|
Kültür, endüstri ve bazı şaşırtılar

Kültürün tıpkı bilişim, moda, gıda ve benzerleri gibi devasa bir sektör olduğunu, bu sektörün milyarlarca dolarlık kocaman bir pazarının ve yine milyarlarca dolarlık bir endüstrisinin olduğunu kabul etmeden alabilecek bir mesafemiz yoktur.

Bilgisine sahip olmadan mesafe alamayacağımız bir başka gerçek ise şudur: Türkiye, dizi dışında bir “ihraç edilebilir kültürel üretim”e sahip bir ülke değildir. Dünyada üretim konusunda dokuzuncu sırada olduğumuz kitaplarımızı ihraç edemiyoruz. Müzik, tiyatro, sinema, plastik sanatlar ve benzeri alanlarda da “ihraç ettik” diyebileceğimiz ciddi bir üretimimiz yok.

“Kültürel üretime maruz kalma” işi tam burada başlıyor işte. İthal ettiğin kültürel ürün ihraç ettiğinizden fazla olunca “belirleyen” değil “belirlenen” oluyorsun.

Daha önce bir kere daha vermiştim bu örneği. Bazılarının zannettiği gibi dünyadaki kültürel üretimi bir masanın etrafında oturmuş, bir elleriyle viski içen, diğer elleriyle kızarmış domuz yiyen dokuz aile belirlemiyor. Ve o dokuz aile “hadi şimdi Türkiye’de aile yapısını ifsad edelim, insanlara LGBT propagandası yapalım” diye yol almıyorlar. O aileler ve binlerce benzeri neredeyse sanayi devriminden beri tüm kapitalistlerin yaptığını yaparak boşluk dolduruyorlar. Yani şu: Sen üretmez ve popüler hale getiremezsen o üretip sana satıyor.

Doğaldır ki sen üretmiyorsan üretenin görüşüne, bilgisine, en genel manada “görgüsü”ne mecbur ve mahkûm kalıyorsun.

Sevgili yoldaşım Ersin Çelik bana şaka yollu olarak “sen Netflix’i savundun” derken aslında bir bakıma haklıydı. Netflix’i bir bakıma savunuyordum çünkü.

Şundan: LGBT’yi desteklemeyi de, cinselliği ve şiddeti yaygınlaştırmayı da sorun etmeyen, “görgüsü” böyle olan bir işletmeye “LGBT’yi destekliyorsun, cinsellik ve şiddet yayıyorsun” diyerek parmak sallayarak kızmak kadar salakça bir şey bilmiyorum.

K-POP için de bu böyle, ergen edebiyatı kitapları için de bu böyle, çanta tasarımları için de bu böyle...

Yanlış anlaşılmasın. “K-POP’un, Netflix’in, çizgi filmlerin ve diğerlerinin barındırdığı tehlikelere karşı toplumu bilinçlendirmeyelim, işin doğrusunu-yanlışını anlatmayalım” demiyorum. “Buradaki tehlike anlatarak değil üreterek ortadan kaldırılır” diyorum.

Bir yazışma grubunda “sürpriz kelimesinin Türkçe karşılığını bilen var mı?” sorusuna bir arkadaş “TRT Çocuk’taki çizgi filmlerde ‘şaşırtı’ olarak kullanılıyor” cevabını verdi. Sabah akşam “Türkçemizi koruyalım, yabancı kelimeler kullanmayalım” kampanyası yapan dil müfettişlerinin toplam gayretlerinden daha önemli bir şey işte bu. Yüzbinlerce çocuğun zihnine bir “Türkçe kelime” tohumu atılmış oluyor çünkü.

Ne demek istediğimi harika şekilde özetleyen bir örnek vereyim de derdim net şekilde anlaşılsın. Can Dündar’a söyleşi vermesi “acayip muhalif hareket” şeklinde pazarlanan, ayık kafa ile gezdiğini hiç görmediğimiz Ezhel, devasa kültür endüstrisi eliyle parlatılırken bir yandan da “eşek yükü ile para kazanması” yine aynı sektör tarafından, terör destekçisi editörler marifetiyle temin ediliyor.

Ben bu hikâyede ne uyuşturucu bağımlısı Ezhel denen müptezele, ne “terör sevici bir mahlûk” olan Spotify editörü Nazlı Yırtar’a kızıyorum. Ben bu hikâyede sadece hiçbir şey üretmeyenlere, kültürü endüstri haline getirmeyenlere, çocuklarımızı, gençlerimizi ve bizi bu pisliğe maruz kalmak zorunda bırakanlara kızıyorum.

Herkesin üzerine düşeni yaptığı bir ülke hayali kurmaya ise devam ediyorum. Sadece her geçen gün biraz daha yıpranıyor bu hayal.

#Kültür
#LGBT
#K-POP
#Netflix
#Spotify
3 yıl önce
Kültür, endüstri ve bazı şaşırtılar
Ukbe b. Nâfi’nin cehdi
İğne ve çuvaldız…
İhracatta Türkiye
Hizmet sektöründeki enflasyon işleri zorlaştırıyor!
Tarihin sonu ve ABD üniversiteleri