küçük eniştenin alacağı oy kadar da mı alamazdım yahu?

Bayram şerif mübarek ola.

#Ramazan Bayramı
#AK Parti
#CHP
#Recep Tayyip Erdoğan
#Kemal Kılıçdaroğlu
#Ahmet Davutoğlu
#İsmail Kılıçarslan
1 yıl önce
Sıkıntılı bir bayram yazısı
İslâmî hareketten kavramlar savaşına…
Yaşama Sanatı ve Sinema
Bizim sorunumuz ne?
İran’da değişimin ayak sesleri…
İslâmcılık, milliyetçilik ve tam bağımsızlık